Yüksel direnişi, 1000’li günlerde aynı ısrar, kararlılık, meşruluk ve cüretle sürüyor. Yılmayan, yorulmayan bu direniş karşısında faşizm hergün saldırıyor ve saldırıları sonuçsuz kaldıkça, yeni yöntemler arıyorlar.
27 Ağustos’ta Mehmet Dersulu ve Nazan Bozkurt’a ev hapsi cezası verildi.
Hapis cezasının gerekçesi de çok çarpıcıdır:
ŞİKAYETÇİ DE ŞAHİT DE, İŞKENCECİ!
Nazan Bozkurt ve Mehmet Dersulu’ya işkence yapan, Yüksel direnişçilerini ölümle tehdit eden ve basına yansıdığı kadarıyla adının Metin Koç olduğu belirtilen işkenceci polis, Bozkurt ve Dersulu’nun kendisine saldırdığı şikayetinde bulunuyor; başka polisler de Metin Koç’un şikayeti doğrultusunda yalancı şahitlik yapıyorlar ve “Şıracının şahidi bozacı” deyiminde olduğu gibi, bir mahkeme da kalkıp bu kara mizahlık durumdan yola çıkarak ev hapsi cezası veriyor.
Eskilerin bir deyimi vardır: “Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet”
Hakim davacı, mubaşir şahit.. Tablo simdi de böyle.
ŞİKAYETÇİ: AKP’nin işkenceci Polisi.
ŞAHİTLER: AKP’nin başka işkenceci polisleri.
HÜKMÜ VEREN: AKP’nin hakimi.
Yüksel direnişçilerine ev hapsi kararı, işte bu mekanizma içinde alındı.
Yüksel direnişçileri, haklı olarak bu ev hapsi cezasının meşru olmadığını, bu karara uymayacaklarını açıkladılar. Direnişçiler, “Evlerimiz Hapishane Değildir” sloganıyla iktidarı teşhir ediyorlar.
Yüksel, AKP Faşizminin Surlarında Açılan Gediktir
Faşist bir devletin, haklı, meşru bir direnişin talepleri karşısında iki yolu vardır.
Bir: talebi kabul etmek.
İki: Direnişi ezmek.
Faşizm hemen her zaman, birinci yolu tercih eder.
Onu en azından dener.
Durmaksızın saldırır.
Bir noktada, direnişi bitiremeyeceğini anladığı noktada, geri atım atmak zorunda kalır.
Ama o “nokta”ya bazen üç ayda varılır, bazen bir yılda, bazen beş yılda.
Bu, bir çok etkene, zamanın koşulları, iktidarın durumu, devrimcilerin harekete geçirme gücü gibi bir çok koşula bağlıdır.
Yüksel’e saldırmaya devam ediyor iktidar.
Aslında gerçek şu ki; Yüksel direnişini kıramayacağını çoktan görmüş durumda.
Fakat Yüksel direnişinin haklı talebini kabul etmek, iktidar için kabullenilmesi çok bir siyasi yenilgidir.
Yüksel direnişinin haklı talebini kabul etmek, direnmenin ve kazanmanın yolunun bu olduğunun bir kez daha meşrulaşması demektir.
Yüksel direnişinin zaferi, Halk Cephesi’nin direnme çizgisinin bir kez daha kesin zaferinin ilanı demektir.
Ve son olarak AKP faşizmi, Yüksel’de hep Gezi ayaklanmasının, Haziran ayaklanmasının tohumlarını görüyor.
Tüm bunların özü özeti olarak şunu belirtebiliriz ki; Yüksel, AKP Faşizminin Surlarında Açılan Gediktir.
AKP faşizmli, tam bir acizlik içinde bu gediğin daha da genişlemesini, o gedikten başka direnişlerin, başka emekçilerin AKP’ye karşı direnişe geçmesini engellemeye çalışıyor.
Yüksel’e yönelik saldırılar işte bu nedenlerle bu kadar aralıksız sürüyor.
Fakat her yeni saldırı, artık AKP’nin acizliğinin yeni bir halkası olacaktır. O gedik açılmıştır ve zaten o gedikten bu güne kadar onlarca direniş doğmuş, çok geniş halk kesimleri, en zor koşullarda, tek başına da olsa direnilebileceğini görmüştür.
AKP bu direniş tarihini ne silebilir, ne geriye dönderebilir.