Tahsin Sağaltıcı Yürüyüş dergisi emekçilerinden biridir. Defalarca kez haber peşinde koşarken ya da haber ve yazılarını yayına hazırladığı sırada bulunduğu dergi bürosundan gözaltına alındı, tutuklandı. Fakat başına hiç böyle bir olay gelmemişti.
Bir gün Okmeydanı’nda polisleri dövmüşsün diyerek ifadeye çağırdılar. PKK propagandasından, motosiklet yakmaktan ötürü hakkında dava açtılar. Oysa Tahsin böyle bir olaya muhabir olarak dahi tanık olmamıştı. Üstelik o güne kadar hakkında hep DHKP-C propagandası yapmaktan dava açılmıştı. Ne olmuştu da savcılar fikir değiştirip bu davayı açmıştı bilmiyordu. Hakkındaki tek delil bir polisin kendisini emniyette gösterilen fotoğraftan teşhis etmesi idi. Dava açılması için; onu grup içinde gördüğünü söylemesi yetmişti.
Duruşma sırasında aynı polis; “Belli bir süre oradaki insanlarla konuştum. Sonrasında resim gösterdiler. Ben de teşhis ettim sanıkları. Hangi fotoğrafları gösterdiklerini hatırlamıyorum, olayın üzerinden bayağı bir süre geçmiştir. Şu an huzurdaki sanığı net olarak hatırlamıyorum, daha önceki ifadem geçerlidir” dedi ve Tahsin’i tanımadı bile.
Ancak hakimler için bunun bir önemi yoktu. Tahsin’i kanunsuz gösteriye katılmaktan, motosiklet yakmaktan ve polise direnmekten ötürü mahkum etti.
Tek bir tanık, tek bir fotoğraf ya da video olmadan polisin kendisinin bile hatırlamadığı bir beyandan ötürü tam 4,5 yıl ceza verdiler ona.
İnsanların hayatı ve özgürlüğü hakkında karar vermenin oyun olmadığını anlamamış hakimler ile yargılama yapılamaz. Görüntüyü kurtarmak için bile hukuktan faydalanmayan bu karar adalet isteğimizin ne kadar haklı bir talep olduğunu açıkça gösteriyor.