Halk Cephesi’nden Newroz Çağrısı: Newroz İsyandır İsyanı Büyütelim

Bugün 21 Mart. Bugün Newroz. Halk Cephesi tarafından yapılan bir açıklamayla Newroz’un bugünkü anlamı anlatılarak, isyanı büyütme çağrısı yapıldı.

Dehak’a karşı kazanılan zaferden bu yana da halkların kanının akmaya devam ettiği vurgulanarak, „Tarih boyunca halkların kanının bu kadar çok akmasının tek bir nedeni vardır. Dünya halkları örgütsüz; çürümüş kokuşmuş emperyalist kapitalist düzenin sahipleri ise örgütlüdür.“ denildi.

Aşağıda Halk Cephesi açıklamasının tam metnini yayınlıyoruz (altbaşlıklar GHA tarafından konulmuştur):

Halkımızı Katleden Egemenlerin Karşısında Duran Cüretimiz, İnancımız, Sınıf Kinimiz Ve Halk Sevgimiz Var!

Newroz İsyandır, İsyanı Büyütüyoruz!

Sınıflar savaşımının tarihi kölelerle köle sahipleri, serflerle toprak ağaları, işçilerle patronlar, halklarla emperyalistler arasında çok kanlı, uzun süren bir savaşımın tarihidir.

DÜNYA KABUĞUNUN TOPRAKLARI İNSAN KANIYLA SULANMIŞTIR

Evrende mavi bir boncuk gibi güneşin etrafında 380 km hızla dönen dünyamızın varoluşundan bugüne 8 ile 12 milyar yıl arasında zamanın geçtiği söylenmektedir. İnsanlık ayaklarının ve ellerinin üzerinde emeklemekten iki ayağının üzerinde doğruluncaya kadar geçen zaman yaklaşık 4 milyon yıl olarak tahmin edilmektedir. Anaerkil komünal toplumdan sonra sınıflı toplumlara geçen insanlığın o günden bugüne tarihi oldukça kanlıdır. Dünya kabuğunun toprakları insan kanıyla sulanmış; nehirleri, denizleri kızıla boyanmıştır. Bu kan, insanlığın egemenleri ortadan kaldırıncaya kadar tüm insanlığın eşit koşullarda yaşamı sürdürebileceği düzeni kuruncaya dek akmaya devam edecek. Savaş güçlüyle zayıfın, haklıyla haksızın, işçiyle patronun, halklarla egemenlerin arasında acımasızca sürüyor.

Halkların kanı akmaya devam ediyor. Tarih boyunca halkların kanının bu kadar çok akmasının tek bir nedeni vardır. Dünya halkları örgütsüz; çürümüş kokuşmuş emperyalist kapitalist düzenin sahipleri ise örgütlüdür.

KAWA SORDU: „BU BÜYÜK ACILARI BİZ NEDEN YAŞIYORUZ!“

Kawa, Dehak’a karşı zaferini halkın ihtiyacı olan adaleti örgütleyerek kazanmıştır. Dünya halklarının umudu, ateşi tanrılardan çalan Prometheus’un ateşi kadar büyük ve gerçektir. Kawa, körüğün başına geçtiğinde; nasırlı büyük elleriyle ateşte ısıttığı demiri tutan maşayı sıkıca kavradığında; çekici tutan kolunu havaya kaldırdığında ve damarlı elleriyle kızgın demiri dövmeye başladığında düşündü: “Her şeyi yaratan ve var eden çeliği topraktan ayrıştırıp keskin bir silah haline getiren bizsek, kendi bencil yaşamı sürsün diye çocuklarımızı öldüren bir zorbaya neden katlanıyoruz. Bu büyük acıları biz neden yaşıyoruz.” 

Kawa’nın bir eliyle çektiği körükten parlayan ateşten, ateşe koyduğu demirden, elinde tuttuğu maşadan, nasırlı ve damarlı ellerine akan sıcaklıkla düşündü: “Var eden, yaratan ve doğuran biziz. O zaman onuru kırılan, acıları yaşayan, yokluk ve işkence gören yine neden biz oluyoruz. Bu düzen değişecek. Dehak cezalandırılacak, gencecik çocuklar yaşayacak, anneler ve babalar kanlı gözyaşlarıyla bir daha ağlamayacak.” 

Kawa örsünün üzerinde çekiciyle dövdüğü her demir parçasına böyle baktı. En iyi elinde tuttuğu çekici kullanıyordu, silahı o olacaktı. Halka anlattığı buydu. Körük, kömür, ateş, kızgın demir, su, yeniden ateş, yeniden örs ve çekiç. Kavga büyüdü. Dehak cezalandırıldı. Yaşam yeniden başladı. Toprak ısındı. Tohum çatladı. Çocuklar elmayı alnından ısırıp, üzümü salkımından koparıp birbirlerine uzattılar.

Sınıflar tarihinin kavgası o günden sonra halklar adına daha değerli, kazanılacak zaferler adına ödenecek bedeller daha fedakârca oldu. Anadolu topraklarında ezilenlerle egemenler arasında süren kavga bu nedenle çok daha güçlü, daha acımasız ve her seferinde ölümüne bir kararlılıkla sürdü.

SPARTAKÜS’TEN SOVYETLERE…

Ortadoğu’dan Anadolu’ya, Ege kıyılarından İtalya’ya bir kürekçi olarak geçen Spartaküs egemenlere baş kaldırıp köleci düzenin ortadan kaldırılmasının ilk ateşini yakmıştı. Romalı egemenler, köle isyanlarına karşı verdikleri savaşın birinde Spartaküs’ü öldürdüler fakat köleci sistemin yıkılmasını engelleyemediler. Çünkü tarihin tekerleği hep ileriye döner, eski hep yeniyi doğurur, gelecek hep yeninin ve doğrunun olur. İnsanlık değerleri uğruna mücadelede ödenen bedeller, insanlığın gelişiminin üzerinde durduğu köşe taşlarıdır ve bu taşlar Anadolu topraklarında bize her anımızda yol gösterir. Baba İshak, Şeyh Bedreddin, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu, Köroğlu, Şahin Bey, Şerife Bacı, Mustafa Suphi ve yoldaşları ile Anadolu topraklarında insanlığın emek ve özgürlük kavgası bedeller ödenerek sürdürüldü. Karl Marx’ın sosyalizm fikriyle dünyaya hediye ettiği insanca bir yaşamın olabileceğini anlayan ve kavrayan dünya halklarının artık bir pusulası vardı.

Bu pusulayı Sovyetler Birliği’nde 1917’de Lenin takip etmiş Ekim Devrimi’ni yaratmıştı. Küba’da Fidel ve Che, Çin’de Mao, Vietnam’da Ho Chi Minh, dünya halklarına sosyalizmi büyük savaşlar ve ödenen milyonlarca bedel uğruna yaratmıştı.

„KİŞİLER, ÖNDERLER ÖLÜRLER FAKAT DÜNYA HALKLARI ÖLÜMSÜZDÜR!“

Artık bu kavgada, bu savaşta ödenecek bedel insan kanıyla canıyla cüreti ve cesaretiyle var olmuştu ve bundan sosyalizme inanan ve mücadele edenler çekinmiyor, korkmuyor ve kaçmıyordu. Bolivya’da Che kuşatılıp yakalandığında onu öldürmeye gelen ve karşısında elinde silahıyla korkudan titreyen subaya “kaldır silahını alçak, altı üstü bir adam öldüreceksin.” demişti. Mahir ise Kızıldere’de teslim ol diye bağıran işbirlikçi uşaklara “biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik.” diye haykırmıştı. Mahir’in de Che’nin de cümleleri özünde aynıydı, dünya halklarına mücadeleyi ve umudu bırakıyorlardı. Dünya halklarının ve sosyalizmin düşmanları o gün Che’yi öldürdüklerinde de 30 Mart 1972’de Mahir’i Kızıldere’de öldürdüklerinde de çok sevinmişlerdi. Oysa ne Che’yi ne de Mahir’i öldürebilmişlerdi. Stalin “kişiler, önderler ölürler fakat dünya halkları ölümsüzdür” sözünü tam da bu nedenle söylemiştir. Halklara umut, sosyalizm inancıdır. Kavganın inançla tertemiz sürdürülebilmesidir.

KAWA’NIN ÇAĞRISI CENGİZ SOYDAŞ’A ULAŞTI!

Kawa elindeki çekici havaya kaldırdığında kavganın ateşi dağlarda öbek öbek yandığında ve insanlar toplandıkları bu ateşler etrafında dansa başladığında, korkan artık halk değildi. Kawa’nın körüğünde yanan ateş, nasırlı ellerinden, kalın damarlarından dağlarda yanan ateşe oradan da kendi halkının yüreğine aktığında umut gökteki kutup yıldızı kadar daha görünür, daha parlak ve daha tutulabilirdi artık. Umudu tutmak, umuda sarılmak ve her şeyi ama en önemlisi insanı o umudun etrafında toplamak gelecek güzel günlerin çağrısıydı ve o çağrı, tarihten yankılanan sesle Cengiz Soydaş’a ulaştı. Anadolu topraklarında 21 Mart newrozunda yakılan ateşlerin etrafında halaya duran halklarla, Kawa’nın yaktığı ateşin etrafında dansa duran halkların inancı ve özlemi aynıydı. Özgür, onurlu, sömürüsüz bir dünya.

Cengiz Soydaş şöyle sesleniyordu: “Tarih ak sayfalarına bir kez daha hücre hücre ölen özgür tutsakların baş eğmez direnişini yazacak. Tarih bir kez daha son sözü direnenlerin söylediğine tanıklık edecek. Bu güç bizim. Bu güç şehitlerimizin. Onlardan öğrendik umudun adını kanla nakış nakış duvarlara işlemeyi. Onlardan öğrendik ölümü düşmanın elinde bir silah olmaktan çıkarmayı, ölürken zalimin yüzüne meydan okumayı…” 

Cengiz Soydaş, Kawa’nın sesini duyan, yaktığı ateşi kendi ellerinde ve damarlarında hisseden ve o ateşi hep taşıyan bir geleneğin feda savaşçısıydı. Savaş sürüyor. Halkımızı her fırsatta katleden egemenlerin karşısında duran bir cüretimiz, bir inancımız, bir sınıf kinimiz ve bir halk sevgimiz var. Bu sevgi ve kinle dövüşecek, hesap soracağız. Halkların umudunun yok olmasına asla izin vermeyeceğiz. Tarih ve bilim Kawa’yı ve ondan sonrakileri, Mahir’i ve Dayı’yı doğrulamıştır. Onlar haklıdırlar ve kazanacak olan onların mücadelesidir. O mücadeleyi sürdüreceğiz.

Haklı olan biziz!

Biz kazanacağız!

HALK CEPHESİ

Sosyal ağlarda paylaşın