Osmanlı döneminde Ege dağlarını mesken tutmuş efeler,
Ege köylüsünün en büyük koruyucusu, zalime karşı tek da-
yanağı olmuştur. Herhangi bir nedenle, bir bölge efesiz kaldığı
zaman başta Osmanlı’nın yerel yöneticileri, vergi tahsildar-
ları, voyvodalar, ağalar, beyler, tefeciler orada, fırsat bu fırsat
diyerek halka kan kustururlar. Çalıkakıcı denen soyguncu çe-
teler halkın üzerine üşüşür. Halkın canına, malına, namusuna
kastederler. Özcesi efelerin yokluğu halk için zulmün, ölümün
ve de sömürünün çoğalması demektir.
Zulüm hep vardır, işte bu yüzden Ege’de “dağlar efesiz
kalmaz”. Efelik, halkın zulme karşı koyuşunun Ege’de aldığı
biçimdir. Halk daima içerisinden efeler çıkarmış, onları kol-
lamış, onların yiğitliğine, baş eğmezliğine güvenmiştir. Hatta
öyle zamanlar olmuştur ki bir bölge efesiz kaldığında halk
söylenceler yaratıp dağları efesiz koymamış, kendilerine
zulüm edenleri korkutmasını bilmiştir. Ki zaten, hayalinde ya-
rattığı Efeyi bizzat bağrında yetiştiren de odur…
Sevdiği ve babası gider birer birer…
Aydın – Nazilli’nin köylerine gidip köyün yaşlı kadınla-
rıyla sohbet etme fırsatı bulanlar mutlaka duyarlar. Gizemli
Kadın Efe, Tülay adında güzel ve yiğit bir Yörük kızıdır. Ev-
lenme hayalleri kurarken sevdiği, Osmanlı tarafından askere
alınıp gidenin dönmediği cephelerden birine gönderilir. Sev-
diğinden geriye sadece öldüğü haberi gelir. Tülay genç ya-
şında Osmanlı’nın yaşattığı acılarla tanışmaya başlar. Hem
de sevda acısıyla. Ve devamı da gelir…
O dönem bölgenin efesi olan Sinanoğlu Efe, Osmanlı ta-
rafından yakalanmış ve Atça – İsabeyli arasında halka gözdağı
olsun diye ulu orta idam edilmiştir. Efe’nin yokluğunu fırsat
bilen Ese Ağa adlı bir ağa Nazilli halkını ezmeye başlar. Köy-
lülerden mal alır, parasını ödemez, borç verir, zorla fazlasıyla
geri alır. Tülay’ın babasının Ese Ağa’dan alacağı vardır. Ağa-
nın varlığının yanında pul kadar değeri yoktur borcunun.
Ama zaten ağalar halkın elindeki üç kuruşa el koyarak ağa
olurlar. Borcunu ödemez Ese Ağa. Alacağını istemeye kona-
ğına gelen Tülay’ın babasını adamlarından birine vurdurur.
Tülay kızın babasından başka kimsesi yoktur. Babasını
vurup öldürenlerden hesap sorulması için karakola koşar. Ne
var ki karakol subayı Ese Ağa’nın dostudur ve Tülay’ı azarla-
yıp karakoldan kovar. Tülay bir daha gider karakola. Babası-
nın katillerini tutuklamalarını ister. Sinirlenen karakol
komutanı Tülay’a bağırır hakaretler eder ve eğer bir daha ge-
lirse ırzına geçmekle tehdit eder onu. Tülay, adalet peşindedir,
korkmaz. Komutanın suratına haykırır: Babasının katillerini
de, onu koruyanları da kendi eliyle cezalandıracaktır… Kara-
kol komutanından da hesap soracağına ant içer. Tülay’ın cü-
reti karşısında şaşıran Arnavut Subay Tülay’ı dövdürür ve
sokağa attırır. Şaşırdığı cüret, halkın cüretidir ve o cüretle
neler başarılacaktır, görecektir.
Tülay ortadan kayboluyor
Tülay, zulmün bu derece pervasızlaşmasının Sinanoğlu
Efe’den sonra bölgede bir Efenin bulunmamasından kaynak-
landığını düşünür. Haklıdır. Yapılacak şey bellidir, dağlar Efe-
siz bırakılmayacaktır. Tülay ortadan kaybolduğunda, herkes
onun uzaktaki akrabalarının yanına gittiğini zanneder. Bir ka-
dının silah kuşanıp dağların yolunu tutacağı kimsenin aklına
gelmez. Ama hak ve adalet için verilen kavgada işin kadını
erkeği yoktur. 16’sında Yörük kızı Tülay, Efeliğin adalet öz-
lemi ve cesaret dolu bir yüreğe sahip olmaktan geçtiğini gös-
terir.
İlk kurşun… ilk eylem..
Bir gece Ese Ağa’nın verdiği ziyafette zil zurna sarhoş
olan Arnavut subay, herkesin içinde atılan tek kurşunla yere
yığılır. Tülay’ın ilk eylemidir bu, ama kimse kurşunun nere-
den ve kimden geldiğini bilemez. Ardından babasının katilini,
Ese Ağa’nın adamını, Nazilli yolunda tek kurşunla öldürür.
Sıra Ese Ağa’ya da gelir, babasının vurulduğu yerde, tam da
konağın önünde bir kurşun da Ese Ağa’nın yağlı ensesine
gelir.
Köylülerin aklına ilk olarak Tülay kız gelse de, buna
inanmak zordur. Gizemli bir Efe vardır ve yakında namını
açıklayacaktır diye düşünürler. Ki zaten önemli olan, “dağlar
Efesiz kalmamıştır.”
Belli bir süre sonra ağaların halka zulmeden adamlarının
tek kurşunla imzalanmış cesetleri yol kenarında bulunur. Gi-
zemli Efe kimdir açığa çıkmaz, ama bu haliyle namı yayılır.
Ağalar, beyler, köylüyü dolandıran tefeciler evlerinden çıka-
maz olur. Tahsildarlar iki susar bir konuşur, halka sesini yük-
seltemez hale gelmişlerdir. Çalıkakıcı çeteler ortadan
kaybolmuştur.
Kimliği bilinmez… o “efe”dir; kadın efe!
Efelerde adettir, efeliğin yasasında vardır; kimlikleri açık-
lanır. Eylemlerini yaparlar ve namlarını duyurup Osmanlı’ya
meydan okurlar. Gizemli Efe bu yanıyla özgündür. Halkın dik-
katini çeken bu durum, Tülay Efe’ye önemli avantaj sağlar.
Bir süre sonra kim olduğu değil, ama kadın olduğu ortaya
çıkar. Dereköy ve yöresindeki Yörük kadınlar onun Tülay ol-
duğunu bilirler sadece. Genellikle yüzü kapalı gezer. Erkek-
lerle karşılaştığında silahını onlara doğrultur ve gözlerini
kapattırır. Açan olursa basar kurşunu. Kadınların içinde ra-
hatça örgütlenir, istihbaratı kadınlardan toplar.
Onlar arasında gizlenir, ihtiyacını onlardan görür. Ka-
dınlar aracılığıyla zengin ağalara – beylere haber salar; köp-
rülerin onarılmasını, yolların açılmasını sağlar. Çeşmeler
yaptırır. Gençleri evlendirir. Efelik ne gerektiriyorsa onları
yapar Gizemli Kadın Efe.
“Gizemli benim”
Osmanlı’nın takip subayları, Gizemli Kadın Efe’yi ele ge-
çirmek için köylü kadınlara, kızlara baskı yapar. Sonuç, elle-
rinde koca bir hiç vardır. Bir de 90 yaşında bir Yörük ninesinin
“Gizemli benim” cevabı… Tam on altı yıl Nazilli ve civarında
Gizemli Kadın Efe’nin adı halka güven, Osmanlı ve ağalara-
beylere korku olmuştur.
Aydın – Söke taraflarına Sisam Adasından kayıklarla
gelip bölgede soygunlar yaparak adaya dönen Rum çeteleri
için, Aydın’a bir kara taburu gönderir Osmanlı. Ancak Rum
çeteleri karşısında hiçbir başarı elde edemez bu tabur. Ay-
dın’da konaklar ve yörenin ağaları tarafından ağırlanırlar.
Rum çetelerine karşı başarı elde edemeyen tabur komutanı
hem eli boş dönmemek için, hem de ağaların kendilerine gös-
terdiği ilgiye karşılık vermek için Gizemli Kadın Efe’yi yaka-
lamayı aklına koyar. Gizemlinin peşine düşer. Düşer
düşmesine, ama halktan kendilerine kılavuzluk edecek kim-
seyi bulamaz. Gizemli Kadın Efe, taburun haberini almıştır
ve Bozdağ’a geçmek için hazırlanır. Fakat tabur önceden geçit
bölgelerini tutmuştur. Bir bölük Akyar Tepesi’nden, diğer
bölük ise Dereağzı yönünden Tülay Efe’yi sıkıştırırlar.
Geriye bir kara eşarp kalmıştır… bir de…
Tülay Efe çatışarak Dargeçit’e kadar çekilir, iyice sıkış-
mıştır. Tek başınadır, onu özgün kılan bir özelliği de budur.
Yanına hiç kızan almamış ve çete oluşturmamıştır. Kuşatma
büyüktür ve tek başına yarabilmesi olanak dışıdır. Ayrıca ta-
burdaki askerlerin çoğu, paralı zaptiye değil, zorla askere alı-
nan yoksul köylü çocuklarıdır. Bu nedenle de çok fazla kurşun
sıkmadığına dair yorumlar halkın belleğinde yer edebilmiştir.
Tülay Efe için iki yol kalmıştır. Ya şehitlik ya da tutsaklık…
O, nasıl ki dağlara çıkarak, hak ve adalet için dövüşerek
nasıl yapacağına kendisi karar vermiştir. Şimdi de nasıl öle-
ceğine kendi karar verecektir.
Yaylım ateşi devam ederken ele geçmek yerine halkın
yüreğinde yaşamayı tercih eder. Mevzilendiği yerdeki çağla-
yandan aşağıya bırakır kendini. Askerler bulunduğu yere gel-
diklerinde kara bir eşarp görürler sadece. Tüm aramalara
rağmen cenazesine ulaşamazlar. Ve egemenler için Efe’nin gi-
zemi sürmektedir hala. Gizemi kim olduğuna dairdir hep,
oysa dağlara çıkış nedeni bugün olduğu gibi alenidir. Zulüm,
sömürü ve adaletsizliktir…