Faşizmini ahlakı yoktur.
AKP’nin de ahlakı yok.
Meşruluğunu yitirmiştir AKP iktidarı.
Kendi yasalarına dahi uyamayacak kadar çaresiz durumdadır. Çaresiz ve aciz. Asgari bir devlet işleyişi kalmadı. Yasa, kanun yok. Tek şey hakim: KEYFİLİK. Kendi yaptıkları anketlerde dahi yargıya güvenmeyenlerin oranı %70’lerde.
Yasalar sadece halka karşı kullanılıyor. Susturmak ve sindirmek için yasalar çıkartılıp yetmediği yerlerde kararnameler devreye giriyor. Bunların da işe yaramadığı zamanlarda yasa dışı ve meşru olmayan yollar devreye giriyor. Halkın, devrimcilerin meşruluğu karşısında çaresizliğinden acizleşiyor. En aciz yöntemi ise İTİRAFÇILIK.
Etkin pişmanlık yasası diye adlandırılıyor ama aslında itirafçılaştırma yasasıdır.
“İtiraf ettirme” engizisyon mahkemelerinden beridir kullanılagelmiştir. İnsana işlediği yada işlememiş olsa bile bir suçu kabullenmesi için her türlü işkence yapılır. Ve işkenceden kurtulmak için insan o suçu işlemiş olsun veya olmasın “itiraf ederdi”. Yani itiraf ettikleri şey sadece kendi ile ilgiliydi.
Bu gün ise itiraf eden kişi başka insanlara hakkında ifadeler veriyor. Ve bir insanın itirafçı olabilmesi için bir çok yöntem kullanılıyor ki bunların tamamına işkence diyebiliriz. En basitinden tehdit edilirler itirafçı olabilmeleri için ki bu da işkencenin bir biçimidir.
Bir insana işkence ve tehdit ederek birilerini suçlamasını istemek o kişiyi itirafa deği iftiraya zorlamaktır.
Aslında Etkin Pişmanlık yasası İtirafçılık değil, iftiracılıktır.
Çok yaygın bir tanımla: İtirafçının iftirada menfaati vardır.
AKP faşizminin acizliği de bu noktada. Karşıtlarına karşı, iftiracılıktan medet ummak acizlikten başka bir şey değildir.
AKP faşizminin devşirdiği iftiracılardan nasıl faydalandığına baktığınızda ne kadar dizginsiz bir keyfilik olduğunu, devşirdiği iftiracıyı posası çıkana kadar nasıl kullandığını görmek mümkün. Bi bakıma kurtulmak için iftiracılığı seçen kişi aslında kurtulmak bir yana yok oluyor. Çöpe dönüştürülüyor.
En son Diyarbakır Belediye başkanı Selçuk Mızraklı ve Kayapınar Belediye Eşbaşkanı Keziban Yılmaz hakkında ifade veren Hicran Berna Ayverdi’nin, ifadenin ardından “Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle yargılandığı davadan tahliye edildiği ortaya çıktı.
Ama bu iftiracılığın boyutu bu kadarla da kalmış değil. AKP bir kere kullandığı iftiracının peşini bırakmıyor. Bir kaç ay hatta bir kaç yıl sonra, tutuklamak istediği başka insanlar hakkında da tekrar ifade vermeye zorluyor. Ve bunu defalarca yapabiliyor.
Etkin Pişmanlık Yasası’ndan faydalanan Ayverdi, polis, savcı ve mahkeme ifadelerinin hiçbirinde Mızraklı ve Yılmaz’ın lehine veya aleyhine tek bir ifade vermezken, 3 yıl sonra, seçime 11 gün kala Mızraklı, 4 gün kala ise Keziban Yılmaz aleyhine ifade verdi.
Berk Ercan davasında da aynısı oldu. 300’e yakın insan hakkında ifade veren Berk Ercan bu insanlar hakkında verdiği ifadeleri tek seferde vermiyor. (zaten bir insanın 300 kişi hakkında ifade vermesi başlı başına saçmalık). Defalarca polis alıp hazırladığı ifadelerin altına imza attırıyor ve bunun sonucunda bir çok insan tutuklu durumda. Verdiği ifadelerin yalan olduğu bir çok kez ortaya çıktı ama en çarpıcısı Semih Özakça hakkında verdiği ifadede yakalanışı idi:
Semih Özakça ile ilgili getirdiği suçlamanın tarihini söylediğinde Semih Özakça “yalan söylüyorsun. O tarihte ben askerdeydim” cevabı AKP’nin polisinin insanları tutuklamak için kullandığı iftiracılara iyi ders çalıştıramadığı ortaya çıkıyor.
Mustafa Koçak davasında, aynı şekilde yalanlar ortaya saçılmış olmasına rağmen büyük bir keyfilik ve zorbalık ile ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mustafa Koçak ile ilgili ilkinde değil ikinci veya üçüncüsünde ifade veriyor iftiracı Berk Ercan. Veya Mustafa Koçak hakkında yazılı ifadenin altına imza atıyor.
Görüldüğü gibi AKP iktidarı kendisi için tehlikeli gördüğü herkese karşı kullanıyor itirafçıları. Onu bile kuralsız bir şekilde yapıyor. İtirafçı bulamadığında önceden faydalandığı iftiracıyı tekrar kullanarak istediği insanı hapse atıyor.
Nasılsa yargının az da olsa gerçeği açığa çıkartmak gibi bir derdi yok. Yargı emirle çalışıyor. İfade yazılıyor, itirafçıya imzalattırılıyor, savcı iddianameyi itirafçının ifadelerine göre hazırlıyor, hakim de cezayı veriyor… Hatta önceden belirlenmiş cezayı okuyor. (bunun bir çok örneği var bkz: https://gercekhaberajansi.org/tahliye-ve-bagimsiz-yargi-demagojisi/
Bu böyle gitmez.
Giderse nereye gider?
AKP şefi Erdoğan’ın sık kullandığı sözle cevaplayalım:
Zul ile abad olanın akibeti berbad olur…