Zorla müdahale işkencedir, cinayettir. Burası kesin.
Fakat, zorla müdahale, bunlardan da öte, bir iktidar açısından acizlik ve çaresizlik göstergesidir.
Zorla müdahale, güçlü ve kıramadıkları bir direniş karşısında kalan iktidarların “son başvurdukları” yöntemlerden biridir.
Bir iktidar, zorla müdahaleye hangi koşullarda başvurur?
1- Direnenlerin haklarını verme dışında, direnişi kırmak, direnişçileri yıldırmak için her yolu denemiştir.
2- Direnişi, ideolojik, siyasi, vicdani olarak mahkum edememiş; tersine direniş meşruluğunu kabul ettirmiştir.
3- Direnişi kaale almama ve sansürle boğma politikası iflas etmiş, direniş tüm engellemelere rağmen, farklı kesimlere ulaşmış ve o kesimleri herekete geçirmiştir.
İşte bu temel koşullar bugün de vardır.
AKP iktidarı, bu koşullar karşısında, ya Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal nezdinde, halkın avukatlarının hukuksuzluga karşı adalet taleplerini kabul edecek veya onları katletmeye çalışacaktır.
İdeolojik politik olarak yenemediklerini, fiziki olarak yoketmek, aciz ve katliamcı bir iktidar politikasıdır.
Zorla müdahale ile ilgili resimlere bakan.
Orada direnişçiye zorla yemek vermeye çalışanların, serum takmaya çalışanların acizliğini, zavallılığını, insanlık dışılığını tüm çıplaklığıyla görürsünüz.
Yüzyıl önceki zorla müdahalelerin çekilmiş resimlerine bakın; o resimde, açlık grevindeki direnişçi kadınların boğazlarına, burunlarına hortum sokarak sıvı yemek vermeye çalışan o zavallı ve katil doktorların yerine, Tayyip Erdoğan’ın, Süleyman Soylu’nun, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün resimlerini koyun; acizliklerini gözünüzün önünde çok daha net canlandırmış olursunuz.
Yaklaşık bir yıldır, egemen sınıfların basın yayın organları, AKP’nin yetkili organları, devlet kurumları, direnişi yok saydılar.
Direnişi yok etmek için de polisiye akla gelebilecek her şeyi yaptılar.
Fakat direniş bitmedi.
Direniş kırılmadı.
Direniş boğulmadı.
Direnişçiler yılmadı.
Hastahaneye götürülen Ebru Timtik’in slogan atan görüntüsü, direnişçilerin gücünü ve AKP’nin aczini tüm çıplaklığıyla göstermektedir.
Ebru Timtik’in görüntüsü, Mustafa Koçak’ın acılar, ağrılar içinde “yarın sabaha belki telefona çıkamayabilirim” demesindeki kararlılığın, İbrahim Gökçek ve Helin Bölek’in “ya zafer ya ölüm” sözlerindeki netliğin devamıdır.
Böyle bir kararlılık ve netlik karşısında gerçekten de faşist bir iktidar için seçenekler fazla değildir:
Talepleri karşılamak ya da talep edenleri fiziken yok etmek.
Fakat her iki seçenek de AKP’nin yenilgisi ve çaresizliği olacaktır.