Direnişinde 1.yılına yaklaşan Türkan Albayrak: Adalet isteyen halkımıza kendi direnişimle anlatmaya çalıştım

Türkan Albayrak, KHK ile işinden edilen emekçilerden biri eşi kanser hastası bir yandan ona bakması gerekirken bir yandan da her gün Sarıyer kaymakamlığı önünde işine geri dönme mücadelesini sürdürüyor. Türkan Albayrak’ı diğer işini geri isteyen emekçilerden farkı şu ki o daha öne KHK zulmünden daha önce de AKP iktidarı tarafından iki defa işinden atılmış direnişiyle ise geri dönmüştü. KHK’lar yayınlamaya başlayınca faşizm, bunu unutmamış, direnip işini geri alarak halka ‘kötü örnek’ olan Türkan Albayrak tekrar cezalandırılmıştı.

3 eylül günü direnişinde 1. yılını dolduracak olan Türkan Albayrak herkesi direniş alanına çağırıyor. Sesini duyurmak için bir direniş gazetesi de çıkaran Türkan Albayrak yaşadıklarını, nasıl ve hangi koşullarda mücadelesine başladığını, neden direndiğini anlatıyor. Aşağıda kendi gazetesinden bu bölümü yayınlıyoruz


DİRENİŞTE BİR YIL
İşim, ekmeğim, onurum için 2.defa direnişimin birinci yılı doldu.Başlarken ne kadar süreceğini ve yaşayacaklarımla ilgili hiçbir fikrim yoktu. İşim onurumdu ve işimi geri istemek temel görevimdi.
 
Direnmezsem çürürüm demiştim. Zorbanın zulmüne boyun eğmek teslim olmaktı ve teslimiyetin bir sonu yoktu. AKP hükümeti tarafından 3. Kez haksız hukuksuz bir şekilde, 54 yaşımda ve emekliliğime bir buçuk yıl kala yine sokağa atılmıştım.
 
Sarıyer ilçe sağlıktaki işimi direnerek kazanmıştım. 2010 yılında Paşabahçe Devlet Hastanesi’nde sendikaya üye olduğum için işten atılmış, 118 gün gece gündüz hastane bahçesinde, evimden uzakta direnmiş ve direnişin son 7 gününü açlık grevinde geçirerek işimi geri almıştım. AKP Hükümeti direnerek işini geri alan bir işçiye kinini asla unutmamış, ilk fırsatta yine işten atmıştı. 2016 yılında oligarşinin iç çelişkisi sonucu yaşanan darbe girişimi sonucunda işten atılan binlerce emekçi için ben bir örnektim. “Direnerek işimize geri
dönebiliriz”in canlı örneği idim. Beni açlığa ve yokluğa terk ederek intikamını almıştı. Düşündüm, 9 yılönceye göre daha yaşlı ve hastaydım.
 
Ülkede artık faşizm yüzünü saklamıyor kendi yaptığı yasalara bile uymuyordu. Sokağa çıkan, ses çıkartan herkesi hapse atıyor. Halkın ve işçilerin umudu olan kitle örgütleri, partiler, sendikalar suskun direnmemenin teorisini yapıyordu. O günlerde Ankara YükselCaddesi’nde burunlarının dibinde bir Akademisyen Nuriye Gülmen sokağa çıkıyor, işimi istiyorumdiyor. Gözaltılarla, işkencelerle,tutsaklıkla ve açlık greviyle dünyayı ayağa kaldırıyor, halka faşizme
karşı direnilebileceğini gösterip öğretiyordu. Yüksel’de yediden yetmişe onlarca kişi zulme direniyor. İstanbul’da öğretmen Nazife Onay Cevahir AVM önünde, Bakırköy’de Selvi Polat ve Nursel Tanrıverdi, Düzce’de Mimar Alev Şahin , Bodrum’da Engin Karataş öğretmen Nuriye Gülmen’in yaktığı ateşle zulme zorbalığa barikat oluyordu. Direnme kararı almamda en etkili olan Nuriye Gülmen’in açlık grevinde ve tutsakken çıktığı mahkemede Türkan Albayrak direnişinden etkilendim demesiydi.
 
Dünyayı ayağa kaldıran kız benim direnişimden etkilenmiş, ben bu direnişin neresindeyim diyerek işim için direnmeye başladım. Direnişe başladığım 2018 Eylül
ayından Mart 2019’a kadar hafta içi hergün Sarıyer Kaymakamlığı yanındaki Şehit Öğretmenler Parkı’nda direnişimi sürdürdüm. Her alana çıkışta işkenceyle gözaltına alındım. Kendi direnişim devam ederken Bakırköy Özgürlük Meydanı’nda KHK ile işinden atılan Selvi ve Nursel öğretmenlerin direniş alanına, onların tutsak olduğu dönemde alan boş kalmamalı diyerek çıktım. 4 kez Bakırköy Adliyesi’nden adli kontrol ve alan. yasağı aldım.
 
Yüksel direnişçileri 8 gün boyunca gözaltında oldukları zaman Yüksel’e gittim. Direniş alanımı işçi direnişlerine taşıdım. Bunlardan biri Flormar Direnişi idi. Haftanın bir gününü Gebze’de işçilerle geçirdim. İnşaat işçilerinin Atatürk Havalimanı’ndaki eylemlerinden dolayı tutuklanmalarını protesto etmek için havalimanının inşaatını yapan Kolin Şirketi’nin
önünde açıklama yaptım. Ayda birkez direnişimi evime yakın olan Büyükdere’deki Çelik Gülersoy Parkı’na taşıdım. Mahallemde, işyerimin olduğu Ferahevler’de, Büyükdere’de, Pınar Mahallesi’nde, DağEvleri’nde kitle çalışması yapıp direnişimi anlattım.
 
Mart ayı sonlarında eşim hastalandı ve bir süre teşhis konulamadı. Bu dönemde fırsat buldukça alana çıktım ancak hastalığı onu hareket edemez hale getirince direniş alanıma bir süre çıkamadım. Eşim akciğer kanseriydi ve yatağa bağımlıydı. Direnmek insan olarak görevimdi. Eşime bakmakta görevimdi. Bir süre direnişimle ilgili açıklama yapamadım.
 
Direnişimi bitirmek düşmanı sevindirecekti. Devam edersem eşimin ihtiyaçlarını kim giderecekti. Teşhis konup tedavi başlayınca her iki görevimi yapabileceğimi düşündüm. Eşime refakat edebilecek arkadaşlarımız, akrabalarımız olduğu için haftada bir defa direniş
alanıma çıkabilirdim. Eşim beni yanından ayırmak istemiyordu. Ben-siz yaşaması mümkün değildi. Herikimizin de tüm yaşamı değişmişti. Günlerimiz hastane, ambulans ve
evdi. Artık ne yapacağımı ne düşüneceğimi unutmuştum. Ama bir karar vermeliydim, ya koşullara teslim olup düşmanı sevindirecek ya da koşulları zorlayıp adalete susamış halka örnek olacaktım. Direnişimi devam ettirmemek beni umutsuz, amaçsız yapmıştı. Bir yanım boştu, tekrar alana çıkmaya karar verdiğimde üstümden büyük bir yük kalktı. Alana çıkınca işte yaşamak bu diyorum! İnsan olmak direnmeyi gerektirir, koşullara teslim olmak bir direnişçiye yakışmaz diyorum. Mayıs ayından bu yana haftada bir Cuma günleri direniş alanımdayım. Yine işkenceyle gözaltına alınıyorum. Bu süreç kinime kin katmış kendimi daha da dirençli hissediyorum.
 
Ben bir yıldır direnirken her gün bir işçi iş cinayetinde öldü. Ben direnirken babalar ev kirasını ödeyemediği için intihar etti. Ben direnirken en az 10 işçi kendini iş yerlerinin önünde yaktı. Ben direnirken KHK ile atılan onlarca memur kanserden öldü. Ben direnirken atanamayan onlarca öğretmen kendi canına kıydı. Ben direnirken karayollarında çalışan işçiler diridiri asfaltın altında kalıp öldü. Ben direnirken selde 10 can yitti, ben direnirken örgütlü olmak için direnen en az 10 direniş(flormar,sibaş,kalekayış,gibi) sendika tarafından satıldı. Ben direnirken kadınlar katledildi, ben direnirken uyuşturucudan gençler öldü. Ben direnirken İHD ihraç özel harekatçıyla el sıkıştı, ben direnirken EMİNE ERDOĞAN 40.000 dolarlık çanta aldı. Ben direnirken işçiler emekçiler işten atılıp intihar ederken, kendini yakarken, katledilirken KESK ve DİSK açıklama dahi yapmadı. Ölen canlarımızı seyretti, bir tane direniş örgütlemedi. Kapalı kapıların arkasında direnenler için devletle pazarlık yaptı, emekçileri kanıyla canıyla kurdukları sendikalardan darp ederek attı. Adında Devrimci olan işçilerin kanıyla canıyla kurulan DİSK (Tüvtürk,Metro Market, Aydın Belediyesi İşçileri, Şişli İşçileri, Türkan Albayrak, Mahir Kılıç) direnen işçilere sahip çıkmadı.
 
Sendikalar, kitle örgütleri halkın önünde yürümesi gerekirken teslim oldular. Bir işçi sendikasının nasıl olması gerektiğini, talepler karşılanmadan direnişin bitirilmemesi gerektiğini, koşullara teslim olunmaması gerektiğini, adalet isteyen halkımıza kendi direnişimle anlatmaya çalıştım ve bugün direnerek anlatmaya devam ediyorum.
 
Bugün birçok yerde işçiler ve emekçiler işleri ekmekleri için direniyorlar. Direnmenin zorunlu
olduğunu emekçiler çok iyi biliyorlar. Kimse bizi duymuyor, kimse bizden haberdar değil diye düşünmeyelim. En önemlisi biz kendi işimiz için, çocuklarımızın geleceği için, alınterimize sahip çıkmak için alanlarda olmaya devam edeceğiz. Bu kararlılığımızın, ekmeğimizi elimizden alanlar tarafından çok net görüldüğünü biliyoruz. Halkımızın, verdiğimiz mücadelenin haklılığına inanıp yanımızda olacağını biliyoruz. Yeter ki bizler direnmeyi tercih edip direnişimizi halkımıza anlatabilelim.
 
Sonuç olarak; koşullara teslim olmayarak işim, ekmeğim, onurum
için direnmeye devam edeceğim.
Çürüyerek değil savaşarak öleceğim.

TÜRKAN ALBAYRAK
Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.