Dersim Katliamı 3 GEREKÇELER VE GERÇEKLER

Tarihte birçok katliamda olduğu gibi, egemen sınıfların zulmü hep yalanlar, komplolar eşliğinde gerçekleştirilir.

Baskı ve zulmü “meşrulaştırmak”, “masumlaştırmak” için, katliamlara “gerekçe” oluşturmak için, gerçekler ters yüz edilir.

1938 Dersim katliamında da böyle olmuştur. 

Yollar Köprüler Yapıldı Dersim’e:

Halka Hizmet Değil, Halkı Katletmek İçin!

İlk iki bölümde katliam-asimilasyon hazırlığının iki temel boyutuna değinmiştik: “Güneş Dil Teorisi” ve “Tunceli Kanunu”.

Bunlara son olarak da Dersim’i İmar planını eklemeliyiz. 

1930’lu yılların başında, çıkarılan bir kanunla halkın ellerindeki silahları devlete teslim etmesi zorunluluğu getirildi. Bu silahların önemli bir kısmı, Ruslara karşı savaş için Osmanlı tarafından aşiretlere verilen silahlardı. Silahlar büyük ölçüde (yüzde 90’dan fazlası) devlete teslim edildi.

Yol, köprü, resmi bina ve karakol yapacağız dedi devlet. Yaptılar da.

Karakollara askerler getirilip yerleştirildi.

Başka askeri birliklerin Dersim’in her bölgesine ulaşabilmesi için gerekli alt yapı da tamamlanmıştı. Yollar, askerleri katliamı götürecekti.

Katliam kararının uygulamaya konulmasıyla birlikte 3. Ordu Dersim’e gönderildi.

Ordu, halkın anlatımıyla “sel gibi” önüne çıkanı katletti.

122 Katliam Yeri

Gazeteci Cemal Taş, katliamdan onyıllar sonra 600’e yakın kişiyle konuşarak 122 katliam yerini tespit etti. Tesbit edilebilen 122 katliam yeri.

“O yerler, ya bir kuru dere yatağı, ya bir dağın eteği, ya da bir nehir kıyısı” idi.

Sürgün yollarındaki katliam yerleri buna dahil değil.

“Sürgüne göndereceğiz diye topladıkları insanları büyük kafileler halinde, nehir kıyılarında kurşuna dizip nehirlere boca ettiler odun istifi gibi. Dağlık ormanlık yerlerde ise cesetleri yaktılar. Küçük kafileleri de kurşun masrafı olmasın diye süngüleyerek katlettiler. Cesetler ortada açıkta kaldı. Köpeklere, yabani hayvanlara, kurda kuşa yem oldu.”

Kadınlar, kızlar, katillerin eline geçmemek için uçurumlardan atladılar.

Büyükleri katledilen üç dört yaşlarındaki çocuklar. çocuk esirgeme kurumlarına dağıtıldılar.

Hizmetli olarak subayların evlerine gönderildiler.

Katliamın Gerekçeleri ve Gerekçeler:

Devlet, “silahları teslim etmediler” diye açıkladı. Yalandı.

“vergi vermeyi reddediyorlar” diye açıkladı. Yalandı.

“askerler öldürülüyor” diye açıkladı.

Devlet, aşiret önderlerini görüşmeye çağırmış ve fakat kimini asmış, kimini hapsetmiş, gidenler geri dönememişti.

Katliamı da “şakilerin isyanı bastırılıyor” diye yazdılar.

Bir isyan var mıydı?

Evet vardı.

Dersim halkı “durduk yerde” değil, baskıya, asimilasyona, katliamlara, zulme karşı ayaklandı.

İddia ve gerçek 1:

Değilse, Dersim halkı ve aşiretler, büyük bir çoğunlukla, Osmanlı’ya karşı yeni kurulan Cumhuriyeti desteklemişlerdir.

Neden, çünkü; cumhuriyetle birlikre, yüzyıllar süren Osmanlı baskısına karşı, alevilere yönelik Sünni Hilafet baskısının kalkacağı, Kürtlere karşı asimilasyon dayatmasının son bulacağı beklentisiyle, Cumhuriyet’i desteklediler.

Bu çerçevede de yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni kuracak olan 1. Meclise Dersim aşiretleri tarafından 6 milletvekili gönderildi: Abdulhak Tevfik Bey, Diyab Ağa, Hasan Hayri Bey, Mustafa Ağa, Mustafa Zeki Bey, Ramiz Bey.

Bu bile, Dersim’in baştan yeni Cumhuriyete karşı olduğu gibi iddiaları çürütmeye yeter.

Keza, İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın 1931 yılında, Başbakan İnönü’nün 1935 yılında hazırladığı Şark (Kürt) Raporu da aşiretlerin büyük çoğunluğu itibarıyla Cumhuriyete karşı olmadığını belirtir. Raporda “Sayıları çok olmamakla birlikte 5-6 aşiretin Cumhuriyetin imar ve iskan programına karşı oldukları” vurgulanmaktadır.

Ama sonrasında Alevi halka ve Kürtlere karşı bu sözlerin tutulmaması, bu beklentilerin karşılanmaması, tam tersine baskının ve “türkleşmenin” dayatılması, isyanın nesnel temelini oluşturur. 

İddia ve gerçek 2:

Silahlarını teslim etmedikleri iddiası katliama gerekçe kazandırmaya yönelik bir başka yalandır. Jandarma Umum Komutanlığı raporuna göre Dersim Aşiretleri’nin elinde toplam 9.070 adet silah bulunmaktaydı. Aynı komutanlık, teslim edilen silah sayısını ise şöyle belirtmektedir: 7.880 adet.

İddia ve gerçek 3: 

Dersim’in vergi vermediği, hükümetlerin bir başka yalanıdır.

Bu yalanı, “Dersim devlete asi oldu” iddiasının gerekçesi olarak kullanmışlardır.

Dersim’in yoksul, feodal yapısı içinde vergi vermeyen veya veremeyen aşiretler, tek tek kişiler vardır. Ama bütün olarak Dersim’de aşiretlerin bir noktaya kadar böyle bir tavrı yoktur.

Tersine vergi ödenmektedir. Raporlar da bunu gösteriyor:

“1936-37 yıllarında Tunceli’de belirlenen vergi ile tahsil edilen vergi rakamları birbirine yakındır. Bu rakamlar 1940’lı yıllar da devlet otoritesinin sağlandığı dönemlerle neredeyse aynıdır.” (C. Sahir Sıla. CHP milletvekili. Dersim Raporu)

İddialar ve gerçek 4:

Bir başka iddia “devlet Dersim’e giremiyor” iddiasıdır.

Bu iddianın yakın tarihteki bir başka benzerini hatırlatalım öncelikle. Hatırlayacaksınız, Türkiye tarihinin en büyük hapishaneler katliamı olan 19 Aralık 2000’deki katliamda da faşizmin gerekçelerinden biri buydu: “Devlet hapishanelere giremiyor.”

Oysa, gerçek böyle değildi. 

Devlet hergün hapishanelerin koğuşlarına girip sayımını alıyordu.

Peki 1930’lar Türkiyesi’nde devlet Dersim’e giremiyor muydu?

Cumhuriyet devlet örgütlenmesinin yeniden yapılandırıldığı 1925’lerden itibaren Pertek, Çemişgezek, Mazgirt, Hozat, Nazimiye ve Pülümür’de Kaymakamlıklar ve devletin tüm diğer idari yapısı mevcuttur.

İlde devlet nüfus sayımını yapabilmektedir örneğin. 1927 yılında yapılan Türkiye’deki ilk nüfus sayımında Devlet İstatistik Enstitüsü kayıtlarına göre, Dersim il ve ilçelerine ilişkin ayrıntılı bilgiler vardır. 1935 yılındaki nüfus sayımında da aynı şekilde olmuştur. Devlet Dersim’e normal yollarla girmiş ve sayımını yapmıştır.

“(1936 yılında) Dersim’de nüfusun toplamı: 91.807 kişidir.” (Ö. Kemal Ağar. Tunceli Dersim Coğrafyası)

Asıl Gerekçe:

Yazı dizimizin başında ortaya koyduğumuz gibi, katliamın gerekçesi, Kürt ulus gerçeğini yok etmektir. Asimilasyondur. Bunu bizzat başbakan İsmet İnönü’nün hazırladığı raporda net olarak görebiliriz:

“Vazifemiz, Türk vatanı içinde bulunanları mutlaka Türk yapmaktır. Türklüğe ve Türkçülüğe muhalefet edecek unsurları kesip atacağız. Vatana hizmet edeceklerde arayacağımız nitelikler her şeyden evvel o adamın Türk ve Türkçü olmasıdır.” ( Başbakan İsmet İnönü, 1925)

Gerçek gerekçe budur.

Kemalist yönetim, belli bir tarihten itibaren “Türkleştirme” politikasını, buna bağlı ilhak ve asimilasyonu, rejimin temeli haline getirmiş ve bunun önündeki tüm engeller, yasal veya yasadışı, kanlı veya kansız, ortadan kaldırılmıştır.   

Bu gerekçeyle, Dersim’e, 1937’de başlayıp 1938’in sonuna kadar devam eden katliam harekatından önceki 50 yıl içinde de toplam 11 askeri harekat yapılmıştır. 1935’te Bakanlar Kurulu’nda kararlaştırılıp 1937-38’de gerçekleştirilen Dersim Harekatı, 12. askeri harekattır ve en çok kan dökülenidir.

Bu tarih, hem “Dersim’e sefer olur zafer olmaz” sözünün kaynağı, 

hem de Dersim’de dökülen kanın kanıtıdır.

-devam edecek –

Sosyal ağlarda paylaşın