(Güneş-Dil Teorisi)
1938 yılındaki Dersim Katliamı, Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından biridir.
Dersim halkından 80 bin kişi katledilmiştir. Resmi rakamlar, katliamı 6-8 bin arası göstererek orada nasıl bir kan döküldüğünü gizlemeye çalışmıştır.
Ama 6 bin olsa ne olur değil mi? Sanki 6 bin Dersimliyi katletmek çok “küçük bir olay”mış gibi.
4 Mayıs Dersim Katliamı’nın yıldönümü olarak kabul edilir?
Neden?
Çünkü,
4 Mayıs 1937’de Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu’nda Dersim’e bir “harekat” düzenlenmesi kararı alındı. Bu karar, Dersim Katliamı’nın başlatan karardır. 84 yıl önceki bu karar, Türkiye tarihini kana bulayan kararlardan biridir.
ADIM ADIM KATLİAM..
Dersim katliamı adım adım gelişmiş, adım adım HAZIRLANMIŞ bir katliamdır.
Dersim katliamını anlatacağımız bu yazısı dizisinde özellikle bu “ön” aşamalara özel dikkat çekmek istiyoruz. Çünkü bunlar görülmeden, bilinmeden Dersim İsyanı’nın da, Dersim Katliamının da tüm boyutları kavranamaz.
Kemalist iktidardan Menderesler’e…
Ecevit’ten Demirel’e…
Erbakan’dan Türkeş’den Çiller’e,
ve Özal’dan Tayyip Erdoğan’a..
aslında Kürt politikasının aslı esası hep KATLİAM ve ASİMİLASYON üzerine şekillenmiştir.
Kimlerle “barış” olup olamayacağını göstermesi bakımından Dersim Katliamını bilmek, unutmamak, çok önemlidir.
“İSYAN EDENLERİ TENKİL ANLAŞILIRDIR!”
Tenkil, “Herkese örnek olacak bir ceza vermek” demektir.
1931’de İçişleri Bakanı Şükrü Kaya ve Jandarma Genel Komutanı Kazım Orbay yanlarına Umumi Müfettiş İ. Tali Öngören’i de alarak Dersim dahil, Kürdistan’da “incelemelere” çıktılar. Bu “incelemeler” sonucunda varılan sonuç Kemalizmin Dersim planlarını da netleştirmiş oldu.
1936 yılında Kürdistan’a bir “gezi” yapan Celal Bayar da hazırladığı “Şark Raporu”nda “Şarkta bugün için dahi tamamen yerleştiğimiz iddia olunamaz. İstinad edeceğimiz (dayanacağımız) en mühim kuvvet ordumuz ve jandarmadır” tesbitini yapıyor, “isyan edenleri tenkil etmek için şiddetin manası anlaşılır ve yerindedir” diyordu.
DERSİM’İN ISLAHI
Dersim’e yönelik en kapsamlı düzenleme 1936’da gündeme getirildi. “Dersim’in 1slahı Esasları” başlığı taşıyan altı maddelik önlemler paketi, saldırının da işareti oldu.
Bu planın birinci maddesine göre, “Maksat, Dersim’de hükümet nüfusunu tesis etmek”tir. Plana göre, Dersim, üç aşamalı bir plan sonunda “ıslah edilecektir”.
Artık sıra, tüfeklerin, topların, uçaklardan atılacak bombalarındır.
Yalnız bu arada, Kemalist iktidar, katliamlarla elde edeceği sonucu pekiştirmek için, asimilasyon politikasını ve teorisini de geliştirmekle meşguldü. Asimilasyonun ve “Kürtleri yok sayma” politikasının en önemli “kuramsal” dayanağı da Güneş-Dil Teorisi olacaktı.
Hemen Dersim Katliamı’ndan önceye gelen bu teoriye bakmadan, Dersim Katliamı tam anlaşılamaz. Bu nedenle “ıslah” programının ayrıntılarına ve bu programın topla, tüfekle uygulanmasına geçmeden önce, buna bakalım.
Asimilasyonu Haklı Kılmak İçin Uydurulan
GÜNEŞ-DİL TEORİSİ
Osmanlı, halkların uluslaşma sürecinin önüne geçebilmek ve böylece işgal ve ilhak ettiği toprakları elde tutabilmek için, Türk kimliğini geri plana iterek, Osmanlılık kavramını öne çıkarmış ama bunda başarılı olamamıştır. Tarihi gelişimin yasaları karşısında böyle bir “kimlik” yaratma politikasıyla durulmazdı elbette.
Kemalist iktidar doğal olarak “Osmanlılık” kimliğini devralamazdı. Doğrusu ve gerekeni, “çok uluslu” bir ülke gerçeğine uygun idari, sosyal, siyasi düzenlemeler yapmaktı. Fakat buna da küçük-burjuva diktatörlüğünün karakteri elvermemiş ve Kemalist iktidar “Türklük” temelinde diğer halklara karşı “Türkleştirme” politikasına başvurmuştur. Kemalist iktidarın bu politikayı haklı, meşru gösterecek dayanaklara ihtiyacı vardı. İşte sözünü ettiğimiz Güneş-Dil teorisi de bu ihtiyaca cevap vermek için yaratıldı.
Bu çalışmalar daha Kurtuluş savaşı sürerken başlatılmış, Ziya Gökalp, “Kürtlere Türk olduklarını anlatmak” gerektiğine dair, sözde bilimsel araştırma yapmaktaydı.
Teorinin temelleri Eylül 1932’deki Birinci Türk Dil Kurultayı ve Ağustos 1934’te toplanan Türk Dil Kurultayı’nda atılmıştır. Ağustos 1936’da toplanan Üçüncü Türk Dil Kurultayı’nda ise adı konmuş ve sistemli hale getirilmiştir.
Aynı dönemde “Türk Tarihi Tezi, Türk Dil Tezi” gibi raporlar hazırlattıran Kemalist iktidar, bütün bunlarla “tarihi aydınlatmayı” değil, esas olarak Misak-i Milli içindeki egemenliğini güçlendirmeyi hedefliyordu.
Bunun için, bu “tez ve teoriler” çerçevesinde, “Anadolu’nun dört bin yıllık Türk yurdu olduğu, Türkçe’nin bütün dillerin anası olduğu” devlet profesörlerine keşfettirildi!.. Yine Güneş Dil teorisine göre, Türk dili, taa taş ve maden devrinden beri, kültürü oluşturan kavram ve kelimeleri göçler yoluyla yeryüzüne yayan büyük bir kültür dilidir.
Anadolu, dört bin yıllık Türk yurdu olduğuna ve aslında Türkçe de neredeyse bütün dillerin atası olduğuna göre(!) de, bu teorilere dayanılarak, Anadolu’da yaşayıp da Kürt kimliği taşıyanların “aslında Türk olup sonradan Kürtleştiği”, Kürtçe’nin de aslında “Türkçe’nin bir lehçesi olduğu” rahatlıkla iddia edilebilecekti.
KÜRT KİMDİR?
Nitekim bu teorileri izleyen asimilasyon politikasının temel tezleri de bunlar olmuştur. (Bu resmi ideolojiye göre 1944 yılında hazırlanan Türk Dil Kurumu sözlüğünde, Kürt sözcüğünün karşısında şöyle yazacaktı: “Çoğu dillerini değiştirmiş Türklerden ibaret olup, bozuk bir Farsça konuşan ve Türkiye, Irak ve İran’da yaşayan bir topluluk adı ve bu topluluktan olan kimse.”)
Türk tarih teziyle, Güneş-Dil Teorisiyle oluşturulan resmi ideoloji, edebiyatın, sanatın ve bilimin üzerine çökmüştü; bu teorilerin dışında bir şey söylemek yasaktı. Kısacası “bilimsel araştırma” adına tarihsel gerçekler çarpıtılmakta ve asimilasyonu, katliamları “meşru” gösterecek bir resmi ideoloji dayatılmaktaydı.
Güneş-Dil Teorisi’ne göre, Kürtlere “aslında” Türk oldukları anlatılacak, “Türkleşmeleri” istenecek ve kabul etmeyip direnmeleri halinde, başlarına geleceği kabulleneceklerdi.
Güneş-Dil Teorisi, Anadolu gerçeğine uygun değildi. Ama Kemalist iktidara göre, Anadolu, diğer ulus ve milliyetler yokedilerek Güneş-Dil Teorisi’ne uydurulacaktı.
Bu bakış açısıyla, Cumhuriyet’in kurulmasını izleyen ilk yıllarda önce, devlet daireleri ve okullarda ve “kamuya ait” yerlerde Kürtçe konuşma yasaklandı. Yasaya karşı gelmenin cezası “5 kuruş”tu. “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyaları yapıldı.
Devletin “resmi dili” Türkçe’dir ve Türkleştirme, artık devletin en önemli hedeflerinden birisidir.
Daha önce çeşitli uluslararası platformlarda veya Kürtlerle yapılan görüşmelerde vadedilen “kendi dilinde eğitim” Cumhuriyet’in kuruluşuyla unutulmuş ve ilkokuldan üniversiteye kadar her düzeyde öğretimin Türkçe olarak yapılmasına geçilmiştir. Milyonlarca Kürt çocuğuna, Arap, Gürcü, Ermeni, Çerkes çocuklarına, sadece ve sadece Türkçe öğretilecekti bundan böyle. Ve bu politika, onların ulusal kimliğini, dilini yokedinceye kadar sürdürülecekti….
Dersim katliamı da bu sürecin bir parçasıdır.
– devam edecek –
İkinci Bölüm: (Dersim’i Yoketmenin Son Hazırlığı: Tunceli Kanunu )