Devletin başındaki AKP şefi Erdoğan ve MHP şefi Bahçeli’nin yaptıkları açıklamaların katliamı gizlemeyi hesaplayarak yapıldığı çok açıktır.
AMA bu kadar utanmazca yapılması insana “pes” dedirtiyor. Neye mi pes? Utanmazlığa.
Utanmazlığın sınırı olmalı. Ama söz konusu AKP, hele hele Erdoğan olunca bu sınırın olmadığını söylediği ucuz ve basit yalanlarda görmek mümkün. Yarın yalan olduğu ortaya çıkacağı Erdoğan’ın umuru değildir.
Erdoğan şöyle seslenmiş: “Milletimizin de oturduğu binanın depreme dayanıklılığını tespit ettirmesi, şayet bu konuda herhangi bir sıkıntı varsa, gerekiyorsa kendisi de üstüne biraz koyarak hızla sağlam bina inşası için harekete geçmesi gerekiyor”!
Bahçeli ise: “Keşke riskli binalarda oturmak tercih edilmeseydi”
“Tüm Türkiye’ye sesleniyorum, riskli binalarda oturmayalım” diyen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a, oturmaya ev bulmakta zorlanan yoksul halkın vereceği cevabın yüksek sesle olmayacağı kesin. Zira sinkaflı olacaktır.
Ülkeyi yönetenler öyle açıklama yapıyor ki, sanki halk depreme dayanıksız binalarda yaşamayı özellikle seçmiş. Diğerlerine göre ucuzmuş da o yüzden bu evleri tercih etmiş. Oturdukları çürük evleri depreme dayanıklı hale getirebilecekken özellikle bunu yapmamış ve ölmeyi hak etmiş. DEVLET MASUM, BU KONUDA HİÇ BİR SORUMLULUĞU YOK, TEK SUÇ HALKIN! ÖLDÜLER ÇÜNKÜ HAKETTİLER!
İzmir depremi yaşandı ve resmi rakamlara göre 114 insanımız hayatını kaybetti. Yaşanan açık bir katliamdı. Katliamdır çünkü deprem can kaybı olmaksızın karşılanabilecek bir doğa olayıdır. Yani mevcut teknoloji, depremin yaratacağı tahribatı engelleyebiliyor. Ama engellenmiyor! Alınacak önlemler ile depreme dayanıklı binalar inşaa ederek can kaybının yaşanmasının önüne geçilebilir. Ama önüne geçilmiyor!
Ülkemiz fay hatlarının üzerinde bulunuyor. Bu yüzden öngörülen ve beklenen depremlerden biriydi İzmir depremi. Beklenen İstanbul depreminin ise İzmir depreminden çok daha tesirli olacağı bilim adamlarınca sıklıkla dile getirilip hatırlatılıyor.
Ülkemizin deprem kuşağında olduğu gerçeği, her depremde yaşanan can kayıplarının sorumluluğunu sisteme yüklüyor. Yani düzenin efendilerine. Yani bugün, AKP’ye.
Durum böyleyken Erdoğan, Bahçeli ve cümle devlet erkânı tarafından bir biri ardına yapılan açıklamalar bu gerçeği gizlemek, görülmemesini, unutulmasını sağlamak amacı güdüyor. Ve bu çok bilinçlice yapılıyor. Devletin en üstünden en alt mülki amirlerine, medyadan din görevlilerine kadar tüm sistem temsilcileri her depremden sonra veya benzeri doğa olaylarında yaşanan katliamlardan sonra devletin sorumluluğunu gizlemek için seferber olurlar.
Profesör Dr. Övgün Ahmet Ercan, geçtiğimiz günlerde bir televizyona verdiği röportajda “Bir ülkede deprem sorununu çözmek için o ülkenin ekonomisinin düzelmesi gerekiyor. Yani yoksulluk ne kadar fazlaysa deprem size o kadar yakındır. Depremde zaten yoksullar ölür, zenginler ölmez.” demişti. Bu cümle esas olarak biraz üzerinde düşünüldüğünde depremlerde ölümlerin baş sorumluluğunun kime ait olduğunun adresini açık ve net gösteriyor. Yoksulluğun yaratıcısı kimse o!
Ülkemiz yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ile övünen bir ülke idi. Hiç bir şekilde halkın faydalanamadığı zenginlilkler öylesine talan edilmiş ve öylesine sömürülmüş ki artık temel ihtiyaçlarımızı dahi ithal eden bir ülke haline gelmişiz. Buğdayı bile… AKP halkın yoksulluğun müssebiblerinin arasında en büyük sorumluluğu olan iktidar olma ünvanını çoktan kazanmış durumda. Talan etme, soyma, emperyalizme peşkeş çekme konusunda AKP iktidarı cumhuriyet tarihinin tüm iktidarlarının yaptıklarına rahmet okuttu diyebiliriz.
Ülkemizde yapılaşma ülkemizin deprem gerçeğine uygun şekilde yapılmıyor. Bunun bir çok sebebi vardır elbette. Ancak iktidar inşa edilen binaların en basit depremlere dayanıklı olması noktasında hiç bir yerde devlet ağırlığını hissettirmiyor. AKP iktidarı ki inşaat sektörüne verdiği önem ile bilinir. Ülkenin en zenginlerinin içinde en çok mütahit olmasını sağlayan AKP iktidarıdır. Her şey mütahitlerin daha fazla kazanmasına göre şekillendirilmiştir iktidarları döneminde. Devlet, arsa ve arazilerinin peşkeş çekilmesinden taşeronlaşmaya, ucuz, sosyal güvencesiz işçi istihdamından iş cinayetlerinde patronların korunmasına ve en önemlisi inşaatların denetlenmemesine kadar gerekli tüm yasal düzenlemeler, AKP iktidarı tarafından yapılmıştır. Yani AKP, iktidarı süresince mütahitlerinin elini soğutmamıştır