Denizli’nin Acıpayam ilçesinde bir mezar vardır. Bir devrimci, bir halk aydını, Av. Fuat Erdoğan yatar o mezarda. Fuat Erdoğan halkın avukatıdır. Mesleğini halkın haklarını savunmak, halkın mücadelesini büyütmek için icra eder. Bunun için zulüm düzeninin hedefi olmuştur. Ve avukatlık yapmasının koşulu kalmayınca halkın haklarının, mücadelesinin, adalet özleminin her koşulda savunulabileceğini göstermiştir. Avukatlık cüppesini çıkarmış ve halkın adalet mücadelesinde bir sıra neferi olmaya devam etmiştir. 28 Eylül 1994’te İstanbul’da katledilmesi bu nedenledir.
BULDANLI MOLLA ALİ EFE KİMDİR?
Buldan, Acıpayam’a yakın, Denizli’nin bir diğer ilçesidir. Zulüm karşısında Fuat Erdoğanların takındığı onurlu tavır Ege’de yüzyıllar boyunca sayısız halk kahramanının ortak tavrı olmuştur.
İşte Buldanlı Molla Ali Efe onlardan biridir. Fuat Erdoğan’ın avukatlık cüppesini çıkararak yaptığını Molla Ali de imamlık cüppesini çıkararak yapmıştır. Molla Ali Efe, 1800’lü yılların ikinci yarısında yaşamıştır. Osmanlı Devleti’nin yoksul halkı vergilerle iyice boğduğu, ağaya-beye ezdirdiği, katlettiği, savaşlarda kırdırdığı bir zamandır yaşanan. Böyle bir ortamda din, egemenlerin elinde daha sıkı sarıldıkları bir silaha dönüşür. Molla Ali, dinin zulüm ve sömürüyü gizlemede bir araç olarak kullanıldığı; şükredip boyun eğmenin iyi Müslümanlık diye dayatıldığı bir zamanda Buldan’ın bir köyünde imamlık ve hocalık yapmaktadır.
HALK AYDININI “HALK AYDINI” YAPAN ŞEY KENDİSİNE VE HALKINA
DAYATILANLARA, ZULME VE ZULÜMLERE KARŞI ALDIĞI TAVIRDA GİZLİDİR
Molla Ali imamlık yaptığı köyde yoksul ve kimsesiz bir kadına yapılan zulme tanık olmuş ve o anki tavrı yaşamının geri kalanını belirlemiştir. Molla Ali Efe halk aydını tanımının altını Osmanlı’ya karşı savaşmayı seçerek doldurmuştur. Vergilerle halkın kanını emen, sofrasında lokmalarını çalan Osmanlı, vergileri toplamak için köylere tahsildarlar ve onlara eşlik eden zaptiyeler göndermektedir. Parası olandan parasını olmayandan satıp paraya çevirmek için malını, eşyasını toplamaktadır tahsildarlar. Bir tahsildar ve bir zaptiye de, Molla Ali’nin imamlık yaptığı köye gelir. Ev ev gezerler. Halktan vergi adına haraç toplarlar.
“Ekende yok biçende yok, yiyende ortak” tır Osmanlı.
Uğradıkları bir evde dul bir kadın ve küçük oğlu yaşamaktadır. Yoksul ve kimsesiz bu köylü kadının eşini ve büyük oğlunu Osmanlı zorla askere almış, Rumeli’de Osmanlı zulmüne karşı çıkan halka karşı savaştırmıştır. Eşi ve oğlu orada ölmüştür. Yoksul kadın ve oğlu köy halkının yardımlarıyla yaşamaya çalışmaktadırlar. Evlerinde bir çul, onun üzerinde yatıp kalkmaktadırlar. Önceki yıl vergi borcu nedeniyle yatağına döşeğine dahi el konulmuştur çünkü. Tahsildar, toprak tenceresinde yoksul aşı bulgur kaynatan kadından vergi borcunu ister. Kadın para veremez, ancak “paramız yok” cevabını verebilmiştir. Yoktan, haktan hukuktan ve halden anlamayan tahsildar bu cevaba kızmıştır. Sağına soluna bakar. Satıp
paraya çevrilebilecek bir şeyler arar. Zaptiyeye emir verir; zaptiye ocakta kaynayan toprak tenceredeki bulguru yere dökerek tencereyi alır. Karınlarını doyuracakları bulgura, ellerindeki birkaç eşyadan biri tencereye ve esasında yaşadıkları zulme ağlamaktadır kadın ve küçük
çocuğu.
Bu yaşananlara tanık olan Molla Ali sessiz ve tavırsız kalamaz. Tahsildara kadının borcunun ne kadar olduğunu sorar. On sekiz kuruşu sayar ve tahsildara verir. Makbuzunu ister. Osmanlı adına vergilerle açıktan ve “yasal” olarak halkı soyan tahsildar kendi cebi için de hırsızlık
yapar kuşkusuz.
MOLLA ALİ ARTIK DAĞLARIN GAVUR İMAMI DİYE NAM SALAR
Molla Ali, tahsildarın verdiği makbuzda 18 değil 8 yazdığını görür ve düzelt diye uyarır. Tahsildar önce geçiştirmeye çalışsa da Molla Ali’nin ısrarı üzerine işi pişkinliğe vurur.
“Yanlışlık olmuş, Elif’i koymayı unutmuşum.” der. Fakat unuttuğu bu değildir aslında. Halkın sabrının da bir sınırı olduğudur unuttuğu. Yoksul kadına yapılan karşısında öfkelenmiş Molla Ali tahsildarın bu yaptığıyla
kararını vermiştir. Sabrı taşmıştır. Kadının çocuğunu yanına çeker ve tahsildarlarla zaptiyenin hangi yoldan gideceklerini takip etmesini ister.
Molla Ali kararını vermiştir. Zulme karşı susarak halka imamlık yapmak, dini imanı para olanlara uşaklık yapmaktır. Zulme ortak olmaktır. Evine gider ve sarığını, cüppesini çıkarır.
Zeybek elbisesini giyinir ve silahını kuşanır. Tahsildar ve zaptiye de köyde işlerini bitirmiş, köyün arka yolundan şoseye doğru yürümektedirler. Yoksul kadının çocuğu koşarak Molla Ali’ye haber vermiştir. Molla Ali kestirme bir yoldan şoseye iner ve tahsildarla zaptiyeyi
beklemeye başlar. Onları pusuya düşürür. Molla Ali ikisini de öldürerek kellelerini göğüslerine bırakıp dağları mesken tutar.
İmam Ali Molla artık Gavur İmam diye ünlenir dağlarda. Buldan’da, Denizli’de… Karşısında ağalar, beyler, zalimler titrer. Yanına kızan toplar, Molla Ali Efe’dir artık o. Ve efeliğin gereğini
yapar. Yoksulu korur. Ezilenden yana durur. “Gavurluğu” zalime, halkı soyanlara, sömürenlere karşıdır.
Uzun mücadeleler sonucunda Osmanlı yöneticileri Molla Ali Efe’yi alt edemeyeceğini anlar.
Birçok kez ardına adam takmıştır. Birçok çarpışmada Osmanlı’ya kayıplar verdirmiştir Efe.
Molla Ali Efe ve birliği güç kazandıkça Osmanlı yöneticileri çareyi anlaşmada, Efe’yi düze inmeye ikna etmede arar.
MOLLA ALİ OSMANLI’NIN HİLELERİNE YENİK DÜŞER
Osmanlı’da oyunun çok olduğunu bildikleri halde birçok kez şartlarını kabul ettirip belli güvencelerle düze inmeyi kabul etmişlerdir. Kimi, zulüm aynı zulüm, Osmanlı aynı Osmanlı diyerek tekrardan dağların yolunu tutmuştur. Kimi de bunu yapamadan Osmanlı tarafından öldürülmüştür. Molla Ali Efe ve kızanları da Osmanlı’nın baskısına maruz kalırlar tekrardan. Osmanlı Molla Ali Efe’yi Buldan’da barındırmak istemez. Onu ve kızanlarını Trablusgarp yoluyla Fizan’a sürgüne gönderirken yolda zehirler ve katleder.
Ancak Molla Ali Efe zulme karşı mücadeleden başka yol olmadığını göstermiştir. Halkın belleğinde, türkülerinde yaşamaya devam etmektedir Molla Ali Efe, nam-ı diğer Gavur İmam.
“Ali Molla’m taştan çıktı parladı
Yavuklusu karşı çıktı ağladı
Yağlı kurşun ciğerimi dağladı
Ali Molla’m derde ağlar analar!”
MOLLA ALİ EFE DİYOR Kİ;
Haksızlık karşısında susanda dilsiz şeytandır. Vicdan, onur, erdem
sahibi insanlar haksızlık karşısında susup bir kenara çekilmezler. Molla Ali yoksul köylü kadına yapılan haksızlığın aslında tüm insanlığa karşı yapılmış bir adaletsizlik olduğunun farkındadır.
Bu nedenle bozuk düzenin memurlarını cezalandırmış ve bu düzene karşı çıkıp dağları kendisine mesken edinmiştir. Onun bu çıkışı bireysel değildir. Temelinde düzene olan öfkesi vardır. Ekende biçende olmayanlar sömürmede en önde koşmaktadır.
O halkın adaletinin uygulamıştır. Bu nedenle Osmanlı’nın gözünde eşkıyadır. Günümüzde ise halkın adaletini uygulayan devrimcilerdir. Yeni Osmanlıcılar ise bugün halkın adaletini uygulayanlara terörist diyorlar.
O günde bu günde zulüm sürüyor. Ama dağlar asla boş kalmıyor. Dün Molla Alilere kucak açan dağlarımız bugün Leylalara, Mahirlere kucak açıyor.
Molla Ali’nin verdiği mesaj açıktır. Zalime karşı susanlar, mesleklerinin gereğini de yerine getiremezler… İmam ya da başka hangi meslekten olursa olsun, haksızlıklar karşısında tavır
almayanlar halka değil, saltanat sürenlere hizmet ediyorlardır.