“BİR DEV-GENÇ’İMİZ VAR” Dev-Genç’in Yarım Asırlık Öyküsü

3.  BÖLÜM…

Gençliğin 12 Mart sonrası ilk merkezi örgütlenmesiydi İYÖKD. O tarihi kesitte, gençliğin mücadelesinin adeta merkezi gibiydi. Sadece gençliğin de değil; denilebilir ki, o dönemdeki halk muhalefetinin de temsilcisi gibiydi; Kıbrıs işgaline tavırdan Viranşehir katliamının protesto edilmesine, zamlara karşı mücadeleden DGM’lere karşı mücadeleye kadar, hayatın çeşitli alanlarında gelişen mücadeleye bir bakıma İYÖKD öncülük ediyordu.

Bu dönemde gündemi İYÖKD’ün örgütledigi kampanyalar belirliyordu:

***

– Kerim Yaman’ın katledilişi,  işgal ve 50 bin kişi… 23 Ocak 1975’de Kerim Yaman’ın faşistler tarafından katledilmesi faşist terörün süreceğini gösteriyordu. Gençlik, Yaman’ın katledilmesine tepkisini, önce İstanbul Üniversitesi Merkez Binası’nı işgal ederek gösterdi. Ertesi gün Cephecilerin önderliğinde gerçekleştirilen cenaze töreninde ortaya koydu. Cenaze törenine 50 bin kişi katıldı.

– Viranşehir Katliamı ve İYÖKD: 1975 Şubatında Urfa Viranşehir’de, sınırda 8 Kürt köylüsü kurşuna dizildi. Cepheciler’in diğer ilerici grupları da zorlamasıyla bu katliam protesto edildi. İYÖKD katliamın olduğu yere temsilciler gönderdi. Viranşehir’de yapılan mitinge de katıldılar. Bütün bunlar, solun Kürt ulusal sorunu konusunda belli bir pratik geliştirmesinin ilk açık adımları olması yanıyla önemliydi ve buna yine Dev-Gençliler önderlik ediyordu.

– 30 Mart Kızıldere Katliamı Protestosu: Dev-Gençliler için Kızıldere, yürüdükleri yolun manifestosuydu. Kızıldere, 1975’deki yıldönümünde, militan bir eylemle sahiplenildi. 30 Mart katliamı Taksim anıtı önünde yapılan yasadışı bir mitingle protesto edildi, anıta pankart asıldı. Polis eyleme silahla müdahale etse de, engelleyemedi. Kızıldere anmaları için yeni bir geleneği başlatan bu anma da yine Dev-Gençliler tarafından örgütlenmişti.

– İşçi Abdi Gönen’in Katledilmesi ve Sokak Çatışması: 24 Nisan 1975’de Site öğrenci Yurdunda işçi olarak çalışan Abdi Gönen faşistler tarafından vuruldu, polisin kimseyi yurttan dışarı çıkartmaması nedeniyle de Gönen, kan kaybından öldü. Polisin bir de bunun üstüne, öğrencileri otobüslere doldurarak gözaltına almasına karşı, İYÖKD 2000 kişilik bir öğrenci kitlesiyle saldırıları protesto etti. Polisin panzerlerle, silah ve bombalarla öğrencilerin üzerine saldırması sonucunda eylem polisle öğrenciler arasında bir sokak çatışmasına dönüştü.

– 12 Mart sonrası ilk büyük boykot: 1975 yazında İTÜ’de 12 Mart sonrasının ilk geniş çaplı boykotu yapıldı. Boykot öğrenci kitlesini eğiten devrimci bir okula dönüştü. Okulun öğretmeni de, öğrencisi de Dev-Gençlilerdi. Boykotun ana talebi atılan öğrencilere yeniden sınav hakkının tanınmasıydı. Boykot öğrencilerin taleplerinin kabul edilmesiyle sonuçlandı. Bu eylem 12 Mart sonrası gençliğin akademik-demokratik talepleri için yapılan ilk büyük eylem olması ve kazanımla sonuçlanması itibarıyla Dev-Genç tarihinde dönemi itibarıyla önemli bir eylemdi.

Dikkat edilirse, aktardığımız örneklerin herbirinin simgesel ve politik önemleri büyüktü. O koşullarda 50 bin kişinin bir araya gelmesi, Kürt ulusal sorununun sahiplenilmesi, Kızıldere’yi sahiplenmenin yeni bir biçim alması, ilk sokak çatışmaları… Bunlar, ihtilalci bir hareketin tohumlarıydı aynı zamanda.

Bu süreçte örgütlenen eylemler, belli ölçülerde gençliğin toparlanmasını sağlıyordu, ancak gençliğin bütün olarak örgütlü bir güç haline gitidilmesi açısından yapılacak çok iş vardı. Dahası, gençliğin ciddi bir önderlik sorunu vardı.

Mahir’in yazıları elden ele dolaşıyor, genç kadrolar, militanlar, Parti-Cephe’yi kavramaya çalışıyorlardı. Ama ortada inkarcılar, yılgınlar, tasfiyeciler de kol geziyordu. İYÖKD örgütlenmeye başlar başlamaz gençliği bilinçlendirmek için bir yayın organı da düşünülmüş ve İleri gazetesi çıkartılmaya başlamıştı. İleri’nin kadrolarının önemli bir kısmı, 1974 affıyla çıkan “eskiler”den oluşuyordu. Bu nedenledir ki, İleri, görevini yerine getiremedi:

“… İleri gazetesi kendinden beklenen misyonu yerine getirememiştir. Beklenen; devrimci görüşlerin netleştirilmesi, ideolojik birliğin sağlanmasıydı. Ancak “İleri”de çıkan teorik yazıların büyük bölümü kendi kafa bulanıklıklarını yansıtan ve esasta Marksist-Leninist görüşlerin değil, kendi inkarcı düşüncelerinin netleştirilmesi sürecinin birer halkası görevini görmüştür.” (Gençlik, Cilt 1, Syf. 109)

2. Kongre, Grupçuluk ve ‘Tekkeler’in Ortaya Çıkışı…

İYÖKD yürüttüğü mücadeleyle gençliği toparlarken, oligarşi de dernek üzerindeki baskılarını arttırdı. Polisiye baskıların yanısıra, yasal olarak da onu işlevsiz kılmak için İYÖKD’nin neredeyse her bildirisine dava açılmaya başlandı.

Diğer yandan “eski tüfekler” de 50 yıllık revizyonist tezleri ortaya sürerek Cephe ideolojisini boşa çıkartmaya çalışıyorlardı. Bunun bir devamı olarak da İYÖKD’nin 2. Kongresi TKP, TSİP ve Kıvılcımcılar’la Cepheciler arasında bir hesaplaşmaya dönüştü. Cepheciler karşılarında oluşan bu revizyonist ittifaka rağmen, kongrede ezici çoğunlukla yönetime geldiler.

Neden böyle sonuçlanmıştı Kongre? Çünkü, Dev-Gençlilerin mücadelesi, hayatın içindeki öncülükleri, tüm gençlik kitlesinin gözünde apaçıktı.

İYÖKD 2. Kongresi’nden sonra, Dev-Gençliler önlerine merkezi bir Dev-Genç örgütlenmesinin yaratılması hedefini koydular.

İYÖKD’de Dev-Gençlilerin etkinliğinin artması soldaki grupçuluğun, rekabetçiliğin tüm çıplaklığyıla su yüzüne çıkmasına neden oldu; revizyonist kesimler dernekten ayrılarak kendi derneklerini kurmaya başladılar. TSİP taraftarları Genç Sosyalistler Birliği’ni (GSB), TİKKO taraftarları ise Devrimci Gençlik Derneği’ni (DGD) kurarak İYÖKD’den ayrıldılar.

Oportünistlerin bir kısmı ise Dev-Genç dışında bir araya gelip bir “kongre” toplayarak İstanbul Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği’ni (YDGD) kurdular. Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu ve Halkın Gücü taraftarlarının yeraldığı bu dernekteki “birlik” de uzun süreli olmadı, grupçuluk, bu dar birliğin bile yaşamasına engeldi; nihayet ayrılıklar sonucu dernek Halkın Kurtuluşu taraftarlarının elinde kaldı.

Bu dönemde kurulan bir başka dernek, İGD (İlerici Gençlik Derneği) idi. Dev-Genç’in gençlik içinde öncülüğüyle kazandığı güven sonucu, gençliğin tek merkezi kitle örgütü İYÖKD içinde çoğunluğu alması üzerine gençliği bölme pahasına kurulan derneklerden biriydi o da. Revizyonist TKP çizgisine yakın öğrencilerin kurduğu bu dernek, hemen tüm tarihi boyunca, anti-faşist çatışmalardan, militanca mücadelelerden uzak durmuştur.

Kısacası, sonuçta işte bu şekilde solda, reformizmin, revizyonizmin demokratik mücadele ve örgütlenme gerçeğinden uzak grupçu anlayışıyla, “herkesin kendi tekkesini kurduğu” bir dönem başladı.

Mücadeleden çok “nostalji” yapanlar, yılgınlıklarını, mücadele kaçkınlıklarını solun hatalarına bağlayıp kendilerini aklamaya çalışan yorgun kesimler, FKF’nin, sonra da Dev-Genç’in kitleselliğinden, “farklı görüşteki solu tek bir çatı altında birleştirmesinden” sözederler sık sık. Doğrudur, öyleydi. Yukarıda anlatıldığı gibi İYÖKD de öyleydi, İYÖKD içinde bir çok grup vardı. Ama gençliğin merkezi kitlevi örgütlenmesinin nasıl parçalandığı ortadadır.

Gençliğin merkezi örgütlenmesini büyütmek, artan faşist teröre karşı birlikteliği sağlamak yerine grupçu çıkarlarla ve pasifist bir çizgide hareket edilmiştir. Bu noktadaki sorun ortadan kalkmadıkça, grupçuluktan, rekabetçilikten vazgeçilmedikçe, militan bir mücadele çizgisinde ortaklaşılmadıkça da solun tüm kesimlerini birleştiren merkezi tek bir örgütlenme oluşturmak uzak bir ihtimal olarak kalmaya devam edecektir. Ama doğru devrimci bir anlayışın, gençliği örgütleyerek, tüm gençlik içinde bir çekim merkezi oluşturarak gençliğin tek merkezi kitle örgütüne dönüşmesi çok daha mümkündür.

I. MC Ve Anti-Faşist Mücadelenin Militan Gücü Dev-Genç…

Bu gelişmeler yaşanırken 1975 başlarında 1. MC (Milliyetçi Cephe) hükümeti kuruldu ve yeni bir döneme girildi. Halka ve devrimcilere karşı kanlı faşist saldırıların yaşanacağı bir dönem başladı. Peş peşe çıkarılan Üniversite Yasası, Sıkıyönetim Yasası, Gösteri Yürüyüşleri Yasası, Polis Yasası, Devlet Güvenlik Mahkemeleri Yasası gibi yeni baskı yasaları, halkın mücadelesini sindirmenin aracı olarak devreye sokuldu.

Hükümeti ve devletin tüm kurumlarını arkasına alan sivil faşistler saldırıya geçtiler. Faşist saldırıların karşısına ancak doğru bir anti-faşist mücadele anlayışıyla cevap verilebilirdi. O yıl, 1975’de, okulların açılmasıyla birlikte Devrimci Gençlik okullardaki faşist işgalleri kırmak için mücadeleye girişti.

Gençliğin önünde iki temel görev vardı. Birincisi; gençliğin merkezi örgütlemelerini yaratmak, ikincisi faşist saldırıları durdurabilecek güçlü bir anti-faşist mücadele örgütlemek…

İstanbul Devrimci Gençliği bu dönemde anti-faşist mücadeleyi yükselterek, bu mücadeleye geniş kitleleri seferber edebilmeyi başarmıştır. İşte bu seferberlik içinde bir çok yerde faşsit işgaller kırılırken, çeşitli konularda da güçlü kampanyalar hayata geçirildi. Dev-Genç’in tarihine geçen bu eylem ve kampanyalar, dünün de bugünün gençliğine de yol göstericidir; bu anlamda bunlardan özellikle ikisini kısaca da olsa aktarmakta yarar var:

DGM’leri Protesto: Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin (DGM) faaliyete geçmesi, tüm halk kesimlerini olduğu gibi gençliği de etkilemiştir. İYÖKD yöneticilerinin tutuklanması ve DGM’de yargılanmasıyla Devrimci Gençliğin DGM protestoları da fiilen başladı. Her duruşmada 1000’e yakın öğrenci Üsküdar’daki DGM binasında toplanarak protesto eylemleri yaptı. Çeşitli semtlerde DGM aleyhine yürüyüşler, mitingler düzenlendi.

Kocamustafapaşa Direnişi: 1 Aralık 1975’de Galatasaray Mühendislik öğrencileri Cezmi Yılmaz ve Halit Pelitöz’ün faşistler tarafından katledilmesinin ardından onbinin üzerinde öğrenci okulları boykot ederek, Kocamustafapaşa’ya doğru yürüşe geçti. Polis cenazeyi engellemeye, kitleyi dağıtmaya çalışsa da başarılı olamadı. Dev-Genç önderliğinde iki gün boyunca barikatlar kurularak, polislerle çatışıldı. Bu direniş Dev-Gençlilerin, Cephelilerin sokak çatışmalarında tecrübe kazanmaları, anti-faşist mücadeleye geniş kitleleri katmaları yanıyla önemlidir. Direniş, Devrimci Gençliğin önderliğini pekiştiren bir eylem olmuştur.

Dayı, Kongre sırasında bu direnişi şöyle değerlendirmişti. “… on binin üzerinde insanın… Kocamustafapaşa’da düşman saldırısına uğradığında dağılmadan, sokak sokak, ev ev, genç, kadın, erkek demeden silahla, taşla, eline geçirdiği her şeyle düşmanın panzerlerini ve silahlarını etkisiz hale getirmesi, devrim tarihimize altın harflerle yazılacak olan öğretici derslerle dolu, büyük bir kitlesel gösteri olmuştur. Bu direnişin diğer bir yanı ise tüm oportünist revizyonist blokun kitleyi bölme çabalarına, provokasyon edebiyatlarına rağmen kitlelerin oportünist barikatları aşarak direnişte yer almasıdır.” (Kongre Belgeleri 1., Syf. 18)

Resmi ve sivil faşist terör artık daha fazla can alıyordu. Dev-Gençliler, bu terör karşısında, her devrimcinin cenazesini anti-faşist mücadelede bir ayağa kalkışa çevirmeye çalışıyorlardı. Mesela Ocak 1976’da İTÜ Maden Fakültesi’nden Özer Elmas’ın faşistler tarafından katledilmesine, fakültenin işgal edilmesiyle cevap verilirken, 7 Nisan 1976’da Ankarada’da Devrimci Gençlik’ten Hakan Yurdakuler’le Esari Oran ve Burhan Barın isimli iki öğrencinin daha katledilmesi, İstanbul’da 4-5 bin kişinin katıldığı yürüyüşlerle protesto ediliyordu.

Devrimci Gençlik anti-faşist mücadelede devrimci, militan bir anlayışın temsilcisi olarak gençliğe yol gösteriyordu. Faşist terörü durdurmanın tek yolu militan bir direnişin örgütlenmesiydi.

Bu mücadele içinde, 12 Mart sonrasında genç ve tecrübesiz olmalarına rağmen pratiğin öğrenciliğinde yetişen Dev-Genç’li kadrolar sayesinde yeniden bir toparlanma ve kitleselleşme sağlandı. Bu sürecin örgütlenmesine önderlik eden kadroların başında elbette Dayı vardır. Oportünizmin her türlü grupçu, fırsatçı, mücadelenin hedefini saptıran anlayışına karşı militan bir gençlik hareketinin yaratılması, tutarlı anti-faşist bir mücadelenin örgütlenmesi Dev-Genç’lilerin emekleriyle başarılmıştır.

Bu tarih, BİZİM TARİHİMİZDİR. Bu süreç bizzat Devrimci Hareketin önderi, kadroları tarafından örgütlenmiş, Mahirler’in mirasına sahip çıkılmıştır. Genç ve tecrübesizdiler ama mücadeleyi militanca omuzlamakta cüretli ve kararlıydılar. Dev-Genç’lilerin gençlik içinde kök salması, bunun sonucudur. Dev-Genç’in gelenekleri, pratiğin içinde yaratılan onlarca kahramanlığın, verilen onlarca şehidin üzerinde gelişmiştir.

İYÖKD işte bunların başarılmasında önemli mevzilerden biriydi ve bu yüzden oligarşinin de hedefiydi. Sonunda, 1975 Şubat’ında İstanbul Aksaray’daki dernek binası polislerce basıldı, yöneticileri gözaltına alınarak dernek kapatıldı.

İYÖKD, örgütlenmesiyle, pratik faaliyetleriyle tarihsel bir rol oynamıştı. Elbette onun kapatılmış olması, gençliğin örgütsüzlüğe mahkum olacağı anlamına gelmiyordu.

İYÖD’den DGDF’ye… Gençlik örgütlenmekte kararlı…

Bütün İstanbul gençliğini merkezi bir dernek çatısı altında toplamak amacıyla 1976 yazında İYÖKD’ün yerine İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği (İYÖD) kuruldu.

Gençliğin en geniş birliğini sağlama anlayışıyla, bu derneğin kuruluş çalışmaları da çeşitli grupların katılımıyla yürütülmeye başlanmıştı. Ancak revizyonizmin ve oportünizmin grupçu, faydacı yaklaşımları, gençliğin merkezi ör gütlenmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaya devam ediyordu. Nitekim Dev-Gençlilerin İYÖD içinde etkin bir güç haline geldiğini gören bu kesimler, merkezi dernek kurma çalışmalarından çekilerek, “kendi” derneklerini kurmaya yöneleceklerdi.

— devam edecek —

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.