Bıçak timi, JİTEM ve zamanaşımından düşen insanlık – KEMAL GÖKTAŞ

Bahri Okra, 1994 yılından beri korucubaşıydı. Ergenekon davası sürerken Aydos adı verilen bir gizli tanığın ifadeleriyle başlatılan soruşturmada ifade vermeye çağrılmıştı. Bahri Okra, 2014 yılında Diyarbakır başsavcılığına verdiği ifadede şunları anlattı:

“1995 yılı mayıs ayında askerle birlikte Mazıdağı ilçesi Yetkinler Köyü kırsalında operasyon yaptık. Çıkan çatışmada bir PKK’lı öldü, biri de yaralandı. Bu esnada dağdan biri ‘Ben Mehmet oğlu Menduh, Yücabağlıyım’ diye bizim tarafa bağırdı. Şahsın üstünde kısa kollu tişört, beyaz ayakkabı ve kot pantolon vardı. PKK’lılara benzemiyordu. Şahıs yanımıza gelince kimliğini aldım. ‘Burada ne yapıyorsun’ diye sordum. Bana PKK’lıların kendisini teslim aldığını, tam bu sırada çatışma çıktığını söyledi.

Bu esnada Çınar Karabudak karakol komutanı olan Feridun isimli astsubay bana ‘Bahri bu çocuğu saklayalım, Eşref Albay gelirse buna da acımaz’ dedi. Bu çocuğu meşelerin arasına sakladık. Diyarbakır İl Jandarma Komutanı Eşref Hatipoğlu gelince yaralı PKK’lıyı sorguladı. Yaralı PKK’lı ona yanlarında bir de sivil vatandaş olduğunu söyledi.

Eşref Albay bunu duyunca bize kızdı ve çocuğu istedi. Biz de çocuğu getirdik. Sonrasında Eşref Albay, bir üsteğmen, yaralı PKK’lı ve Menduh helikoptere binip uzaklaştılar. Ben daha sonra üsteğmene Menduh’u sorduğumda bana ‘Hiç sorma, Menduh ve yaralı PKK’lı helikopterden aşağı atıldı’ dedi.”

Asker, olayı savcılığa bildirirken “Yer gösterme işlemleri için getirilen iki PKK’linin sığınakları gösterdikleri esnada gerçekleşen patlama sonucu öldüklerini” söyledi. Savcının aynı gün yaptığı ölü muayenesi tutanağında ‘şahısların vücutlarının parçalanmış olduğu’ yazıyordu.  Tutanakta kimlik bilgilerine de yer verilmesine rağmen cesetler ailelerine teslim edilmedi. Demir’in ağabeyi Habip Demir 2013’te savcılığa müracaat ederek ‘kardeşinin cesedinin İpek Mahallesi’ndeki mezarlıkta olduğunu duyduklarını’ söyledi. Açılan mezarda Kaban ve Demir’in battaniyeye sarılmış cesetleri çıktı.

‘PKK öldürdü…’

Yusuf Çakar, PKK üyesi olmak suçundan gözaltına alınmış, savcılığın serbest bırakmasından sonra bir daha kendisinden haber alınamamıştı. Cesedi 1 Aralık 1992’de Kocasırt Köyü yakınlarında bulundu.

Aynı gün, İzzettin Yiğit, Mehmet Ali Yiğit, Nuri Yiğit, Abdulvahap Yiğit, Abdulbaki Yiğit, Abdurrahman Öztürk, Tacettin Yiğit PKK kıyafeti giymiş kişilerce evlerinden alınarak Tuzluca mezrası yakınlarında öldürüldü. İncelemede Çakar ve yedi kişinin öldürülmesinde aynı silahın kullanıldığı ortaya çıktı. Jandarma, cinayetleri PKK’nin işlediğine dair tutanak düzenledi.

Tahliyeden ölüme…

PKK’ye yardım suçundan cezaevinde olan Kemal Birlik ve Zeki Alabalık 28 Mart 1995’te Kızıltepe Cezaevi’nden tahliye edildikten sonra kendilerini karşılamaya gelen Abdulbaki Birlik ve Zübeyir Birlik’le birlikte kaçırıldı. Bir tanık, kaçırılanların etrafının askerler tarafından sarıldığını söylemişti. Bir başka tanık, Hasan Atilla Uğur’un cezaevindeyken Kemal Birlik’i ‘çıkışını bekliyorum’ diyerek tehdit ettiğini söylüyordu. Kemal Birlik de tahliye olmadan önce ailesine yazdığı mektupta “Ya kalabalık gelin, ya da gelmeyin” demişti.

Gardiyan Behçet Kurt, Hasan Atilla Uğur’un, Kemal Birlik’in ne zaman tahliye olacağını öğrenmeye çalıştığını söylüyordu. Bu durumu tahliye günü cezaevi savcısı Yahya Akçadırcı’ya anlattığını ancak savcının “Behçet seni severim, başını belaya sokma, bugün o şahıslar tahliye olana kadar benim yanımda kal” dediği anlatıyordu.

Kiralık katil…

Necat ve Nurettin Yalçınkaya isimli kardeşler 27 Ocak 1995 günü evlerinden kendilerini polis olarak tanıtan şahıslar tarafından alındı. Aynı gün karakola giden yakınlarına eve gelenlerin polis olmadıkları söylendi. İkisinin de cesedi tam 13 yıl sonra, 2008’de açılan Katarlı Köyü’ndeki su kuyusunda bulundu. Cesetlerden birinin kafasına ateş edilmiş ve diğerine de işkence yapılmıştı. Gizli tanık Aydos ifadesinde “Necat ve Nurettin Yalçınkaya’nın kan davalı düşmanları Gökçen ailesinin isteği üzerine ve yüklü miktarda para karşılığında JİTEM mensubu Abdurrahman Kurğa ve arkadaşları tarafından kaçırılıp öldürüldüğünü” söyledi.

Ölüm köyü

Yaklaşık 16 yıl koruculuk yapan gizli tanık Oğuz (Bedran Akdağ), 1997-1999 yılları arasında JİTEM kimliği ile görev yaptığını, o dönem Mardin İl Jandarma Komutanlığı içerisinde JİTEM’in binası olduğunu anlatıyordu. Gizli tanık, “JİTEM’in Kızıltepe’deki lideri İlçe Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur’un asker, itirafçı ve koruculardan oluşturduğu ‘bıçak timi’nin insanları evlerinden aldığını ve bir daha bu insanların çoğuna ulaşılamadığını, bildiği kadarıyla alınan insanları bizzat bu timin öldürdüğünü, öldürülenlerden bir kısmına halen ulaşılamadığını, birçok kişinin ise öldürüldükten sonra ya yol kenarlarına atıldığını ya da ‘PKK mensubu olarak çatışmalarda öldürüldü’ diye lanse edildiğini” anlattı.

Gizli tanık, ‘JİTEM mensuplarının gözaltına aldıkları kişileri boşaltılan Katarlı Köyü’ne götürdüklerini ve bu kişilerden kimine işkence edip kimini de öldürdüklerini, genellikle gözaltına alınan kişilerden para verenlerin serbest kaldığını, öldürülen kişilerin çok büyük ihtimalle o kuyuya atıldığını ve üzerlerine gübre döküldüğünü ve savcılığın kapsamlı bir araştırma yaptığı takdirde çok daha fazla cesede ulaşılacağını düşündüğünü’ söyledi. Gizli tanığın ifadelerinden sonra köyde yapılan kazılarda Necat Yalçınkaya ve kardeşi Nurettin Yalçınkaya, Zeki Alabalık, Zübeyir Birlik, Mehmet Emin Abak, Abdurahman Çoşkun ve Abdurrahman Olcay’ın kemikleri bulundu. 

Adaleti düşüren zaman…

Ergenekon davasında gizli tanık Aydos’un ‘Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı Hasan Atilla Uğur’un terörle mücadele adı altında bölgede birçok cinayet, işkence vb. karanlık faaliyetler gerçekleştirdiği’ iddialarıyla başlayan yargılamada tanıklar JİTEM ile ilgili iddiaların yanısıra ‘bıçak timi’ adı verilen bir oluşumu işaret etmişti.

Savcılık, Hasan Atilla Uğur, Eşref Hatipoğlu ve Ahmet Boncuk’un JİTEM’in yöneticileri olduklarını, Kızıltepe’de koruculardan ve itirafçılardan ‘bıçak timi’ kurulduğunu belirterek 2014’te Kızıltepe JİTEM davasını açmıştı. 

Ankara’da dün yapılan duruşmada bütün bu cinayetlerin üzerine bir çizgi çekildi. Kızıltepe JİTEM davasında cinayetler için zamanaşımından düşme, JİTEM içinse beraat kararı verdi mahkeme. 

Trafikte ateş etti, tutuklandı

Karar duruşmasına hiçbir sanık gelmedi. Eşref Hatipoğlu ise tutuklu olduğu için katılmadı duruşmaya. Hatipoğlu, JİTEM davasından tutuklu değildi elbette, hatta zahmen edip duruşmalara gelmesin diye ‘vareste tutulmasına’ bile karar verilmişti. İzmir’de trafikte tartıştığı bir kişiye silahla ateş ederek yaraladığı için, yani ‘başka suçtan’ cezaevindeydi. Faili meçhullerin faili olduğu iddiasıyla yargılanırken tutuklanmayan Hatipoğlu, muhtemelen kendisini hala 1990’larda Güneydoğu’da astığı astık, kestiği kestik bir asker sandığı için ateş etmiş, ama kendisini hapiste bulmuştu. Adalet her zaman, herkes için aynı işlemiyordu…

KEMAL GÖKTAŞ – diken.com.tr

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.