Son günlerde pek çok siyasi yorumcu ve politikacı ABD’de olup bitenleri anlatmaya başlarken “ABD yanıyor“ cümlesini yazısının, konuşmasının başına yerleştiriyor. Ünlü gurmemiz de sorunun özünün sınıf mücadelesi olduğunu, ırkçılık meselesinin bunun üzerini örterek, ABD’li beyazların bunu görmesini engellediğini yazıyor. İsabetli ve doğru bir tespit! İktidar medyasının yalakaları ise bize de sıçrarsa korkusu ile olaylarda hemen terör parmağı, üstelik Kürt sorunu ile bağlantılı olarak keşfediverdi! Sokağa çıkmaya niyetlenen varsa ayağını denk alsın!
Bu sınıf mücadelesi, ırkçı bir cinayete karşı bir isyanın patlaması halinde kendisini açığa vurdu. Kuşkusuz bu yılların birikimiydi ve her renkten yoksulların, kadınların, gençlerin öfkesi siyah adamın devlet güçlerince vahşice boğularak öldürülmesi ile zincirlerinden boşalıverdi. İsyan hali düzensizlik halidir ve isyanda düzen aranmaz. Kitlelerin içine düşürüldüğü durumu görmeyip bazı yağmalama olaylarını görenler, eğer kasıtlı değillerse sorunun özünü kaçırmaktalar ve bir süper gücün kendi içindeki çelişki ve gerilimlerin pençesine neden düştüğünü anlamaktan yoksundurlar. ABD’li emekçiler şimdi çok derin bir nefes alıyor ve verdikleri nefesin şiddeti egemenleri sarsıyor.
Kuşkusuz ABD’de olanların arka planını burada anlatmamızın bir olanağı bulunmuyor. Irkçılık halen güçlü ve siyahlar sınıfsal olarak da işçi sınıfı ve yoksul emekçilerin geniş kitlesini oluşturuyor. Yani onların siyahlığı ile sınıfsal konumları örtüşmüş durumda. Dikkat çekici birkaç noktanın altını çizmekle yetinmemiz gerekiyor. İsyan salgın döneminde patlamıştır. ABD’de emekçi kitlelerin büyük çoğunluğu için sağlık sistemine erişmek bir hayal gibidir. Trump işçilere “İşbaşı, üretime devam” derken onları ölüm tehlikesinin tam ortasına atıyordu. Kitlelerin buna yanıtı “Madem ki can bizim, öyle değil böyle ölürüz” oldu. Yani sermayenin onları koyun yerine koyup uysal sürü bağışıklığı denediği yerde onlar, ölen ölür kalan sağlar bizimdirin isyancı haline göre hareket ettiler. Yani Dadaloğlu’nun çağrısına uydular.
Demek ki salgın malgın ne öfke patlamalarının önünü kesebiliyor, ne de mücadele etmek isteyeni engelleyebiliyor. Şimdi benzer durumdaki bütün iktidarlar diken üzerindedir. Bastıkları toprağın yanmakta olduğunu görüyorlar. Kapitalizmin sömürü ve kâr insan yaşamından önemlidir yaklaşımına emekçi kitleler “Siz virüsten daha tehlikelisiniz” diye yanıt veriyorlar. Artık her yer Minnesota, her yer isyan.
Kuşkusuz bu tür patlamalar içlerinde taşıyıcı bir omurga -işçi sınıfının örgütlü gücü- olmadığından bir süre sonra sönerler ve kitleler kabuğuna çekilir. Ama geride on yıllarca süren durgunluk dönemlerinden çok daha fazla tecrübe ve mesaj bırakırlar, sonradan olacakların yolunu açarlar. Egemen sınıfların parlak cilası artık dökülmüştür. Pandemi bu cilayı kazımaya başlamıştı, ABD’deki isyan ise kaldırıp attı. Artık ne yeni bir boya, ne de kat kat sürülecek başka bir cila eski parıltıyı yerine getirmeyecektir. Vazo kırıldı.
Diğer yandan başka ülkeleri yakıp yıkan emperyalist burjuvazinin kendi şehirlerinin yakılıp yıkıldığından şikayet etmeye hakkı bulunmamaktadır. ABD’deki sokakları öfkeyle dolduranlar Irak’ın Suriye’nin, Libya’nın vb. mazlum halkları değildir. Ama özünde aynı sistem tarafından ezilen, horlanan, sömürülen kitlelerdir ve sanki sokakları dolduran onların öfkesi ve kinidir. Duaları ve bedduaları sanki Amerikalı emekçiler tarafından yerine getiriliyor gibidir. Ama sadece öfke patlamaları ile isyan eden, yıkan değil, yapan, yöneten ve kuran, baskı ve sömürüyü kökünden kazıyacak bir yönelime ihtiyaç var.
O güç de şimdi hazırlanıyor. Sermayenin pandemi dönemi kayıplarını ileri sürerek her ülkedeki topkeyün saldırına karşı işçi sınıfı ve emekçi kitlelerin yanıtı çok fazla gecikmeyecektir. Rüzgar ekenler günün birinde fırtına biçeceklerini hesaplamalıdır. Fırtına yaklaşıyor.