Devleti, faşizmi tanımak, demokrasi denen oyunun sınırlarını ve niteliğini öğrenmek için iyi bir yoldur Birtan Altunbaş’ı ve davasını bilmek. Birtan Altunbaş 9 Ocak’ta Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nün çıkışında gözaltına alındı. Ağır işkencelere maruz kaldı. 16 Ocak’ta işkencehaneden çıkarılıp Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ne götürüldü. Orada yaşamını yitirdi.
Bir yoldaşı anlatıyor:
ADIN DEV-GENÇ
İnsanlar vardır; yanındayken varlığını hissetmezsin belki, adeta doğallığında vardır onlar. Ama yoklukları, bir an göremeyişin zehir gibi yakar benliğini. Yanımızdayken kendini hissettirmeyen, yokluğunda arananlardandın sen.
Şimdi ne zaman, nasıl bir şekilde karşılaştık, tanışmamız nasıldı hatırlamıyorum. Ama biz sanki yıllardır birlikte çalışan, birbirlerini yıllardır tanıyan insanlar oluverdik. Ta ki, katiller dalından koparıncaya kadar nazlı fidanımızı; birlikte yürüdük boykotlarda, jandarmaya attığımız taş, haykırdığımız slogan, Dev-Genç coşkusu, kararlılığı… ve gözaltılar, tutuklamalar, soruşturmalar…
Sadece zor günler olmadı yaşadıklarımız. Acıların içinden sevinçleri süzmeyi, ağız dolusu gülmeyi, dünyanın en lezzetli şeyi saydığımız üzüm, karpuz, ekmek yemeyi. Eğitim çalışmalarına elinde üzüm poşeti ile gelişini beklemeyi değişmezdik hiçbir şeye.
Hatırlıyor musun ilk sınıf konuşmamızı. İlk 6 Kasım boykotu, YÖK’ü protesto edeceğiz. Seninle sınıf ve amfilere yöneliyoruz. İkimizde kitle karşısında konuşma konusunda acemi ve çekingeniz. “Sen konuşursun, ben daha sonra girerim.” diyorsun. Bunu tebessümle söylüyorsun. Ardından “Nasıl konuşacağım bilmiyorum” diyorsun mırıltı halinde. Söyleyebileceğimiz şeyleri şekillendirmeye çalışıyoruz. Görevini yerine getirme bilinci ağır basıyor. Normal zamanlarda, bire bir ilişkilerimizde de zaten çok az konuşurdun. Daha çok düşünüyor ve hayata geçirirdin. Evet, sorumluluk duygun, sahiplenmen tamdı. Bundandı karşımıza çıkan ilk amfide konuşmaya başlaman. Yüreğinde fırtınalar koparken, sesin alabildiğine sakin ve rahat. Çıktığımızda derin bir soluk alıyoruz. “Oh be iş başa düşünce…” diyorsun. Yeni amfilere, sınıflara doğru gitmeye devam ediyoruz. Herkese karşı o kadar saygılı ve açıksın ki Mühendislikler Bölümünde seni tanıyıp da sevmeyen, saygı duymayan kimse yok. Şehit düştükten sonra sana olan sevgi ve saygılarından dolayı, o adım attırmakta zorlandığımız hocaların, bölümündeki Öğretim Görevlileri sana dair gazetelere ilan verdiler ve amfilerden birinin adını “Birtan Altunbaş Amfisi” koydular.
Çalışkanlığın, zekân, her anı doğru değerlendirmenle, insanlarla ilişkilerinle pek çok insana Dev-Genç’i taşıyorsun. Onlara Dev-Genç’in ulaşmasını sağlıyorsun. Henüz bu kadar kitlesel değiliz. Atılım sürecine doğru ilerliyor hareketimiz. Ve yine düşman her türlü saldırıyı esirgemiyor. Gençliğin mücadelesini boğmak için gerçekleştirdiği saldırılardan çalıştığımız birim de nasibini alıyor. Defalarca gözaltılardan geçiyor, tutuklanıyorsun. Her defasında dimdik başın. Onuru ve kavgayı savunuyorsun, öfkeni biliyorsun düşmana.
Yine birlikte gözaltındayız. DAL’ın hücreleri aydınlanıyor sesinle. “Drama köprüsü” türküsüyle ısıtıyorsun yoldaş yürekleri. Hiç duymamıştık o güne kadar türkü söylediğini. Zümrüt bir kayadan, billur bir denize düşen damlalar gibi sesin. Tıpkı yaşamın gibi. Daha sonra Drama Köprüsü türküsüyle anıldı direnişin. Ne de güzel dile getirmiştin halkının diliyle sevdamızı, direnişi. Kendine özgü şiveni bozmadığın gibi “üj bej” diye espriler yapar, bize de yansıtırdın memleketinin sıcaklığını.
Sende üniversiteli gençliğin tipik küçük burjuva özelliklerinden eser yoktu. Olgunluğun sorumluluk bilincinle pekişiyordu.
’90 sonu ABD emperyalizmi Ortadoğu halklarına saldırıyor alçakça. Sen cezaevinden henüz kısa süre önce çıkmışsın. Yaz tatillerinde memleketine gitme vb. gerekçelerin, taleplerin olmadı hiç. Kalman gerektiğinin bilincindesin ve kalıyorsun Ankara’da. Ama daha da geniş düşünüp bir iş buluyorsun. O günlerde inşaat işçisi olarak çalışıyorsun. Bilgisayar bölümünden inşaat işçiliğine. Bunu yadırgayanlardan değilsin, biz de yadırgamıyoruz. Kavgamız için her çalışma senin için o kadar doğal ki ve elin öyle yatkın ki. İnşaat işçiliğinle birlikte “Emperyalist Savaşa Hayır” kampanyasının ayrılmaz bir parçasısın. Mütevazılığın, halktan biri oluşun her zaman örnek alınası bir yan.
Devrimciliği gönüllü yapmak, yakınmamak, bağlılık… senin kişiliğindi. Senin gibi sessiz, sakin Mustafa yoldaşınla paylaştığın gecekondunda günlerce sadece yağ ve ekmek dışında bir şey yemediğini çok tesadüfî öğreniyoruz. Bunu hiç belli etmiyorsun. Kendin için para istemek hiç aklının ucundan geçmiyor. Dedim ya sen küçük burjuva özelliklerinden çok uzaktın. Kopup geldiğin yoksul köyünün özlem ve mutluluğunu büyütüyordun, iş ayrımı yapmaksızın. Yine bir gün düdüklü tencere kullanmayı bilmediğin için yemeğin buharını almadan kapağını açıyorsun ve buharı yüzünü tümüyle yakıyor. Yatman gerekiyor, kimseye yük olmak istemiyorsun. Memleketine gidiyorsun. Buna ilişkin yapılan şakalara yine olgunlukla gülüyor, sessiz duruyorsun.
Hatırdan çıkmamıştır; o küçük gecekondunu düşman karşısında sahiplenişin. Evet, ’90 Ekim ayı katiller, seni katletmeden sadece bir-iki ay önce. Ankara DSG’den birçok insan gözaltında. Sen de varsın. Daha önceki gözaltılarında olduğu gibi zulmün önünde dimdik tutuyorsun onurunu Drama Köprüsü türküsüyle. İşkenceci köpekler yalvarır duruma gelmişler adeta. “Sadece adresini” istiyorlar, nerede oturduğunu soruyorlar. Hiç bir adres vermiyorsun. Bildiğin öfkeni haykırıyorsun sadece işkencecilerin yüzüne. Çaresizler… Coşkumuza coşku katıyorsun.
Öğrenmek, araştırmak, öğrendiğini yaşama geçirmek özelliklerinden biri. Ne kadar kafa yorardın bilgisayara ilişkin bilgilerini hareket için nasıl kullanacağına dair.
Katiller fiziki olarak ayırdılar aramızdan ama hep bizimlesin. Direnişin bir kez daha ölümsüzleşti ve yendi katilleri. Seni katlederek korkutup sindireceğini düşünen düşmana yeni direnişler, zaferler cevap oldu.
Şehit oluşundan sonra okula gidiyorum. Kullandığımız kantinin bir bölümünde karanfillerle süslü resmin duruyor, “UNUTMADIK, UNUTTURMAYACAĞIZ” yazısıyla. Ve sözümüzde duruyoruz. Sözünde duruyor Beytepe, her taşında, her sınıfında, dolaştığın, dokunduğun her şeyiyle Birtan, Birtan…
Beytepe’de DEV-GENÇ adı senin adınla bütünleşmiş. Ayrı anılmıyor. Sen zaten yaşamınla, onunla bütündün. Yani DEV-GENÇ’lilerin yolunu aydınlatmaya devam ediyorsun.
Bölümümüzün çıkardığı yıllık geçti elime. Ölümsüzleştiğin yıl mezun olacaktın. Yıllık için seçtiğin şiiri okuyorum. Sevdiğin, seçtiğin şiir seni anlatsın istemişsin sanki.
“Diyelim ki hastayız,
Kalkmamakta var ameliyat masasından
Diyelim ki…
…….
…….
…….
Yeter ki solmasın sol memenin altındaki cevahir”
Sen yüreğin, bilincinle cevahir. Onur duyuyoruz böyle yoldaşlarımız olduğundan. Sana layık olmak, öğrettiklerini yaşatmaktır seni anmak.
Adın andımız.
Görüşürüz can yoldaş.