Başlığa bakınca “acıdan zevk mi alıyorlar” diye
düşünmeyin. Anadolu da kullanılan bir sözdür: “Allah derdini arttırsın.”
Elbette halkımız çile çekmekten hoşlandığı için bu cümleyi kurmaz. Anlatılmak istenilen daha farklıdır.
Dert yaşama nedeni ve amacıdır. Bu amaçtan doğan kaygıdır. Halkımız bin yılların yaşam deneyimiy-
le amaçsız, hedefsiz, hayalsiz bir insanın posa haline geleceğini kavramıştır.
Hayali olmayan insan, iskeleti çıkarılmış bir vücuda benzer et yığınından ibarettir.
Deneyimleri halka, derdi olmayanın yaşamla bağı olmadığını göstermiştir. İsteksiz, faydasız, etkisiz,
silik…
İstisnasız herkesin bir derdi vardır. Kimi kendi maddi tatminlerini, kimi daha fazla kar etmeyi, kimi
ailesini, kimi işini, kimi sevdiklerini, halkını, vatanını dert eder… “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söy-
leyeyim” sözü gibi dertlerimiz de bizim kim olduğumuzu gösterir.
Neyi, neleri dert ediyorsan sen o’sundur.
Yaşadığımız çağın yaygın düşünceleri ve söylemleri vardır. Bunların başında “dertsizlik” yalanı gelir. Öyle
büyük acılar yaşıyoruz ki, yaşadıklarımız bizi bunaltır, hayatın yüklerini kaldıramaz gibi oluruz. Açlık, yoksulluk, yozlaşma… Düzen kulağımıza fısıldamaya başlar: “Kaç kaç kaç, sorunlardan uzaklaş, sana kaygı veren şeylerden kurtul”!
Sorunlardan kaçınca, insana kaygı veren her şeyden uzaklaşınca rahatlayacağı yalanı söylenir. Hem de bombardıman halinde. Oysa sorun çözülmediği, nedenleri ortadan kalkmadığı için kişi ne kadar kaçsa da sorundan kurtulamaz. Ancak bir süre kendini oyalar.
Örneğin evli birisi, maddi sorunlar temelinde aile içinde tartışmalar yaşıyor. Boşansa dahi bu sorunlar
ortadan kalkar mı? Yoksulluk devam ettiği sürece onun yarattığı sorunlar bitmez. Gerçek çözüm sorunları çözmeyi öğrenmektir. Fakat düzen bu yalanı kabul ettirir.İnsanı bu cendereye sokar. Sorunlardan kaçtıkça yalnızlaşan insanın bunalımları da derinleşir. Uyuşturucu,alkol ve her türlü yozlaşma kaynağını sorunların üstünü örtme amacında bulur.
Neden dertsiz kalması önerilir insana? Temel amaç
bireyselleştirmektir. Hayata yabancılaştırıp, yerlerde
süründürmektir. Dertlerin, kaygıların, sorunların ara-
sında bir ayrım da yaptırmaz düzen. “Seni rahatsız
edenden kurtul” başlıca slogandır. “Olur mu hiç insan
sevdiklerine azıcık rahatsız oldu diye sırt çevirir mi” der
Anadolu halkı. Egemenlerin düzeni “boş ver değeri
meğeri kurtul işte, en biricik sensin, hepsinin canı
cehenneme” düşüncesini akıllara yerleştirmeye çalışır.
Amaç açıktır. Bir yemeği lokmalara bölüp yemek her
zaman kolaydır. Halkı tek tek yönetmekte öyle.
Egemenler bunun bilincindedir.
İnsanın dert ettiği şeyler, onun değer verdiği şeyler-
dir. Değer verilmeyen bir şey için kimse kaygı duymaz.
Ve yaşamı var eden değerdir. Değerli bir yaşam anlamlı-
dır. Mutluluk kaynağıdır. Bugün yaşam düzen tarafından alabildiğine değersizleştirilmek isteniyor. Bir yandan tek
derdimiz yiyeceğimiz ekmek, uyuyacağımız uyku olsun istiyorlar.
Bir yandan “sorunlarından kaç” diyerek, yalnızlaşmaya yönlendiriyorlar. Savaştan kaçmaya çalışanları gaz odalarına yönlendiren Nazi subayları gibi.
Günlerdir açlığı ile direnen Gökhan ise “Ve daha yazacağımız güzellikler var. Çünkü derdimiz var. (…)
Dert dediğimiz şey mücadelemiz. Memleket sevdası” diyor.
Sibel ve Gökhan “derdiniz ne” sorusunu soruyor.
Kendinden başka hiçbir şeyi dert edemez hale gelmeyi kabul etmeyelim diyorlar. Çünkü kişisel tüm dertleri çözmenin yolu da buradan geçiyor. Birbiri için yaşamanın, ilgilenmenin, fedakârlığın, paylaşmanın, dayanışmanın halkın damarlarında olduğunu, bu zamana kadar halkın bu değerlerle var olduğunu hatırlatıyoruz.
“Dertlerimizi büyütelim, halkın ve vatanın sorunları bizim derdimizdir. Anadolu’yu dert edinelim diyorlar.
Dert edinmek için ise sevmek gerekir. Tutkuyla, deliler gibi sevmek. İnsan inanmadığı hiçbir şeyi sevmez.
Vatanı iyi olmazsa halkın hiçbir üyesi iyi olamaz. Vatanı iyi yapmayı dert edinelim.
Bizim bir derdimiz olsun.
Olsun ki Sibel ve Gökhan yaşasın!
TUTSAK HALKIN AVUKATI AYTAÇ ÜNSAL