Halk okulu dergisinin 132. Sayısındaki halkın hukuk bürosu avukatı Aytaç Ünsal’ın
Mektubunu yayımlıyoruz.
“Gökhan Süper Kahraman Değil. Ama Bize Bunları
Düşündürttüğü için Bugüne Kadar Tepeden
Baktığımız Gençlere Bundan Böyle Farklı Gözlerle
Bakacağımız için Anadolu’ya ve İnsanımıza
Büyük Bir Umutla Bakmamızı Sağladığı için
Evet O Bir Kahraman
Halkın Kahramanı!”
“Eğer orman canlıysa ağaç ölse bile ölümsüz
olduğunu ölmediğini bilir”
Sevgili abi, Değerli müvekkilim merhaba!
Size müvekkilimi, Gökhan’ı anlatmaya geldim.
Sibel ve Gökhan direniyor.
Zulme karşı, ahlaksızlığa, onursuzluğa, güvensizli-
ğe, duyarsızlığa, inançsızlığa karşı direniyorlar.
Bir insanın koşulların böyle aleyhine olduğu bir
zamanda direnebilmesi güç gerektirir.
Gökhan nereden buluyor bu gücü?
Kimileri Gökhan’lar için “çılgın” diyor.
“Neye yarıyor”? Boşuna öldürüyorsunuz kendinizi.
Yaptığınız eylem insanların moralini bozuyor ”diyen-
ler bile var. Ayrı bir tartışma konusu bunlar.
Halkımızın bir kısmı ise Gökhanlara
“Süper kahraman”mış gibi bakıyor.
Gökhan bir süper kahraman mı? Süper kahramanlık,
Hollywood aracılığıyla hayatımıza giren
bir gerçektir. İnsanüstü yetersizlikleri olan bir kişi, toplumsal sorunları,
çelişkileri “çözüme”kavuşturur!
Süper kahramanların sayısı çoğalsa sorunlarda çözülürdü(!)
Ama ne hikmetse bunlar hep tek tüktür. Bireydir.
Süper kahramanlık insanlarda “toplumun üstünde özel yetenekli kişilerin olduğu,
özel insanların var olduğu” düşünceleri yaratır. Onlar bizden farklıdır, bizim gibi “sıradan” değildirler.
Çok “özel”dirler. İnsan onları kendisinden göremez. Onlar ulaşılmazdır.
Onlar gibi olmak istersin ama asla onların seviyesine ulaşamayacaksındır. Olmayacak dua gibidirler.
Aslında düzenin halkta yaratmak istediği “elit ve üstün insanlar var” düşüncesinin
aracıdır süper kahraman. Gökhan onlardan biri mi? Böyle sorunca hepimiz rahatlıkla
“yok canım olur mu öyle şey; herhalde Gökhan’ı Batman’dan ayırt edebiliyoruz” deriz.
Sözde her zaman kolaydır. Peki, düşüncede veya yaşamda böyle düşünebiliyor muyuz?
Örneğin Gökhan’a “evliya ”gözüyle bakmıyor muyuz?
“Ben asla böyle bir şey yapamazdım” diye düşünüyor muyuz?
Onun çok başka çok özel bir insan olduğunu aklımızdan geçirmiyor muyuz?
Peki, böyle yapınca Gökhan aslında bizden uzaklaşmış olmuyor mu?
Gökhan’ın neden ve nasıl direndiği anlaşılmıyor mu?
Aynı zamanda “sadece Gökhanlar böyle direnebilir”demiş, oluyoruz. Gökhan’a daha yakından
bakmalıyız. Kim bu Gökhan? O, fevri fevri yürüyerek “umarım bana bulaşmaz” diye baktığımız genç.
Gökhan, metroda, otobüs durağında uyuşturucunun etkisiyle yerlerde sürüklenen, zombiye dönmüş “cık cık” ederek, iğrenerek baktığımız insan.
O, elimizdeki telefonu kapıp kaçan çocuk.
Gökhan mahallemizde kabloları çaldığı için kovaladığımız
genç. Uzak durduğumuz, korktuğumuz,
önyargılarla “bu adam olmaz” dediğimiz
Gökhan biziz. Hepimiz.
“Yav sen de ne yaptın? Gökhan’ı süper kahraman yapacağım derken yerin dibine soktun” diye
düşünenler olmuştur belki.
Yok, Gökhan bunlarla yerin dibine girmez.
Yerin dibine geçesi bu düzendir. Gökhan halktır, bizimdir. Böyle bir geçmişten geliyor.
Ben değil, kendisi söylüyor; “İşte böylesi dönemde kapkaç yapmıştım.
Yani hırsızlık, riskli ama kolay para(…)Ben arayış içinde oldum. Çok yanlış yaptım(…)
Ortam arkadaşlar yaşamımın belirleyen koşulları oldu. Yoksulluk, gençlikte etkili elbette.
Çalışmadan kazanmak, üretmeden tüketmek istiyorduk(…)
Fakat tüm bunlara rağmen içimde yaptığım şeylere karşı gelen bir yan vardı.
İşte bu en derindeki damarım ara ara bana fısıldıyordu, huzursuz ediyordu.”
Gerçeklerden kaçtığı yok Gökhan’ın. Gerçeklerin gözünün içine bakıyor. Bununla da yetinmiyor.
Çünkü gerçeği görmek yetmez. Onu değiştiremiyorsanız o gerçeğin parçası olmaya devam edersiniz.
Devam ediyor Gökhan; “Bugün ölüm orucu kararını nasıl aldım, diye mi merak ediyorlar?(…)
Hayatımın en kolay ama en esaslı kararı oldu. Çünkü benim gibi milyonlarca gence
uzatılacak bir el bekliyor. Onları o bataklıktan çıkaracak yani bir neden gerekiyor.
Öyle yaşayan bir gencin kurtuluşa olan inancı zayıf olur. Onu öyle görenlerde ‘bundan adam olmaz’ diye düşünür.(…) Onlara diyorum ki oradan kurtulmak hiç kolay değil!”
İşte Gökhan’ın 46 yıl hapis cezası almasının nedeni olarak Lenin “sosyalizm, örneğin gücüne sahiptir” der. Örnektir Gökhan. Uyuşturucudan, üzerine bulaştırılmaya çalışılan pislikten kurtulmuştur. Ve kendisi gibi kardeşlerini de kurtarmaya başlamıştır. Uyuşturucu satıcılarının korkulu rüyası olmuştur.
Satıcı dövmek suç mudur? Torbacı cezalandırmak ceza mı gerektirir?
“Uyuşturucu satıcılarının ‘kolunu kırın’ diyenlerin demagojilerini de ortaya çıkartmıştır.
Halkın ödül vereceği Gökhan’a, bu düzen satıcıların yalanlarıyla ceza vermiştir.
En önemlisi ise Gökhan bataklıların gül bahçelerine dönüşebileceğinin kanıtıdır.
Ezilmeli, halka ibret olarak gösterilmelidir. Şimdi bunu tersine çevirmiştir.
Bizim Gökhan’ın hikâyesi böyledir. Mahallede arkadaşlarının Kemal Sunal tiplemesi
babamın oğlu Kemal’e yürüyüşünü benzettikleri, delikanlı Gökhan’ın hikâyesi.
Bizden uzak değil, bizdir o. Onu kendimizden uzak görmek bir yana bağımlılık yaşamış,
yanlışlar yapmış, iradesiz kalmış bir insan bunları yapabiliyorsa bizde yapabiliriz, diye düşünelim.
Yapabileceklerimizle Gökhan’ı yaşatabileceğimizi görelim.
Gökhan süper kahraman değil. Ama bize bunları düşündürttüğü için bugüne kadar tepeden
baktığımız gençlere bundan böyle farklı gözlerle bakacağımız için
Anadolu’ya ve insanımıza büyük bir umutla bakmamızı sağladığı için evet o bir kahraman.
Halkın kahramanı!