Faşizm, sınıf bilinci ile donanıp örgütlüğünü büyüttüğünde zayıflayacaktır. Faşizm, iktidar ve sınıf bilinci ile donanmamış, örgütsüz halk karşısında
gücünü korur ve saldırılarını artırmaya devam eder.
Bu nedenle yasaklanan alanlara çıkmakta ısrar etmek, geri adım atılmayacağını göstermek, ne pahasına olursa olsun yasaklara direnmek tarihsel, siyasal, ahlaki bir sorumluluktur.
İşçi haklarına yönelik saldırıların, işçi katliamlarının, hak gasplarının, sömürünün ve baskının en ağır olduğu bir yılda 1 Mayıs’ı kutlayacağız. 1 Mayıs, Birlik, Dayanışma ve Mücadele günü olarak kendini tarihe yazdırmıştır. Ancak 1 Mayıs dediğimizde en çok ön plana çıkan şey mücadele günü olduğudur. Bugün, 1 Mayıs yasal tatil günü olarak ilan edilmişse bu, ödenen onlarca bedelin ve 1 Mayıs şehitlerinin sayesindedir.
Faşizm, ne dün ne bugün haklarımızı bize vermedi. Biz her hakkımızı söke söke aldık. Faşizm ise, kazandığımız haklarımızı geri alabilmek, itiraz etmeksizin sömürüyü devam ettirebilmek için saldırılara devam etmektedir, edecektir. Halka, tarihe, haklarımıza, yarattığımız değerlere karşı sorumluluk duyan herkesin yapması gereken, faşizme karşı mücadeleyi yükseltmek, yasaklanan alanlara karşı tavizsiz, kararlı bir mücadele yürüterek alanlarımızı onlara bırakmamaktır. Taksim 1 Mayıs alanıdır, bu alan tarihsel ve siyasal olarak kazanılmıştır. Taksim’i halka, işçilere, yoksullara kapatmak AKP’nin baskı ve korku politikasının devamıdır.
Haklarımızı ya da alanlarımızı kazanmak için koşulların değişmesini beklemek, günü kurtaracak politikalar belirlemek, faşizm karşısında bedel ödemeyi göze almayıp bunun teorisini yapmak ileride vereceğimiz bedellerin daha ağır olması demektir.
Faşizm, sınıf bilinci ile donanıp örgütlüğünü büyüttüğünde zayıflayacaktır. Faşizm, iktidar ve sınıf bilinci ile donanmamış, örgütsüz halk karşısında
gücünü korur ve saldırılarını artırmaya devam eder. Bu nedenle yasaklanan alanlara çıkmakta ısrar etmek, geri adım atılmayacağını göstermek, ne pahasına olursa olsun yasaklara direnmek tarihsel, siyasal, ahlaki bir sorumluluktur.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB
Taksim İçin Nasıl Bir Sorumluluk İle Hareket Ediyor?
DİSK, KESK, TMMOB, TTB 10 Nisan günü ortak bir açıklama
yaparak; 1 Mayıs için halkı alanlara çağırdılar. 1 Mayıs’ı nerede
kutlayacaklarını açıklamayarak Taksim için Valiliğe başvuru yaptıklarını söylediler. Açıklamanın yapılış tarzından Taksim konusunda ısrar etmeyeceklerini de anlamış oluyoruz. Valilik izin vermediği durumda,
Taksim’de değil izin verilen yerde 1 Mayıs kutlanacaktır.
Yaptıkları açıklamada; “1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma gününde Taksim alanında olmak, tarihi ve ahlaki olduğu kadar, hukuki açıdan da hakkımızdır. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin ve ulusal mahkemelerin çok sayıda kararı Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs kutlamanın bizler açısından bir hak ve görev olduğunu tescil etmiş, ancak mahkeme kararlarını yok sayan idare tarafından bu hakkımız defalarca gasp edilerek suç işlenmiştir.” deniyor.
AKP alanlarımızı gasp ederek suç işliyor, doğrudur.Peki, AKP’nin yasaklarına, suçlarına, gasplarına karşı direnmeyenler suç işlemiyor mu? Tarihi, ahlaki ve hukuki olan hakkımızı nasıl korumayı düşünüyor DİSKKESK-TMMOB-TTB?
Hakkımız olana nasıl sahip çıkacaksınız? AKP hakkımız olanı yok sayıyor! Bunun karşısında ne yapılacaktır? AKP izin vermedi diye vaz mı geçeceksiniz? İzin verilmediğinde vazgeçeceksek, haklarımızı
nasıl kazanacağız?
Alanlarımızdan vazgeçmek, mücadeleden vazgeçmektir. AKP’nin işçilere, emekçilere, yoksullara yönelik saldırısı devam ediyor, Kıdem tazminatı işçilere yönelik en büyük saldırılardan bir tanesi olarak gündemde. Tarihi, hukuki, ahlaki hakkımız olarak ilan ettiğimiz Taksim’den geri adım atanlar saldırılar karşısında direnecek mi? TTB sağlık politikalarına karşı direnecek
mi?
Kavga günümüzü kutlamayı, emperyalizmin, devletin sınırlarına bıraktığımız noktada saldırılar karşısında direneceklerini söylemek pek gerçekçi değildir. “Biz 1 Mayıs 2019 bileşenleri olarak tüm yetkilileri akla,
hukuka, tarihe, işçi sınıfına ve İstanbul’a saygı duymaya davet ediyoruz.” diyorlar.
AKP’nin işçilere saygı duymadığı kesin. Ancak saygıyı yaratan direnişin kendisidir. Saygıyı kazanmak için ne olursa olsun kanla yazılan alanlarımızdan vazgeçmemek gerekir. DİSKKESK-TMMOB-TTB bu saygıyı
yaratabilecekler mi? Direnmeyecek, yasaklamaya karşı “Meydanlarda olmak gerekir” diyerek Valiliğin göstereceği alana gidip, polisin çizdiği
sınırlar içerisinde 1 Mayıs kutlamalarını yapacaklar.
Oysa 1 Mayıs sınıf kinimizi, mücadeledeki kararlılığımızı ortaya koyduğumuz, birlik ve dayanışmayı büyüttüğümüz bir gün olmalıdır. Polisin çizeceği sınırlar içerisinde siz bunu yapamazsınız.
Sömürünün, katliamın, baskının hesabını sorduğumuz, tarihsel bir miras ile içini doldurmaya çalıştığımız 1 Mayıslar, polisin çizeceği sınırlar
içinde kutlanamaz. Bu gün kavga günümüz olmaktan çıkar.
Bu yıl 1 Mayıs’ı, katledilen binlerce işçinin, Soma’nın, Ermenek’in, gasp edilmeye çalışılan kıdem tazminatının, hakkı çalınan taşeron işçilerin, açığa alınan binlerce KHK mağdurunun, tutuklanan yüzlerce devrimcinin, gazetecinin, aydının, öğrencinin, işi emeği için direnen işçinin, adaletsizliklere mahkum edilen halkımızın öfkesi ile kutlamalı ve hesap sormalıyız
Biriken binlerce adaletsizliğin ve öfkenin vücut bulmuş hali olmalıdır. Bu nedenle TAKSİM’den vazgeçilmesi değil Taksim’de daha çok ısrar edilmesi gerekir.
Bu ısrar mücadelede kararlılıktır.
Bu ısrar hak alma bilincidir.
Bu ısrar faşizme karşı birliği örgütlemektir.
Bu ısrar saldırılara barikat kurmanın yoludur.
Bu nedenle emekçiler, memurlar, aydınlar,
işçiler bir bütün olarak halkımız “TAKSİM Meydanı’nda buluşmalıyız” diyoruz.
Bu yazı 28 Nisan 2019 tarihli Yürüyüş dergisinden alınmıştır