ZAMİNYAĞ CUMHURİYETİ – Av. Aytaç ÜNSAL

tarih: 1

            Zaminyağ Cumhuriyeti zor günler geçiriyordu. Ekonomi zordaydı. Ucuz ekmek kuyrukları ülkenin dört bir yanındaydı. Buna karnabahar kuyruğu, elma kuyruğu gibi kuyruklar da eklenmişti. Esnaflar “borcumu ödeyemiyorum” diye haykırıyor, işssizler bunalıma girip intihar ediyordu. Açlık ve yoksulluk halkı eziyordu.

            Siyasi kriz de derinleşmişti. Zaten iç, dış, yan, orta mihraklarla kesintisiz bir mücadele sürdürülüyordu. Bir hafta baş düşman ilan edilenler bir hafta sonra stratejik ortak oluveriyor, daha kimse ne olduğunu anlayamıyordu. Ama olsundu, Zaminya biraz ayran gönüllüydü, kime neydi?

            Şimdi tüm bunlara bir de halkın eylemleri eklenmişti. Her zaman egemenlerin beyinlerini dumura uğratan eylemleriyle öğrenci gençlik ayaktaydı. Köprübaşı Üniversitesi öğrencileri her gün eylem yapıyordu. Esnaflar basın açıklamaları yapıyor, işçiler başkente yürüyordu.

            Zaminyağ Cumhuriyetinin diktatörü Zamin sarayında sıkıntıya girmişti. Şu halk olmasa ülkeyi ne kadar rahat yönetecekti. Ama şu halk yok muydu, nankördüler arkadaş. Neymiş geçinemiyorlarmış, ekmek bile bulamıyorlarmış. Peh peh palavraya bak sen. Ne kadar da abartılıydı. Şu saray sofrasından arta kalanlarla mahalle doyardı. Ülkede bu kadar gıda varken kim nasıl aç kalsındı?

            Fakat anlamıyordu halk denilen kalabalık. Güvenilmezler, diye düşündü. Seslerini yükseltmeye başlamışlardı. Zamin bu seslerden koltuğunun sallanmaya başladığını fark etmişti. Bir an sarayından olduğunu düşündü, yutkundu. Sonra aklındaki düşünceleri gidermek için ayağa kalktı. Ne yapıp edip bu fiyat artışlarını durdurmak lazımdı. Artışlar nasıl durdurulacaktı?

            Zamin her zamanki yöntemini uygulayacaktı. Baskı ve Terör. Bu zamana kadar işe yaramıştı. Çıkarlarına ters düşen halkı savunan avukatları tutuklatmıştı. İstediğini yazmayan gazetecileri dövdürmüştü. Kendi partisinden olmayan belediyelerin başlarına kayyum atamıştı. Elinde döviz tutanlara terörist deyip korkutmaya çalışmıştı. Patates, soğanları depolarda tutanların kolunu büktürmüştü. Şimdi de böyle olacaktı. Evet bulmuştu.

            Sevinerek dalkavukluk alanında Stanford Üniversitesinde doktora yapmış başdanışmanı Zamir’i çağırdı. Zamir koşa koşa geldi.

– Buyrun Haşmetlim.

– Zamir, en çok fiyat artışı hangi üründe oluyor? “

– Şuan zam şampiyonu ayçiçek yağı efendim.

-O zaman bu ayçiçek yağını gözaltına aldırın, hem arkasında kim var öğreniriz hem de diğer fiyatları artanlara bir mesaj veririz.

Başdanışman şaşırmıştı. Yönetimdeki her türlü akılsızlığa, ahlaksızlığa alışmıştı. Ama yine de Zamin her seferinde kendisini şaşırtmayı başarıyordu. İçinden çok saçma diye düşündü. Dışından ise “Başüstüne efendim.” sözcükleri döküldü. Çünkü bu kolaydı, çıkarına uygun olandı. Başdanışman Zamir için de önemli olan koltuğuydu. Akla uygun olanla, doğruyla, gerçekle, o bunlarla pek ilgilenmiyordu. Hemen Zamibul şehrinin siyasi şube müdürüne telefon ederek gerekli talimatları verdi.

            Bunlar yaşanırken ayçiçek ile tereyağı market rafında sohbet ediyordu. Onu biraz donuk ve soğuk buluyordu. Ama en azından zaman geçiyordu.

            Sohbetleri devam ederken market kapısı gürültüyle açıldı. İçeriye kar maskeli, ellerinde uzun namlulu silahları olan polisler girdi. Ayçiçek şaşırıp heyecanlanmıştı. Polisler ona doğru yaklaştıkça başı dönmeye başladı. Polisler “yat yat yat” diye bağırmaya başladılar. Nutku tutulmuş şekilde olanları izleyen Ayçiçek kendisine doğru uzanan eli fark edince kendine geldi. Elini uzatan polis Ggel lan buraya.” diyerek ayçiçek yağını kara bir çantanın içine koydu.

            Ayçiçek kendine geldiğinde bir masanın karşısında sandalyede oturuyordu. Masanın diğer tarafında üç polis vardı. Kızgın görünüyorlardı. Diğerlerine göre biraz daha yaşlıca olan gözlüklü polis

-Evet bize tek tek anlatacaksın kim arttırıyor senin fiyatını? Kim artış talimatı veriyor?

-Nasıl yani, kim be ben mi?” diye kekeledi ayçiçek. Uzun saçlı genç olan polis çıkıştı.

– Koçum bak bu duvarda ne yazıyor?” Ayçiçek duvara baktı “Siyasi Şube Müdürlüğü” yazıyordu.

– Olayın ciddiyetinin farkına varsan iyi edersin.

– Ben bir şey yapmadım ki memur bey,diyebildi Ayçiçek. Yaşlıca olan amir yine konuştu.

– Oğlum bırak bu ayakları. Biz her şeyi biliyoruz. Devlet sizi en güzel yerden ithal ediyor. Fiyatınız ucuz olsun diye her şeyi yapıyor. Birileri arttırıyor fiyatınızı. Anlatmazsan seni dökmek zorunda kalacağız.

– Aman memur bey olur mu öyle şey, yapmayın, etmeyin. Şimdiye dek konuşmamış sakallı polis lafa girdi.

– Kes lan artık! Senin bu masum ayaklarını mı dinleyeceğiz zırto. Anlat çabuk.

Ayçiçek korkuyu şakaklarında duymaya başladı. Bu duyguyla konuşmaya başladı.

-Valla abi beni yaratan ayçiçekle çiftçidir. Çiftçi beni aracılara verir, onlar da fabrikaya teslim eder. Fabrikada son halime gelirim. Oraya sorun isterseniz. Ben nereden bileyim?

 – Fabrikayı karıştırma. Onu neye katıyorsun? Komünist misin lan sen? Örgüt müsünüz siz?

– Yok ya ne alakası var ama fiyatı onlar belirliyor.

– Zeytinyağı gibi üste çıkmaya çalışma!” diye tersledi sakallı polis. Ayçiçek ne yapacağını şaşırmıştı. Böyle bir olayla karşılaştığına inanamıyordu. Amiri ikna etmeye çalışmaya karar verdi.

– Sayın amirim siz tecrübeli birine benziyorsunuz, beni anlarsınız. Bakın ben kendi halinde biriyim. Hem zeytinyağı değilim, ayçiçek yağıyım.diye söze girdi. Fakat amirden beklemediği bir cevap aldı.

-Yağ çekmeyi bırak lan.

Amir elini ayçiçek yağının kapağına atmıştı.

-Açim mi lan seni çabuk anlatmaya başla, köylü çiftçi seni stok yapıyor dimi, ondan fiyatların artıyor dimi? Hadi itiraf et. Bu işi bitirelim.

– Valla billa bilmiyorum. Ama bu masraflarla ilgilidir memur bey. Çiftçi ne yapabilir ki? Sonuç da o da ekmeğini kazanmak istemez mi? dedi ayçiçeği çaresizlikle. Amir kızmıştı.

– Bak hala! Bizden günah gitti. Biz sana yardımcı olmaya çalıştık. Ama sabaha kadar senle uğraşamayız. Ökkeş aç şunun kapağını.

Sakallı polis ayçiçek yağının kapağını açtı. Ucunu hafif yere eğmeye başladı. Ayçiçek paniğe kapıldı. Bir anda kendini bırakıverdi:

-Tamam abi valla köylü çiftçi suçlu, Allah onların belasını versin! Hal bu ki ellerindeki ayçiçeklerini bedavaya verseler, topraklarını zenginlere teslim edip defolup gitseler böyle mi olur!? İnatçı kalın kafalı köylüler işte! Valla yapmayın, nereyi imzalam gerekiyorsa getirin imzalayayım.

-Hah şöyle biraz kendine gel. Tamam kapağını tekrar kapatabilirsin Ökkeş.

Ardından polis ekibi birazdan tekrar geleceklerini söylerek odadan ayrıldılar

Ayçiçek yağı odada tek başına kalmıştı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Kendini kurtarmak için rezilleşmişti. Bunları düşünürken siyasi şubeciler tekrar odaya girdi. Ellerinde bir kağıt vardı. Amir “Bunu imzalarsan çıkabileceksin.” dedi. Ayçiçek yağı yaptığı yanlışın ezikliğiyle kağıdı imzaladı.

-“Şimdi gidebilir miyim?

-“Tabi ama Direkt Ceza Mahkemesi (DCM) sana adli kontrol kararı verdi. Çünkü senin elimizin altında olmanı istiyoruz. Elimizin altında olmazsan tekrar fiyatlarını arttırabilirler. Bundan sonra postanede satılacaksın.

-Ama, fakat diye kem küm etti ayçiçek yağı. Kurtulacağını düşünmüştü. Devlet gerçeğiyle tanışıyordu. İtiraz etmeye çalıştığı anda amir “Götürün bunu” diyerek kestirip attı.

            Zamin sarayında bütün bu yaşananların raporunu dinliyordu. “Güzel” dedi. İşte bir sorun daha çözülüvermişti. Vururlardı, kırarlardı, asarlardı, keserlerdi ve sorun kalmazdı. Kimse zaminin bileğini bükemezdi. Başkaldıranın başını koparıverirdi.

            Diktatör Zamin böyle düşünürken bir anda duyduğu sesle irkildi. “Çiftçiyiz Haklıyız Kazanacağız” Ses bir deprem gürültüsü gibiydi. Sarayın penceresinden bakan Zamin donup kalmış elindeki fincanı düşürmüştü. Ellerinde ayçiçekleri olan çiftçilerin binlercesi saraya doğru yürüyorlardı.

Sosyal ağlarda paylaşın