Yunanistan’da Temmuzun 2’sinde başlayıp 19’unda biten bir mahkemede, 11 devrimciye, 333 yıl hapis cezası verildi.
Yunanistan tarihine kara bir utanç sayfası, yargı tarihine bir kara mizah örneği olarak geçecek bu davada, hukukun zerresi yoktu.
Bu davanın gelişimini ve verilen kararın niteliğini, hakkında 30 yıl ceza verilen tutsaklardan Şadi Özpolat’ın savunmasında genişce anlatılıyor.
Bu savunmadan yararlanarak, bu kara mizah örneği hukuksuzluğu göstermeye çalışacağız.
Yunanistandaki tutsaklar, 16 ay tutsaklıktan sonra mahkemeye çıkartıldılar. 16 ay mahkemeye çıkarma, sonra iki hafta bile sürmeyen “yıldırım” yargılamayla davayı bitir! Bu bile nasıl bir keyfilikle, adaletsizlikle karşı karşıya olunduğunu gösteriyor.
İDDİANAME NASIL OLUŞTURULDU?
Bu iddianame hukuki belge ve delillere dayanarak mı oluşturulmuştur?
Yoksa Türkiye faşizminin baskısıyla, Yunanistan devletinin siyasi tercihleriyle yapılan bir operasyon sonucu siyasi olarak mı oluşturulmuştur ?
İddianamede burada yargılanan 11 kişiden hiçbiri için örgüt üyeliği delili sunulamamıştır. Çünkü yoktur. İddianamede “suç” diye tanımlanan silah bulundurma eylemiyle 10 kişinin bağı kurulamamıştır.
O halde neden “terör ve örgüt üyeliği” iddialarıyla açılmıştır bu dava ?
Bunun tek somut cevabı siyasi nedenlerledir. Türkiye İçişleri Bakanı Süleyman Soylu TV100 kanalında 2020 tarihinde katıldığı programda yaptığı açıklamada diyor ki: “Yunanistan’daki operasyon bizim isteğimizle yapıldı.”
Süleyman Soylu çok açık söylemiştir. Sözleri, bu operasyonun siyasi nedenlerle yapıldığı, iddianamenin bu siyasi operasyona hukuk kılıfı giydirme çabası olduğunun daha açık anlatımıdır.
FAŞİZM İSTİYOR, YUNANİSTAN YAPIYOR!
Bu Yunanistan devleti için de aşağılayıcı bir durumdur. Türkiye faşizminin isteğini yerine getirerek iradesini Türkiye faşizmine teslim etmiştir.
Yine Türkiye faşizmi 18.06.2020 tarihli bir belge ile bu davada tutuklu bulunan İsmail Zat’ın sorgunusunun yapılmadığını Yunanistan Adalet Bakanlığından istiyor. Yunanistan Adalet Bakanlığı bu isteğe dayanarak İsmail Zat’ı ifade vermeye çağırmıştır. Türkiye devleti adına İsmail Zat’ı işbirlikçiliğe çağırmıştır. Yunanistan devletine iltica etmiş devrimcilerin, Türkiye faşizmi adına sorgulanması ve işbirliği dayatılması Yunanistan devletinin görevi midir?
Bu örnek de bu davanın Türkiye faşizminin isteği ile, siyasi nedenlerle açılmış bir dava olduğu düşüncesini destekliyor.
ÖRGÜT NEREDE, HİYERARŞİ NEREDE?
Polis ve savcılık buradaki 11 kişinin illegal örgüt üyesi olduğu sonucuna nasıl ulaştılar ?
İddianameye göre bir örgüt hiyerarşik bir yapıdır. Fakat ne polis, ne de savcı buradaki 11 kişinin arasında hangi hiyerarşik ilişki olduğunu açıklayamamıştır.
Sinan Oktay Özen’e “yöneticilik görevi” atfediliyor ama tek bir delil sunulmuyor.
Sinan Oktay Özen yönetici olarak hangi kararları aldı? Kimlerle aldı? Kimlere hangi talimatları verdi?… ve benzeri soruların tek bir cevabı yoktur.
Sinan Oktay Özen dışındaki 10 kişinin görevleri nedir? Hiyerarşik yapı içinde hangi konumda ne görevleri vardır?
Bu örgüt kimlerle hangi toplantıları yaptı ? Hangi kararları aldı ?
Bu soruların da herhangi bir cevabı yoktur.
Örgüt üyeliği iddiasına hiç kimse herhangi bir kanıt gösterememiştir. Dolayısıyla iddianamedeki “örgüt” iddiası polis ve savcılığın fantezisinden ibaret kalıyor.
Yine iddianamede deniyor ki “Yapılandırılmış grup bir suçun işlenmesi için duruma bağlı olarak… sürekli faaliyette bulunmak amacı ile kurulan gruptur.” Üyelerin… katılımlarından itibaren faaliyetlerinin birden fazla terör eyleminin zamana yayılarak işlenmesi yoluyla ve bu faillerin ayrıntıları daha planlanmışken bunların gerçekleşeceğini önceden kabul etmiş olmaları gereklidir.“
İddianameye bakıyoruz; ne sürekliliği olan bir eylemcilik, ne de tek bir eylem yoktur. Böyle bir plan da yoktur, iddia da yoktur.
Örgüt üyeliği ile tutuklanan bizlerin örgüte katılımımıza ilişkin bir bilgi, belge yoktur.
Tek bir talimat verme, talimat alma, talimatı yerine getirme örneği yoktur.
Kısacası dosyada bir örgüt iddiası var ama tek bir delil yoktur. Polisin savcıların fantezileri burada yargılama konusu yapılmıştır.
ZORLAMA KURULAN BAĞ!
Yargılanan 11 Kişinin Silahlarla Bağı Nedir?
Polis, Sinan Oktay Özen’i evden bir çanta ile çıkarken görüyor, sonra çantanın dolu olduğunu yorumluyor ve bu çantayla tekrar eve girerken görülüyor. Eve operasyon yapılıyor, silahlar buluyor. Herhangi bir başka kanıt belirtilmeden gözaltına aldığı 11 kişiyi bu silahlardan sorumlu tutuyor.
Bu iddiayı güçlendirmek için de açıkça yalanlar söylüyor.
Polis …. (herkesi) davaya dahil etmek ve silahların birden çok kişinin bilgisi dahilinde olduğunu iddia edebilmek için yalan söylüyor.
Diğer kişilerle silahlar arasında bir bağ kurulamıyor bile.
Fakat dosyada 11 kişi bu silahları bulundurmak ile suçlanıyor.
Bu hukuksuzluktur, keyfiliktir. Bize deniyor ki; hiçbir kanıt hiçbir delil olmadan insanları yıllarca hapis yatırabiliriz.
Sözkonusu silahların eve getirilmesinin sorumluluğu Sinan Oktay Özen tarafından üstlenilmiştir. Dolayısıyla Sinan Oktay Özen dışındakilere yönelik suçlama dosyadan çıkartılmalıdır.
HAPİSHANEDE İKEN NASIL SİLAH KULLANILDI?
09.08.2018 tarihinde Kullanın Silahla Bu Tarihte Hapishanede olan Kişilerin Nasıl İlişkisi Olabilir ?
İddianamede diyor ki “Atina’da 09.08.2018” tarihinde Panteleimonas bölgesinde Alkamenous Cad. No: 92-96 adresinde silah kullandılar.. bir tabanca ile ateş ettiler. “
Bu iddianın delili nedir? Dosyada delil yoktur.
Tek bir tabanca 11 kişi tarafından nasıl kullanılabilir ?
Açıklaması yok.
Söz konusu tarihte bu 11 kişi içinden Halil Demir, Ercan Gökoğlu, Hazal Seçer, İsmail Zat, Anıl Sayar, Burak Ağarmış ve Sadi Özpolmat hapishanededir. Tutuklu olarak yargılanıyorlardı.
Bu operasyonu yapan da aynı polis teşkilatıdır. Nasıl olur da hapishanedeki insanları, dışarıda bir silahın kullanılmasından suçlayabilirler?
Böyle bir mantıksızlık nasıl iddianame haline getirilmiştir?
HIRSIZLIK KİMİN İŞİ ?
Kimlik çaldığımız, belgelerde sahtecilik yaptığımız iddia ediliyor ?
Kim yapmış bunu? Ne somut isim var ne yer var ne zaman var? Ne sahte kimlik yapmanın araçları var.
Niye Yunanistan polisinin aklına hemen hırsızlık geliyor. Bugüne kadar hangi devrimci hırsızlık yapmış da aklına hırsızlık geliyor?
Biz Hırsız Değil Devrimciyiz. Kimlik Çalmayız. Hırsızlar Türkiye’de İktidardalar. Halktan Çaldıkları Milyar Dolarlar Belgelidir.
Devrimcileri hırsızlıkla suçlamak için ancak özel bir düşmanlık duyuyor olmaları gerekir.
Hırsızlar halkın emeğini çalan kapitalistlerdir.
Onlar biz değiliz.
Hırsızlar Tayyip Erdoğan, Süleyman Soylulardır. Evlerinde çelik kasalarda ayakkabı kutularında çaldıkları milyon dolarlar belgelendi ama hapishanede değil iktidardalar.
Sahte belge suçlamaları da delilsiz suçlamadır. Eğer faili tespit edilmemişse bu polis ve savcılara herkesi suçlama hakkı vermez.
TERÖR DEYİNCE…
Emperyalizm Çıkarlarına Uymayan Her Kişi Kurum Ve Örgüt Devleti Terörist İlan Edip Saldırı Hedefi Haline Getiriyor
Amerikan emperyalizmi Irak’ta Afganistan’da Libya’da, bombalarla binleri katlediyor ve “Terör” hedefi vuruldu diyor.
Ülkeleri işgal ediyor yönetim değiştiriyor “Terörist” ülke ilan ediyor.
AKP faşizme sokakta 14 yaşında bir çocuğu Berkin Elvan’ı katlediyor, 12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ın bedenine 17 kurşun sıkıyor. Terörist diye açıklıyor.
Dilek Doğan’ı evinde katlediyor “terörist “ diye açıklıyor.
Terör, emperyalizmin, faşizmin katliamlarına gerekçe yapılmak isteniyor.
Bir günde 20 hapishanede 28 devrimci tutsağı katlediyor “teröristler” diyor ve tepkilerin önüne geçiyor. İtiraz edeni “teröristlere destekle”, “terör övücülüğü “ ile suçluyor.
“Terör” kelimesi emperyalizmin faşizmin pisliklerini örten bir örtü olarak kullanılıyor.
Yasal partiler kapatılıyor, gerekçe “ terör”!
Devrimciler haksız hukuksuz tutuklanıyor gerekçe “terör”!
Gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, mühendisler, milletvekilleri, hakimler, savcılar tutuklanıyor gerekçe “terör”!
Terör dendiğinde her türlü haksızlık hukuksuzluk meşru görülüyor.
Bu davada ne bir eylem var, ne de bir illegal örgüt faaliyeti var; ama 16 aydır hapisteyiz; gerekçe “terör”!
İddianamede;
Birincisi, Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi isimli örgüt “terör örgütü”; İkincisi, bizler “terör örgütü” üyesi olmakla suçlanıyoruz.
Her iki suçlama da temelsiz, hukuksuz, asılsızdır. …
Türkiye’de terörist eylemlerin altında DHKP-C değil, Türkiye faşizmi imzası vardır. Türkiye faşizminin örgütlediği faşist ve dinci çetelerin imzası vardır.
İkincisi, dosyada bizlerin DHKP-C örgütü üyesi olduğumuz iddiasının da bir delili yoktur. Bu da polis uydurmasıdır bir iddiadır.