Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), ÇHD avukatlarının 5-6-7 Ocak’ta gör ülecek duruşması öncesinde “Yargılanıyor muyuz?” adlı bir panel düzenledi. Panelde, ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ve Av. Barkın Timtik’in 4 yılı aşan hukuksuz tutuklulukları nezdinde, tüm yargı ve hukuk politikaları ele alındı.
İstanbul’da Kanlıca Barobahçe’de düzenlenen anmada, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Çiğdem Akbulut, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkan Yardımcısı Gürkan Altun ve İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu konuştu. Panele, internet üzerinden İtalya’dan Bologna Barosu Yönetim Kurulu üyesi Antonio Fraticelli de katıldı.
Avukat Bahri Belen’in yönetiminde yapılan panelde, iktidarın yargıya, avukatlara, sağlıkçılara ve tüm demokratik kitle örgütlerine yönelik politikaları ortaya konularak, ÇHD davasının tüm bunların en net biçimde görüldüğü bir platform olduğu vurgulandı.
Akbulut: “Adil yargılanmak istediğimiz için öldürüldük.”
Panel, ÇHD İstanbul Şube Başkanı Çiğdem Akbulut’un yaptığı açılış konuşmasıyla başladı. Akbulut, konuşmasında 5-7 Ocak’ta yapılacak duruşmaya dikkat çekerek saldırının sadece halkın avukatlarına değil, savunmanın tamamına yönelik olduğunu belirtti. Akbulut konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Duruşmadan hemen önce geride bıraktığımız 5 yıl içerisinde yargılanan meslektaşlarımızın, ‘dışarıdaki’ avukatların neler yaşadığını konuşmak istedik. Biz bu dosya üzerinden savunmanın bağımsızlığı ve özgürlüğü hiçe sayılarak tutuklandı. Örgütlenme özgürlüğünün yok sayılmasıyla birlikte cezalandırıldık. Mesleğimizin ve müvekkillerimizin haklarını savunduğumuz için, adil yargılanmak istediğimiz için öldürüldük. Sadece bizler değil savunmanın tamamı topyekün bir saldırı altında. Bu nedenlerle bugün burada tüm yargılama boyunca yanımızda olan isimler var.”
Durakoğlu: “Bu dava, avukatların tarihi açısından çok şey ifade ediyor”
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, açılışın ardından yaptığı konuşmada, ÇHD davasının tüm avukatlar açısından anlamı üzerinde durdu.
“Bu davanın ilk celsesi başladığında sayın yargıça da aynı şeyleri söyleyerek başlamıştım: ‘İstanbul Barosu’nun tarihi açısından bu dava, avukatların tarihi açısından bu dava bizim için çok şey ifade ediyor’ demiştim. Gerçekten de geriye dönüp baktığınızda pek çok açıdan tahlilini yapacağınız bir davadan söz ediyoruz.” diyen Durakoğlu, konuşmasının devamında şunları vurguladı:
“Türkiye’nin otoriterleşmesinden avukatların aldığı pay diyebilirsiniz… özellikle savunma hakkının içinde bulunduğu konum itibarıyla dava önem kazanmaktadır. Belki 20-30 dava ile yargıyı araçsallaştırmaya amaçladılar ve yargıyı siyasetin parçası haline getirdiler. Bağımsızlığın ortadan kaldırıldığı evre, daha sonra ona direnen avukatların da bağımsızlığını ortadan kaldıracak bir müdahaleyi gerektiriyordu. … Geldiğimiz nokta son derece anlamlıdır. Cuma akşamı tahliye kararını duyduğumda Pazartesi günü yargıcı gidip tebrik edecektim. Gerçekten de bütün meslektaşlarımızı tahliye ettirirken AİHM kararlarından, suç vasfından bahsetmişti ve tutuklu kişilerin avukat olmasından bahsediyordu. Bir karar, aynı üç kişi tarafından nasıl saatler sonra değiştirilebilir? ‘Bu işi siz yaptınız, siz temizleyeceksiniz’ demişler. O dönem açısından da yargı tamamen ele geçirilmiş durumdaydı, avukatların üzerine gidilmesi gerekiyordu. …
Yargıtay’ın hangi hadle bunu yaptığını bilmiyorum ama bize bir avukatlık pratiği anlatmak istemesinin ortaya çıkarabileceği sorunu davanın kendisi kadar önemsiyorum. Bize nasıl avukatlık yapmamız gerektiğini anlatmaya çalışan haddin, Yargıtay’ın haddi olmadığını düşünüyorum. Bir yüksek yargı kurumunun bize böyle bakmak gibi bir haddi yoktur.”
Fincancı: “ Bu ülkenin cezaevlerinde rehin alınanlar çok.”
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ise “Benim için en çarpıcı an, gazeteci Fatoş Erdoğan’ın Ebru’nun cenazesinde çektiği fotoğrafıdır” diyerek başladığı konuşmasına Ebru’nun kardeşi Barkın’ın da halen hapishanede olduğuna dikkat çekerek devam etti:
“Ne yazık ki Ebru’nun kardeşi Barkın şu anda cezaevinde. Bu ülkenin cezaevlerinde rehin alınanlar çok. Tabii ki bu böyle devam etmez. Bir gün bu baskı da bu zulüm de sona erer. Sonrasında ne olacağını, o yargıyı nasıl şekillendireceğimizi de bugünden düşünmek gerekiyor.
Meslek örgütümüzü ele aldığımızda, yargının araçsallaştırılması bağlamında TTB yöneticilerimizin başına gelmişti. Halk sağlığını işaret etme pratiğimiz, suçlulaştırmanın parçası yapılmıştı. 15 Temmuz darbe girişimi sürecindeki gözaltı pratikleriyle karşı karşıya kalınmıştı. … En ağır cezayı da en genç meslektaşımıza verdiler. Hepimizin çok yakından bildiği cumhuriyet savcısının cebinden çıkardığı iddianame örneğiyle karşılaşmıştık. Bu sevgili Şehmus Gökalp’in yargılamasında da karşımıza çıkarılmıştı. Kim olduğu belli olmayan bir gizli tanık ifadeleriyle soruşturma başlatılmıştı. Bir madde bağımlısı, daha önce hiç birlikte çalışmadığı biri için ‘Terör örgütüne tıbbi malzeme sağlıyor’ demişti.”
Fincancı konuşmasının devamında “bunun böyle gitmeyeceğini” vurgulayarak, meslek örgütü olarak son yaptıkları eylemlerin bu inançlarını pekiştirdiğini belirtti:
“Bunun böyle gitmeyeceğini biz meslek örgütü olarak yaptığımız g(ö)rev eylemlerinde gördük. Bizim eylemlerimiz hep sahiplenilirdi ama bu kez çok büyük destek aldık ve en önemlisi hekimlerin eylemlerine halk sahip çıktı.”
Altun: “Bizim talebimiz de onurlu bir mücadele veren meslektaşlarımızdan farklı değil.”
Panelin konuşmacılarından TBB Başkan Yardımcısı Gürkan Altun da konuşmasında, yargının içinde bulunduğu tabloyu ortaya koydu:
“2013 yılından bugüne gelen bir süreç ÇHD davası. Benim de 1995 yılında Bursa’da staja başladığım gün üyesi olduğum derneğin yargılaması. Bunlar bize yabancı olan şeyler değildi ama ilk defa yargılamaların ilk defa yargılamaların bu kadar çaresizlik içinde olduğunu gördük. 2017’de zannediyorum yine bir Adalet Nöbeti öncesiydi, biz buluşmadan önce genel başkan Selçuk Kozağaçlı gözaltına alınmıştı ve tutuklanmıştı. Yaklaşık 5 ay iddianame bekledik. İddianameden 6 ay geçtikten sonra ancak o malum tahliyelerin, peşinden de Türkiye hukuk tarihinin ilk kez karşı karşıya geldiği itirazların yaşandığı duruşmaya geldik. Bomboş bir salonda toplamda 159 yıla varan hapis cezalarıyla meslektaşlarımız cezalandırıldı. 42 baro başkanımız tarafından da bir basın metni geçildi ajanslara.”
Altun konuşmasının devamında halkın avukatlarının 159 yıl hapse mahkum edildiği davanın bazı özelliklerini anlattı:
“Adli işlem görünümlü yargılamalarla meslektaşlarımız önce tutuklandı, sonra yargılandı ve mahkum edildiler. Süreç içinde bir meslektaşımızın da yaşamından olmasına neden oldular.
… 18. Ağır Ceza Mahkemesi ve 37 Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki yargılamaların ortak özellikleri var. Her ikisinde de 3 gizli tanık var, 2 açık tanık var, doğruluğu bir türlü ispatlanmayan hatta fiziksel olarak ortaya konmayan belgeler var. Meslektaşlarımız son derece onurlu ve dirayetli bir mücadele veriyorlar. Hem kendileri için hem de savundukları yurttaşlar için adalet istiyorlar. Bizim talebimiz de bunlardan farklı değil.”
Fraticelli: “Avukat Timtik ve Ünsal ölüm oruçlarına başladıkları zaman baromuz onları onursal üye yaptı.”
Panele Zoom üzerinden katılan Bologna Barosu Yönetim Kurulu üyesi Antonio Fraticelli konuşmasında, bu davayla ilgili, DÜNYANIN 50 ÜLKESİNDEN 550 TEMSİLCİYE bu davayı ayrıntılı bir şekilde anlattıklarını vurgulayarak, şunları belirtti:
“Bu duruşmalara baromuzun uluslararası komisyonunun üyesi olarak katıldım. 17 Kasım’da Silivri’deki duruşmaya katılmıştım. Bugün de çok önemli şahsiyetlerin olduğu bu sempozyuma katılmaktan onur duyuyorum. Dünyanın 50 ülkesinden 550 temsilcinin katıldığı bir uluslararası toplantıda bu davayı ayrıntılı bir şekilde konuştuk ve mercek altına aldık.
Bologna Barosu avukatları, Türkiye’de birçok duruşmaya katıldı ve özellikle bu duruşmayı önemle izliyorlar. Dünyanın herhangi bir yerinde savunmaya yapılan baskı, aslında dünyanın her yerindeki avukatlara yapılan baskı ve şiddettir. Bizim baromuz, Türkiye’deki avukatları desteklemek için çeşitli etkinlikler yapıyor. Avukat Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal ölüm oruçlarına başladıkları zaman bizim baromuz onları onursal üye yaptılar. Ebru Timtik, ölümünden sonra da bizim uluslararası komisyonumuzun üyesi olarak kaldı. Başka bir etkinlik olarak da bu duruşmalara mutlaka baromuzdan avukatlar katılıyorlar. Eğer pandemi engeli olmazsa 5-6-7 Ocak’takine de katılacağız. Genç avukatlar için bir ödül yarışması yaptık ve bu yarışmayı avukat Ebru Timtik’e hediye ettik.”