AYÇA SÖYLEMEZ, 2021.10.26
Dijital deliller üzerinden yapılan yargılamalarda, ‘kitabına uydurma’ eşiği de aşıldı.
Öyle ki, ortada dijital delil olmadığı mahkemece de kabul edilmesine rağmen bu deliller üzerinden tutuklama kararları verilir, suçlama yöneltilir oldu.
Hatta bu kez, ele geçirildiği iddia edilen delillerin ‘üretilmiş’ olabileceğine dair gerçekten delil var.
Ancak maddi delillerin önemi yok.
Örneğin, KHK ile ihraç edildikten sonra ‘İşimi istiyorum’ eylemi yapan ve bir yıldan fazladır tutuklu bulunan öğretmen Nuriye Gülmen, 21 Ekim’deki duruşmada da tahliye edilmedi. Tutukluluğuna delil olarak gösterilen dijital materyalin durumu ise şöyle:
Emniyet raporuna göre, suç delilleri VERBATIM marka 32 GB’lık hafıza kartından çıktı. Emniyet Siber Şube’de bu hafıza kartından imajın alındığı, yani kart üzerinden kopyalama ve inceleme işleminin yapıldığı tarih 13 Ekim 2020.
Ancak İdil Kültür Merkezi’ne bu dijital materyallerin ‘ele geçirildiği’ operasyon 14 Ekim 2020’de yapıldı. Yani, incelemeden bir gün sonra.
Gülmen’in avukatı Oğuzhan Topalkara “Operasyonda İdil Kültür Merkezi’nde bulacakları şeyler zaten bir gün önce Emniyet’in elindeydi. Yapılacak operasyon ve kurgudan habersiz bir siber şube görevlisinin programı açıp imaj işlemine başlaması ile bu durum ortaya çıktı. İmaj alma raporları teknik bir programla yürütülür, elle müdahale edilemez o sebeple imaj alma tarihine sonradan müdahale edilemedi” dedi.
Peki, Nuriye Gülmen bu delillerle mi yargılanmaya başlandı? Hayır.
Çünkü bu tarihten çok önce Gülmen hakkında iddianame hazırlanmıştı, bu dijital materyal de iddianamede yok. Zaten iddianame ilk hazırlandığında mahkeme, dosyada delil yok, diyerek iddianameyi reddetmişti. İtirazlar üzerine iddianame kabul edildi ve yargılama başladı. Gülmen’in tutuklanmasından aylar sonra da ortaya bu ‘deliller’ çıktı. Ve Gülmen şimdi bu deliller gerekçe gösterilerek hapiste tutuluyor.
Avukatı, dijitallerin incelenmesi talebi mahkemece reddedilince reddi hâkim başvurusu yaptı, mahkemenin, tarafsızlık ve bağımsızlığının şüpheye düştüğünü belirtti. Dilekçesinde, dijital delillerin sahte olduğu ve sonradan üretildiği iddiasını dile getirdi. Ama reddi hâkim talebi de reddedildi, Gülmen hâlâ tutuklu.
Bu dijital materyal bilmecesi, ÇHD davasında da farklı ama benzer bir biçimde yaşandı.
ÇHD davasında yargılanan Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın başvurusuyla yapılan bilirkişi incelemesinde, davanın dayandığı dijital delillerin “hukuki delil olarak kabul edilemeyeceği ve hükme esas alınamayacağı” ifade edildi.
Adli Bilişim Mühendisi, Adli Bilirkişi Tuncay Beşikçi imzalı bilirkişi raporunda, “‘y_ibareli_hafiza_karti’ adlı delilde bulunan dosyaların tamamının 25 Şubat 2001 tarihinde saat 08:16 ile 08:19 aralığındaki 3 dakika içinde yaratıldığı (veya kopyalandığı) anlaşılmıştır” ifadesi yer alıyor. Yani, ortada klasörlerce bilgi olduğu iddia ediliyor ama hepsi 3 dakikaya sığıyor…
Bu davada da var olduğu ileri sürülen ancak bir türlü sanık avukatlarına verilmeyen dijital materyalin inceleme tarihlerinde tutarsızlıklar var. El konulma tarihi, 21 Ekim 2016. İncelenme tarihi ise 167 gün sonrası, 6 Nisan 2017. Bilirkişi raporunda, “geçen 167 gün içerisinde delillerin değiştirilip değiştirilmediğinin veya deliller üzerinde herhangi bir manipülasyon yapılıp yapılmadığının kesin ve net olarak söylenemeyeceği, delil bütünlüğünün bozulduğu” ifade edildi.
En önemlisi de bilirkişi, Dijital İnceleme Tutanağı’nda yer alan dijital deliller ve dosyalar üzerinde yaptığı incelemelerde, dosya tarih ve saatlerinde çok sayıda tutarsızlık tespit etti.
Ama Selçuk Kozağaçlı da halen tutuklu, onunla birlikte yargılanan diğer avukatlar ise artık hükümlü olarak cezaevinde.
Yargıtay Birinci Başkanı Mehmet Akarca, geçen hafta bir açıklama yaptı, “Yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını hiçbir zaman yitirmedi” iddiasında bulundu.
Aksine, yargının kimin tarafında olduğu artık hiç olmadığı kadar açık ve ‘delilleriyle’ ortada.