4 şubat günü Van Bahçesaray ilçesinde çığ altında kalan minibüsteki 4 kişinin cansız bedenine ulaşıldı.
Van’da yine öldük. 4 kişiyi verdik bu sefer.
Dün deprem aldı, ondan önce yağmur şimdi de kar mı aldı canımızı?
Öngörülemez miydi gerçekten? Kaçınılmaz mıydı bu ölümler? Çığ riski olduğu öngörülemez, bölgenin araç trafiğine kapatmak veya benzeri önlemler alınamaz mıydı?
Yoğun kar yağdığında çığın oluşacağı bölgeler bellidir kesinlikle. Öngörüp tedbir almak imkansız mı gerçekten?
Alınabilirdi elbette.
BATI Karadeniz Ormancılık Araştırma Müdürlüğü mühendisi Dr. Abdurrahim Aydın çığa nasıl engel olunabileceği konusunda şunları söylüyor:
“Çığ olması muhtemel yerlerde, düşecek çığın akışını yavaşlatacak barikatlar oluşturmak, top atışlarıyla çığ oluşturarak karın bölgede fazla birikmesini engellemek ve çığın yerleşim yerlerine zararını asgariye indirecek önlemler almak gerekir. Ayrıca çığ riski olan bölgelerde ibreli ormanlar tercih edilmeli. Çünkü ibreli orman örtüsü altında kar daha az birikir. Sıcaklık değişimi daha az olup, sürünme ve kayma daha az görülür. Orman içindeki eğim durumu da minimum 35-40 derece, en ideali ise 40-45 derecedir. Çığ olması muhtemel alanlarda traşlama kesinlikle yapılmamalı, ağaçların kesim yüksekliği de kar seviyesi olarak alınmalıdır.”
Ama o yolları kullananlar halk olunca böyle önlemler alınmaz. Masraftan kaçınılır. Saraylarının lüksü için, makam araçları için ayırdıkları bütçenin bir kısmı bu ölümlerin sıfıra yakın bir seviyeye indirilmesine yetecektir ama, o bütçe asla ayrılmaz.
Şairin dediği gibi
“Ölüm hep bana
Bana mı düşer usta?”
Ölüm hep bize düşer. Yaşarken de bize düşen zulümdür.
Depremde, selde, heyelanda, trafik kazasında, göçük altında… hep bize düşer ölüm.
Daha da düşecek. Daha da öleceğiz. Bu düzen böyle giderse, daha çok kar yağdığında çığın, madende göçüğün, depremde çöken binanın altında kalmaya devam edeceğiz. -maalesef-
Ya da bu düzenin gidişine dur diyeceğiz.