“YA ZAFER YA ÖLÜM” KARARLILIĞINDA OLMAYAN HER DİRENİŞ UZLAŞIR!

SENDİKALAR İŞÇİ DİRENİŞLERİNİ TASFİYE ARACINA DÖNÜŞTÜRDÜ!

AGROBAY, ÖZAK TEKSTİL, FERNAS, POLONEZ, ÇAYIRHAN… İŞÇİ DİRENİŞLERİ BUNA ÖRNEKTİR!

Devrimci işçi hareketinin bu açıklamasıhaftalık siyasi dergi Halk Okulu’nun 280. sayısından alınmıştır.

Çayırhan Maden İşletmesi ve Termik Santrali hakkında alınan özelleştirme kararının ardından işçiler özelleştirmelere karşı direnişe geçerek kendilerini madene kapattı. Özelleştirme ihalesinin yapılacağı günlerde yüzlerce işçi kışın soğuğunda yürüyerek Ankara’nın yolunu tuttu. İhale tarihi ertelendi. İşçilerin üyesi olduğu Türk Maden İş “Zafer kazandık” diyerek direnişi ertelediler.

Ortada bir zafer yoktu; tam tersine AKP faşizmi yılların deneyimiyle işçilerin kararlılıkla büyümekte olan direnişini tasfiye etmek için ihale tarihini erteleyerek taktiksel bir manevra yapmıştı. Bu manevrada iktidardakilere akıl veren sendikaların rolünü de unutmamak gerekir.

Özellikle sendikalara rağmen işçiler direnişe başlamışlarsa sendikalarda işçilerin önünde direniyormuş gibi birlikte hareket ediyor. Direnişin önünde eylem önlüklerini, şapkalarını giyip medyaya poz vermek ve “kararlılık” gösterileri yapmakta oldukça mahirler. Ancak bu sendikacılar asıl rollerini direnişin patronlar üzerinde ciddi etki yaratmaya başladığı ve bütün ülke çapında işçi sınıfını etkilemeye başladığı en kritik aşamasında üstlenirler. Ne yapıp edip uzlaşmanın bir yolunu bulup direnişi tasfiye ederler.

Geçtiğimiz Şubat ayında Çayırhan Maden İşletmesi ve Termik Santrali’nin ihalesi tekrar gündeme geldi. İşçiler yine kararlı ve 10 Şubat’ta Ankara’ya yürüyüşe geçtiler. 14 Şubat’ta Hazine ve Maliye Bakanlığı önünde sendikaları Türk Maden İş’in yaptığı bir basın açıklaması ile eylem bitirilip işçiler geri Çayırhan’a döndü.

İşçiler Çayırhan Maden İşletmeleri önünde bekleyişlerini sürdürüyor. İşçiler maden özelleşirse işsiz kalacaklarını, işsiz kalınca da başlarına nelerin geleceğini biliyor. Onun için direnişleriyle işlerine, emeklerine, ekmeklerine ve onurlarına sahip çıkıyorlar.

Fakat yapılan röportajlarda sendikacılara ait olan dil dikkat çekici. İşçilere özellikle “Biz devletimize karşı değiliz. Devletimizin ekonomik durumu iyi değilse paraya ihtiyacı varsa biz de devletimizin zarara uğratılmasını istemeyiz. Gerekirse birer maaşlarımızı devletimize veririz. Maden işletmeleri çok iyi para kazanıyor.

Asıl özelleştirilirse maden devletimiz o zaman zarar eder. Biz devletimizi, üretimi zora sokacak bir eylem de yapmıyoruz…” şeklinde devletle uzlaşma içinde, ona yaranmaya çalışarak özelleşmeyi durduracağını sanan uzlaşmacı bir dil.

Uzlaşmacı, icazettçi, teslimiyetçi, kendini devlete yarandırmaya çalışan bu anlayışla hiçbir hak kazanılamaz. Kara kışın ayazında Ankara yollarına düşen Çayırhan işçilerinin öfkesiyle maden işletmeleri önünde bekleyen işçilerin ruh hallerinde çok büyük bir değişiklik var. Bu anlayışla hiçbir direniş kazanılamaz. Maden önündeki işçilerin bekleyişi henüz devam etse de esasen direniş çoktan tasfiye edilmiş durumda. İcazet dilenilerek hak almaya çalışılıyor.

2024 yılı Ocak ayında Antep Özak Tekstil İşçileri Öz İplik İş Sendikası’ndan BİRTEK SEN’e geçtikleri için işten atıldılar ve işçiler direnişe geçti. BİRTEK SEN, Öz İplik İş sendikasına kıyasla direnişçi, işçilerin hakları için mücadele eden bir sendika olarak biliniyor.

Bu nedenle de AKP yanlısı Öz İplik İş sendikasından istifa edip BİRTEK SEN’e geçtiler. Ve işten atılan işçiler kararlı, polisin her türlü saldırılarına rağmen direniyorlar. Örgütlenme hakkı başta olmak üzere ekmeklerine sahip çıkmak istiyorlar.

BİRTEK SEN ve Genel Başkanı Mehmet Türkmen de “direnişçi bir sendikacı” olarak önce çıkıyor. İşçilerin direngen kararlı duruşları ilk günlerde dikkatleri üzerine çekiyor. Bütün sol, sosyalist, emekten yana ilerici geçinenler direnişin yanında boy göstermeye başlıyor. Ancak patronlar da kararlı, attıkları işçileri tekrar işe almak istemiyor. Direniş uzuyor, işçiler ekmekleri için direnmekte kararlı fakat direnişin yanında ilk günlerde “destek verme” adına boy gösterenler görünmez oluyor; yoruluyorlar. Bu aşamadan sonra direnişi büyütmek ve zafere taşımak için daha büyük bir fedakarlık, daha büyük emek ve daha güçlü, kararlı, bedelleri göze alan eylemler gerektiriyor.

İşte bütün direnişlerin kilit noktası burası; bu noktada bedeller ödemeyi göze almadan direnişi büyütmek mümkün değildir. Sendikaların, reformistlerin bütün direnişleri tasfiye ettikleri an burasıdır. Hiçbir şekilde bedel ödemeyi göze alamazlar. Dolayısıyla direnişi daha ileriye taşımanın olanakları da yoktur. Ve direnişin artık eskisi gibi propaganda gücü de kalmamıştır. Sendikalar ve direnişe öncülük yapan reformist anlayışlar “usta” bir manevrayla direnişi bitirmenin yolunu ararlar. Bu yol, genellikle işçilerle bir dayanışma gecesi düzenlemek olur. Dayanışma biletleri basılır, dayanışma amacıyla sanatçılar çağrılır, biletler satılır ve gece yapılır. Gece biter. Herkes bu dayanışma gecesiyle direniş daha süt boyuta taşınacağını beklerken direniş bitirilir.

Öz İplik İş sendikasından BİRTEK SEN’e geçtikleri için işten atılan Özak işçilerinin direnişleri de böyle oldu. Direnişi bir üst aşamaya taşıyoruz diyerek istanbul’da Özak tekstil’in önünde çadır açtılar. İki hafta kadar Özak’ın önünde çadır açtıktan sonra direnişin 80. gününde Gazeteciler Cemiyeti’nde BİRTEK SEN’in yaptığı basın toplantısıyla bizzat kendileri bitirdiler. İşte Antep’in “en direngen” sendikasının yaptığı da bu kadar. Oysa aynı direnişe destek vermeye gelen Direnişler Meclisi’nden Turan Aktaş 2019 yılından beri direniyordu.

Agrobay Seracılık’tan sendikaya üye oldukları için işten atılan tarım işçilerinin direnişi de ülke çapında yankı yaratan bir direniş olmuştu. 2023 yılının 24 Ağustos’unda Agrobay Seracılık’ta çalışan 39 tarım işçisi Tarım Sen adındaki bir sendikaya üye oldukları için Kod:46 maddesiyle tazminatsız işten atılmıştı. Çoğunluğunu kadınların oluşturduğu işçiler direnişe geçtiler. Yaratıcı, direngen, militan eylemleriyle ülke çapında gündeme oturdular. Bütün reformist partilerden CHP’sine kadar AGROBAY işçilerinin yanında olmayan yoktu.

Agrobay işçilerinin direnişine destek vermeyenin demokratlığı tartışılır durumdaydı. Medyada gündem olmak isteyenler direnen Agrobay kadın işçilerine destek ziyareti yapıyordu. Ancak patron geri adım atmıyordu. Direniş uzadı. Artık direnişçilerin yanında olmak eskisi gibi propaganda malzemesi olmuyordu. Dolayısıyla reformistlerin, oportünistlerin ilgisini de kaybetti. Destekler azaldı. Üye oldukları Tarım Sen, Agrobay Sera işçilerini üye yaptığına pişman oldu. Bu kadınların direniş yapacaklarını, bu kadar direngen olacaklarını hiç beklemiyordu. Onca çabasına rağmen bir türlü direnişi de tasfiye edemiyordu. Çünkü direnişe desteğini hiç çekmeyen Devrimci İşçi Hareketi vardı direnişçilerin yanında.

Sonuçta direnişi tasfiye edemeyen Tarım Sen, kendisi direniş saflarını terk edip kaçtı. Sendikalı oldukları için işten atılan işçiler, sendikaları yanında olmadan direnmeye devam ettiler.

Manisa Soma’da FERNAS maden işçilerinin durumu da direnişin en fazla ses getirdiği bir anda üyesi oldukları sendikaları Bağımsız Maden İş sendikası tarafından direnişin 53. gününde bitirildi.

Polonez İşçileri Sendikaları Tek Gıda İş’e Lanet Okuyorlar

İstanbul Çatalca Hadımköy’de bulunan Polonez fabrikasında Tek Gıda İş’e üye oldukları için işten atılan 146 işçi 172 gündür süren direnişlerini ihbar, kıdem ve sendikal tazminatlarının ödenmesinin kabul edilmesi üzerine 5 Ocak 2025 tarihinde sona erdirildiği Tek Gıda İş tarafından açıklanmıştı.

Tek Gıda İş sendikası işçilere direnişi bitirirken hiç sormuyor bile. Zafer kazandık diyor fakat yapılan anlaşmayı işçilere göstermiyor.

Zafer kazandık diyor 172 gündür direnen 146 işçinin hiç birisi işine geri dönemedi. İşçiler sendikalı olduğu için Polonez patronu işçilere “gerekirse tazminatınızı da öder sizi işten atarım” dedi.

Suçları büyük; işçiler sendikayı bir şey sanıp örgütlenmek istemişler. TÜRK İŞ’e bağlı Tek Gıda İş sendikası “zafer kazandık” diyor; işçilerin ne işleri var ne de üye oldukları sendikaları… En temel hakları olan çalışma hakları da, örgütlenme hakları da gasbedilmiş durumda.

Polonez direnişi bitirilip anlaşma sağlanmasının üzerinden üç ay geçti, direnişteki 146 iş ne tazminatlarını alabildi ne de direniş boyunca geçen altı aylık maaşlarını. İşçilerin almayı bekledikleri direnişte geçen altı ayın maaşlarını da Tek Gıda İş sendikası direniş boyunca yaptığı masrafların karşılığı olarak almış. Polonez işçilerine “zafer kazandık” dediler fakat hem örgütsüz hem işsiz ve hem de açlar.

Ve bugünlerde işten atılma gerekçeleri olan Tek Gıda İş sendikasına karşı eylem örgütleme hazırlıkları içindeler.

Sonuç olarak; işçiler örgütsüz ve örgütlenmek için bir arayış içindeler. “Hiç yoktan iyidir” diyerek bir sendikaya üye oluyorlar. Sendikaya üye oldukları için işten atılıyor, ekmeklerinden oluyorlar. İşlerine, ekmeklerine sahip çıkmak için direnişe geçiyorlar. Birçok bedeller ödeyerek direniyorlar da… Fakat direniş daha üst aşamalara sıçratılarak sonuç almak gerekirken işbirlikçi sarı sendikacılar tarafında ve reformistlere tarafından direnişler tasfiye ediliyorlar.

Polonez direnişinde olduğu gibi “zafer kazandık” dediklerinde bile anlaşma maddelerine uyulmadığı gibi çalışma ve örgütlenme haklarını kaybetmiş oluyorlar.

Çalışma ve Örgütlenme Hakkı En Temel Haklarımızdandır.

İşimize, ekmeğimize, onurumuza, örgütlenme hakkımıza sahip çıkmak için direnmek ve örgütlenmekten başka yol yoktur.

Devrimci İşçi Hareketi Öncülüğünde Yapılan Eminönü Direnişi Tüm İşçilere Örnektir!

“Tazminatını Öderim İşten Atarım” Pervasızlığına Eminönü Direnişiyle Son Verilmiştir!

İş Kanunlarının 13. Maddesi patronlara “biri işçinin ihbar ve kıdem tazminatını ödemek kaydıyla işten çıkartma” hakkı tanımaktadır.

Ancak diğer taraftan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için çalışmak temel bir haktır. Ve kişinin yaşamını sürdürebilmesi için devletler çalışma hakkını güvence altına almak zorundadır. Bir işçiyi işten çıkartmak, onu sokağa atmaktır. Çalışma hakkını gasbetmektir. Aynı zamanda bir işçiyi işten atmak, yaşam hakkını gasbetmektir. Bu yanıyla yasalar, patronlara “tazminatını ödemek koşuluyla işten atma hakkı” verse de bu hak meşru değildir.

15 Mayıs 1995 yılında İstanbul Eminönü belediyesinde ANAP’lı Belediye Başkanı faşist Ahmet Çetinsaya ihbar ve kıdem tazminatlarını ödeyerek 140 işçinin işine son verdi.

İşten atılan Eminönü Belediye işçileri DİSK-Genel İş üyesiydi. DİSK ve Genel İş başkanları o dönem Belediye Başkanı Ahmet Çetinsaya’nın bu pervasızlığına karşı direnmek yerine “13. Madde belimizi kırıyor, ihbar ve kıdem tazminatı ödeniyorsa direnemeyiz” diyerek direnmek isteyen belediye işçilerinin önünde barikat oldu.

Devrimci İşçi Hareketi’nin öncülüğündeki işçiler ise “Çalışma haktır. Tazminat da ödeseniz, işimize, onurumuza, çalışma hakkımıza sahip çıkacağız” diyerek sendika genel merkezlerine rağmen direnişe geçtiler.

Genel İş Genel Merkezi ve DİSK’in tüm engelleme çabalarına rağmen 140 işçinin direnişi gün gün büyüdü. Bütün İstanbul’un ve ülkenin gündemi haline geldi. Direnişin 67. gününde işçiler direnişlerini ÖLÜM ORUCUNA çevirdiler. Direnişin 101., ölüm orucunun 34. gününde direniş zaferle sonuçlandı. Faşist belediye başkanı Ahmet Çetinsaya direniş karşısında diz çöktü.

Ölüm orucu direnişçilerinden Genel İş 7 No’lu Şube Mali Sekreteri Haydar Aslan, zafer sonrasında yaptığı konuşmada şöyle diyordu:  “Eminönü işçisi atıldığı günden bu yana 13. maddeye karşı direndi. Eminönü işçisi haksız yasalara karşı da direndi.

Bugün gerçekten bu kazanım Eminönü işçisinindir. Ancak ben öyle görmüyorum, 13. maddeye karşı elde edilen kazanım Türkiye işçi sınıfınındır.

DÜNE KADAR BAŞTA SENDİKALAR 13. MADDEDEN ATILMALARDA ‘YAPACAK BİR ŞEYİMİZ YOK, ELİMİZ KOLUMUZ YASA KARŞISINDA BAĞLI’ demekteydiler. İşverenler, burjuvazi de bu tavırdan cesaret alıyordu. 13. maddeye karşı bir direniş geleneği de yaratılmadığı için işçi atmaya devam ettiler. Biz

Eminönü işçileri bu olumsuz geleneği yıkmak istedik, işçi kıyımlarının önüne bir set oluşturmak istedik. Sonunda başardık da. Bundan sonra işverenler işçileri eskisi kadar kolay atamayacaklar. Eminönü bir örnek teşkil edecektir.”

Nitekim Eminönü Belediye işçilerinin DİH önderliğindeki dirinişinin zaferinden sonra Bahçelievler Belediye Başkanı yaptığı bir konuşmada, “Ben Ahmet Çetinsaya’nın yaşadıklarını gördükten sonra işçi çıkarmamaya karar verdim” dedi.

Eminönü işçilerinin örneğinde görüldüğü gibi bir direnişin zaferi ya da yenilgisi sadece direnen o işçileri ilgilendirmiyor; bütün işçileri ilgilendirmektedir.

Polonez işçilerinin direnişinin sonucunda çalışan işçiler “Polonez işçileri altı ay direndi de ne oldu? Ne kazandılar? Sendikalı oldukları için işten atıldılar” diyeceklerdir. Halen çalışmakta olan 360 kadar Polonez işçisi ya da bölgedeki diğer işçiler sendika kelimesini ağzına almaktan bile kaçınacaktır.

İşçilerin mücadelesi, direnişin talebi “tazminat alıp işsiz kalmak” olamaz. İşine, ekmeğine, onuruna, çalışma ve örgütlenme hakkında sahip çıkmak olmalıdır.

İŞÇİLER!

Sendikaların işçilere ihaneti ne ilk ne de son olacaktır. Örgütlenmek, hak almak adına sendikalara üye olup büyük bedeller ödüyorsunuz. Sendikalar işçi sınıfının, emekçilerin örgütü olmaktan çıkmış, patronların örgütü, faşist iktidarların demokrasicilik oyununun araçları haline gelmişlerdir. Emekçilerin sırtındaki birer kamburdurlar.

İŞİMİZ, EKMEĞİMİZ, ONURUMUZ,

HAKLARIMIZI ALMAK İÇİN

İŞÇİ MECLİSLERİNDE ÖRGÜTLENELİM.

İŞÇİ MECLİSLERİ,

İŞÇİLERİN KENDİ ÖZ ÖRGÜTLERİDİR.

HAKLARIMIZA ANCAK İŞÇİ MECLİSLERİNDE ÖRGÜTLENEREK SAHİP ÇIKABİLIRIZ

Sosyal ağlarda paylaşın