Emperyalistler ve işbirlikçileri, dünya halklarının ulusal ve sosyal kurtuluş savaşını sürdüren devrimcçileri, yurtseverleri, demokratları, anti-faşistleri susturmak, teslim almak için yüzlerce yıldır HAPİSHANELERİ kullanıyorlar.
Hapishanelerdeki yöntemler, biçimler, yüzlerce yıldır, yüzlerce biçime büründü.
Kaplan kafesleri, bunların bilinen en vahşileriydi.
F Tipleri, S-R-Y tipi hapishaneler, tecritin en koyusunu temsil ediyorlar.
Kaplan Kafesleri’nin bulunduğu yer “dünyadaki cehennem” diye adlandırılır.
Bölge, Poulo Condor adı verilen bir adadır.
Ada, 1861’den 1954’de kadar Fransız sömürge hapishanesi olarak kullanılmıştır.
Yıllar sonra da Amerikan emperyalizmi ve işbirlikçi faşist vietnam yönetimi tarafından Vietkonglu devrimcilere karşı kullanılan bir işkence, zulüm merkezine çevrilmiştir.
“Kaplan Kafesleri’nden Anılar” yazısında okuyacağınız gibi, kafeslerde yaşananları “işkence” kelimesiyle ifade etmek, kesinlikle yetersiz bir ifadedir.
Bu nedenle, “dünyadaki cehennem” yerinde bir adlandırmadır.
1930’da kurulan Vietnam Komünist Partisi önderliğindeki ulusal ve sosyal kurtuluş savaşı, aslında 1954’de zafere ulaştı. Fransız sömürgecileri kovuldu. Ama bu kez ABD işgali gündeme geldi.
Vietnam devrimcileri, ABD’ye karşı dünyanın en etkili direnme savaşlarından birini verdiler.
Öyle ki, Güney Vietnam’daki ABD ordusunun nüfusu 750 bine ulaştı, ama Amerikan ordusu, sayısal gücüne ve teknolojik üstünlüğüne rağmen, Vietnam halkını ve devrimcilerini teslim alamadı.
Kaplan Kafesleri işte bu savaş içinde gündeme geldi.
Amerikan emperyalistlerinin vietnamda “kaybetmemek” için yapmayacakları hiçbir şey yoktu.
Kimyasal silahlar kullandılar. Ormanları, köyleri bombalarla yaktılar. Napalm bombası kullandılar.
İnsanlık tarihinin tutsaklara karşı kullanılmış en vahşi yöntemlerinin kullanılacağı Kaplan kafeslerini kurdular.
Kaplan Kafeslerinde çoğunlukla Vietnam ulusal kurtuluş savaşının önder kadroları, savaşçıları vardı.
Kafesler, çoğunlukla ağaçlardan yapılmış, üstü, yanı tamamen açık kafeslerdi.
Kafeslerin eni boyu 2 metre kadardı.
Herbirinde bir kişi konuluyordu içlerine.
Bazen düşman farklı amaçlarla delirmiş tutukluları, adli suçluları da tutsakların yanına koyuyordu.
Tutsağın hiçbir hakkı hukuku yoktu.
Kafeslerin bir hukuku yoktu zaten.
Ayrı bir tuvalet yoktu. Tutsaklar tuvalet ihtiyacını aynı kafes içinde karşılamak zorundaydı.
Işık yoktu. Yarı çıplaktılar. Yıkanmak diye bir kavram yoktu. Ancak yağmur yağdığında yıkanabilirlerdi.
Gece ve gündüz, sürekli işkence vardı.
Gece ve gündüz, 24 saat irade savaşı vardı.
120 adet kaplan kafesi vardı.
120 savaş alanı.
“Poulo Condor’un yüz yirmi ‘kaplan kafesi’ son derece orjinal bir eziyet aracı idi. Adları, düşmanın bu yırtıcı hayvanlar kadar korkunç kabul ettiği savaşçıları buraya tıkmasından gelmekteydi.
Ama buna rağmen, onları teslim alamadılar.
Onları teslim alamadıkları için, halkı ve partiyi, cepheyi, orduyu teslim alamadılar.
30 Nisan 1975’de devrimci Kuzey Vietnam birliklleri, emperyalizmin işgali altındaki Güney Vietnam’ın başkenti Saygon’a girdiler.
Amerikan işgalci köpekleri,
onların işbirlikçi köpekleri,
Kaplan kafeslerindeki alçak işkenceciler, o gün, kuyruklarını bacaklarının arasına sıkıştırıp kaçtılar.
Yakalananlar, halk ordusu tarafından hak ettikleri cezaya çarptırıldılar.
Kaplan kafeslerinde o güne kadar sağ kalabilmiş bir kaç tutsak, zaferi gördüler.
Zafer, o kafeslerde direnen her tutsağındı.