Paris Direnişçileri Zehra Kurtay ve Veli Yatı, 10 haftadır gasp edilen oturum haklarını geri almak için, Fransız devletinin adaletsizliğine ve hukuksuzluğuna karşı alanda direnmeye devam ediyor.
Paris Direnişçileri 8 Haziran Cuma günü olduğu gibi 9 Haziran Cumartesi günü de Strasbourg Saint-Denis’deki kemerin önünde açılan direniş masalarında adaletsizliğe karşı direnmeye devam edeceklerini vurguladı.
Paris Direnişçileri 9 Haziran Cumartesi günü, 10 Paris’teki Kemerin önünde önlüklerini giyerek, masalarını ve pankartlarını açtılar. Direnişe ilişkin halkı bilgilendirmeye devam eden direnişçiler Fransız devletinin adaletsizliğine değinerek, devrimcilere ve bu sisteme karşı olan herkese yönelik baskılara değindi. Fransa’da sendikalara, öğrencilere, Sarı Yeleklilere yani hak isteyen halka yönelik devletin zulmüne değinerek, bu adaletsizliğe karşı direndiklerini vurguladılar.
Paris’te Zehra Kurtay ve Veli Yatı’nın oturum hakları için başlattıkları direnişleri 30 Mart tarihinden bu yana devam ediyor. On haftadır demokrasinin beşiği olarak bilenen Fransa’da devrimcilere, göçmenlere, kâğıtsızlara veya yabancılara yönelik baskılar yeni değildir elbette ki!
Ancak bu baskılar veya keyfi uygulamaların her geçen gün arttığı Sarı Yeleklilerin eylemine yapılan müdahalelerde de açıkça belli olan uygulamalarda, devletin polise verdiği sınırsız yetkilerin yansıması görülmektedir.
Düşünün ki Fransa devletine ülke genelindeki sendikalar, demokratik kitle örgütleri, uluslararası kurumlar ve kuruluşlardan tepkiler yağmakta olmasına rağmen, Fransız devlet yetkilileri tek tek açıklamalarda bulunarak, ‘ülkede polis şiddetinin olmadığını, yaşanan olayların münferit olduğunu ve söz konusu olaylarla ilgili soruşturmalar açıldığını ve bu soruşturmaların devam ettiğini’ duyurmaktadır!
Ancak devletin bu açıklamaları sürerken de Fransa genelinde 2019’un başından bu yana 24 polis intihar ederek yaşamını son verdiği kayıtlara geçmiştir. Fransa tarihine baktığımızda, polisler açısından “kara yıl” olarak tarihe geçmiş olan 1996 yılında da 70 polis intihar ederek yaşamını yitirmişti. Günümüzde yani Macron hükümeti döneminde ise sadece üç buçuk ay gibi kısa bir süre içerisinde 24 polis intihar ederek yaşamını yitirdi. Bunun tek nedeni ise hükümetin kendi çıkarlarını koruması ve emperyalizmin istediği politikaları uygulayabilmesi için verdiği yetkileri sınırlarının üst seviyeye çıkarttığı polis eliyle halka yönelik uygulanan şiddettir.
Tabii ki tek neden bu değildir! Ayrıca; Fransa’da ülke genelinde her geçen gün yükselen faşist örgütlenmelerin polis teşkilatı içerisinde de açık olarak örgütlenerek hızla büyümesi ve kendisini göstermesi de etkilidir.
Elbette ki polisin halka yönelik bu denli şiddet uygulaması için hiç bir şey gerekçe olamaz diye düşünülürse de, uygulamaların sonuçlarına baktığımızda İçişleri Bakanlığı tarafından verilen 13 Mayıs tarihli bilgiye göre, Sarı Yelekliler eyleminin başladığı 17 Kasım 2018’den bu yana 2448 kişinin polis şiddetiyle yaralandığı gerçeği resmi kayıtlarla karşımızdadır.
Devlet sekreteri Laurent Nunez 2 Haziran günü yaptığı açıklama ile bugüne kadar Sarı Yeleklilere yönelik uygulanan şiddet ile ilgili, “Bir el koptu diye, bir kaç göz çıktı diye yasadışı eylemleri görmezden gelemeyiz” demiş ve böylelikle de bu şiddet uygulamalarındaki tek nedenlerinin kendi iktidarını korumaktan başka bir şey olmadığını bir kez daha kendi söylemleriyle gözler önüne sermiştir.
Direnen Sarı Yeleklilere, sendikalara, demokratik kitle örgütlerine, kurum ve kuruluşlara yönelik polis şiddeti, hapis cezaları, para cezaları, hukuki uygulamalar ile halk tamamen susturulmaya çalışılmaktadır. Ülkenin uluslar arası ilişkilerini de idare etmeye, dengede tutmaya çalışan Fransız devleti; pazarlarını genişletmek ve çıkarlarını korumak için Türkiye ve diğer devletlerle girdiği pazarlıklarla ülkesine sığınan devrimcilere karşı uygulamaları yürürlüğe koymakta ve devrimcilerin oturum haklarını gasp ederek bu konuda nasıl bir yol izleyeceğini açıkça göstermektedir.
Aslında bu durum yeni değildir!
Emperyalizm, kendi çıkarları söz konusu olduğunda her tür yola başvurmaktadır. Bunun için ne hukuk, ne adalet, ne de kendi yasalarını engel görür. Günümüzde Zehra Kurtay ve Veli Yatı’ya yaptığı gibi kendi yasalarını çiğneyerek ve hiç bir hukuksal dayanağa gerek görmeyerek fütursuzca hak ihlalleri yapmaktan çekinmez. Bu uygulamalar yani kanunsuzluklar, hukuksuzluklar; uluslararası anlaşmalara ve Fransa devletinin kendi yasalarına aykırı bir durumdur. Ancak Fransa devleti kendi ülkesinde, kendi bilgisi dâhilindeki terör eylemlerinin ardından yaptığı yasa değişikliliklerini yine kendi çıkarları için yürürlüğe koymaktadır. Bu yürürlüğe koyduğu yasalara sığınarak da her türlü hakkı kendinde görmektedir. Yapılan bu uygulamalar sonucunda ise gerek Zehra Kurtay gerek Veli Yatı veya binlerce göçmenin, siyası sığınmacının temel hakları ve özgürlükleri kısıtlanmaktadır. Sosyal ve sağlık hakları ile seyahat etme özgürlükleri de ellerinden alınmakta ve dolayısı ile insanlar haksız yere tecride mecbur edilmektedir.