24 Şubat 2022 tarihinde Rusya Ukrayna’ya büyük bir askeri operasyon başlattı. Emperyalist medya bunu “Putin diktatörünün emperyal hayalleri ve Ukrayna’nın işgali” olarak yansıttı. Emperyalist propaganda Dünya Sol, Sosyalist örgüt ve partileri üzerinde de etkili olmaktadır… Bu sözde sol, sosyalist kesim esasında sınıfsal bakış açısını yitirmiş, tamamen emperyalizmin yörüngesine girmiş soldur.
Bununla birlikte sol, emperyalist propagandanın Halk kitleleri üzerinde kısa vadede de olsa etkili olmasını sağlamaktadır. Emperyalizmin “solu solla vurma” politikasının aracı olmuşlardır.
Fakat savaş gerçeği çok yalın ve sadedir. Nasıl ki savaş; “politikanın farklı araçlarla sürdürülmesidir” emperyalist propagandanın da ömrü bir yere kadardır. Savaş gerçeği kendini dayatır; yalan ve demagojiden oluşan emperyalist propaganda, kendini vuran silaha dönüşür. Çünkü savaş yalan ve demagojilerle sürmez. Savaşta ölenler vardır. Savaşın yarattığı yıkımlar vardır. Bir süre sonra emperyalist propaganda gerçeklerin üstünü örtmeye yetmez, savaşın nedenleri sorgulanmaya başlanır.
Ki, Ukrayna savaşında dünya medyasının yüzde 95’ini denetiminde tutan ABD emperyalizminin propagandası hızla barutunu tüketmiştir. ABD 2001’de Afganistan’ı, “dünyayı terörizmden kurtaran kahraman” edalarıyla işgal etmişti.
2003’te Irak’ı “Saddam diktatöründen kurtarmak ve kimyasal silahlardan arındırmak” için işgal etti.
2011’de Orta Doğu’dan Afrika’ya bütün bölgede “Arap Baharı” diyerek halkların baskıcı, işbirlikçi diktatör yöneticilere, açlık ve sefalete, isyanına destek verip diktatörleri devirerek bölgeye demokrasi götüreceklerdi.
Libya, Yemen, Suriye halklarının direnişi ABD-AB emperyalistleri ve işbirlikçi iktidarların bütün politikalarını, yalan ve demagojilerini çöpe çevirdi.
Rusya, Ukrayna Savaşı’nda ise emperyalist propagandanın etkisi çok daha kısa sürdü. Savaşın başında emperyalist propagandaya göre, “Rusya emperyal emelleri doğrultusunda Ukrayna’yı işgal etmişti. Putin eşittir Hitler”di. “ABD ve AB savaşa karşı barışın savunucusuydu. Ukrayna’nın bağımsızlığını savunan ve Ukrayna halkının koruyucusu”ydu. İşbirlikçi Ukrayna Başkanı Vollodimir Aleksandroviç Zelenski, adeta bir direniş kahramanı, emperyalizmin beslemesi Neo-Nazi artıkları ise direnen halk oldu. Adeta direniş destanları yazdılar.
Ancak ne işbirlikçilerden direniş lideri ne de Neo Nazi artıklarından direnişçi halk kahramanları yaratamazlar. Emperyalistler de sadece medya güçleri ve yalan propagandayla gerçeklerin üstünü örtemezler.
Emperyalizm sömürüdür, işgaldir, katliamdır. Çok geçmeden bu savaşın esas olarak Rusya ile Ukrayna arasında olmadığı, Rusya ile ABD-AB emperyalistleri arasında olduğu açığa çıktı. ABD’nin başını çektiği emperyalistler Ukrayna’yı bu savaşta Rusya’ya karşı maşa olarak kullanmaktadır. Ukrayna halkı ise işbirlikçi Zelenski iktidarı tarafından ABD-AB emperyalistlerinin politikalarının kurbanı yapılmaktadır. ABD doları, Avrupa eurosu ve Ukraynalı kanıyla savaş sürüyor.
Rusya’nın Ukrayna operasyonuyla birlikte ABD-AB emperyalistleri çok büyük bir fırsat yakalamış gibi -hem de işgal karşıtlığı adı altında- yüz yıllık kinlerini kustular. Dünyaca ünlü Rus romanlarından klasiklerine, yazarlarından, müzisyenlerine… sporcularına varana kadar yasak koydular. Irkçılığı o denli tırmandırdılar ki, marketlerdeki Rus ürünlerinden Rus kedilerine kadar ambargo uyguladılar. Bütün bu yasak ve ambargolar “Rusya’ya karşı bir tepki ve Ukrayna halkına destek” olarak yansıttılar.
Emperyalistler basın özgürlüğünü dillerinden düşürmezler; ancak ne hikmetse Rus medyasına dünyanın her yerinde yasak koydular. Savaşla ilgili tüm gelişmelerin sadece emperyalistlerin gösterdiği pencereden görülmesi istendi. Öyle de gördüler.
Rusya’nın Ukrayna operasyonu başlamadan bir gün önce Grup Yorum’un Rusya’da yaptığı konser; “Grup Yorum’dan işgalci, diktatör, faşist Putin’e destek” şeklinde haber yapıldı. Ve bir linç kampanyası başlatıldı. “Bunlar diktatör sevici, Esat’ı da desteklemişlerdi” diyen reformist, oportünist ve Kürt milliyetçileri de yattıkları pusudan çıkıp AKP faşizminin linç güruhuyla birleştiler.
CIA, MİT kaynaklı propagandalarla Grup Yorum linç edilmek istendi.
Yukarıda bahsettiğimiz emperyalizmin yörüngesindeki sözde sol, sosyalistler emperyalistlerle ve faşist AKP iktidarıyla aynı kulvarda buluşuverdi. Rusya’nın Ukrayna operasyonu ABD-AB emperyalizminin yönlendirdiği doğrultuda değil, kendi stratejik hedefleri doğrultusunda, kendi gerçekliği içerisinde ilerliyor.
Savaş, Rusya-Ukrayna Savaşı Değil
Rusya, ABD-AB Emperyalistleri Arasındaki Savaştır!
Kitabımızın birçok yerinde ABD-AB emperyalistlerinin, asıl hedeflerinin 17 milyon 400 bin km² yüz ölçümü ve zengin doğal kaynaklarıyla Rusya olduğunu yazmıştık.
Suriye direnişiyle ABD’nin BOP planının çöktüğünü, imparatorluğunun yıkıldığını, Dünya hakimiyetini kaybettiğini de belirtmiştik.
2021 yılına gelindiğinde ABD emperyalizmi artık dünyanın hiçbir yerinde tek başına hakimiyet kurabilecek güce sahip değildir. 2000’lerin başında açıkladığı imparatorluk düzenini hiçbir yerde kuramamıştır.
Diğer taraftan Çin ekonomik olarak Rusya askeri ve siyasi olarak ABD, AB emperyalistleri karşısında gücünü arttırmaktadır.
Onun içindir ki, 2021 yılının başında iktidara gelen ABD Başkanı Joe Biden “Geçici Ulusal Güvenlik Strateji Kılavuzu”nda Çin ve Rusya’yı “büyük düşman” olarak tanımladı.
“Düşman güç” diyerek Rusya’yı doğrudan hedeflerine koydu. Yine aynı politikalarla “öncelikli tehdit” diyerek Çin’i de kuşatmaya alan politikaları devreye soktu.
Ukrayna’yı incelediğimiz bölümde yazmıştık; Ukrayna çok farklı halkların yaşadığı bir ülke. Ve Ukrayna nüfusunun yüzde yirmiye yakını Rus halkından oluşuyor. Ukrayna’nın doğusunda yani Rusya’ya sınır komşusu olan bölgelerde bu oran yüzde doksanları buluyor. Bunun tersi Ukrayna’nın batı bölgesi ise, emperyalistlerin rahatlıkla kışkırtıp kullanabileceği Alman, Macar, Moldow, Polonyalı gibi etnik bir yapıya sahip.
Ki, Ukrayna’nın bu etnik yapısı 1. Paylaşım Savaşında da 2. Paylaşım Savaşında da Alman emperyalizmi tarafından kullanılmış ve bu işbirlikçilere dayanarak Alman emperyalizmi Ukrayna’yı işgal etmiştir.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra da emperyalistler, Ukrayna’yı Bolşevik Devrimini yıkmak için dört yıl boyunca kullandılar.
Yine 2. Paylaşım Savaşında Hitler faşizmiyle işbirliği yapan Batı Ukraynalılar Sovyetler Birliği’ne karşı savaştırıldı.
1990’ların başındaki karşı-devrimler sürecinde de Ukrayna yönetimi emperyalistlerin kullandığı ülkelerin başında gelmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasına karşı yapılan referandumda halkın yüzde 71,8’i Sovyetler Birliği’nin dağılmasına karşı oy kullandığı halde referandum sonuçları işbirlikçi yöneticiler tarafından tanınmadı.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nden ilk ayrılan cumhuriyetlerden birisi de Ukrayna oldu.
1990’ların başından itibaren dağılan bütün SSCB Ülkeleri ABD, AB emperyalistlerinin leş kargaları gibi üşüştüğü ülkeler oldu.
1990’lı yıllar yine Gorbaçov, Yeltsin gibi karşı devrimci revizyonist işbirlikçi yöneticiler aracılığıyla dağılan sosyalist ülkelerin emperyalist sisteme entegre edilmesi süreciydi.
Emperyalistler bir taraftan da sınıf savaşlarının sona erdiğini, dünyaya barış, demokrasi getireceklerini, tek kutuplu yeni bir dünya düzeninin kurulduğunu vaaz ediyorlardı.
ABD ile Rusya arasında karşılıklı silahsızlanma anlaşmaları yapıldı.
Bu anlaşmalardan birisi de 27 Mayıs 1997 Tarihinde yapılan NATO’nun dağılan sosyalist ülkelere doğru genişlemesini engelleyen anlaşma idi.
Sputnik’in haberine göre Rusya Federasyonu’nun ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne Üye Ülkelerin “Güvenliğinin Sağlanmasına Yönelik Önlemlere İlişkin” 9 maddelik anlaşmanın bazı maddelerini aktarıyoruz:
Madde 1: Taraflar, birbirleriyle ilişkilerinde işbirliği, eşit ve bölünmez güvenlik ilkelerini esas alır. Güvenliklerini bireysel olarak, uluslararası bir örgüt, askeri ittifak veya koalisyon kapsamında başkalarının güvenliğine zarar vererek güçlendirmez.
Taraflar, birbirleriyle ilişkilerinde tüm uluslararası anlaşmazlıkları barışçıl bir şekilde çözmeyi ve ayrıca Birleşmiş Milletler’in amaçlarıyla bağdaşmayan her türlü güç kullanımından veya güç kullanma tehdidinden kaçınmayı taahhüt eder.
Taraflar, diğer tarafların ulusal güvenliği için tehdit oluşturabilecek veya tehdit olarak değerlendirilebilecek koşul veya durumları yaratmamayı taahhüt eder.
Taraflar, askeri planlamada ve tatbikatlar sırasında olası tehlikeli durumlara ilişkin riskleri azaltmak için, karasuları dışındaki denizlerde ve üzerlerindeki hava sahasında meydana gelen olayların önlenmesine ilişkin hükümetler arası anlaşmalarda ve ayrıca tehlikeli askeri faaliyetlerin önlenmesine ilişkin hükümetler arası anlaşmalarda yer alan yükümlülükler de dahil olmak üzere uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklere bağlı kalarak itidalli davranacaktır.
Madde 2: Taraflar, ihtilafları çözmek ve sorunlu durumları düzeltmek, çözmek için Rusya-NATO Konseyi de dahil ikili ve çok taraflı temelde acil istişare mekanizmalarını kullanır. Taraflar, düzenli ve gönüllülük esasına dayalı olarak, modern güvenlik tehditlerine ve meydan okumalarına ilişkin görüş alışverişinde bulunur, askeri tatbikatlar ve manevralar, askeri doktrinin ana hükümleri hakkında karşılıklı olarak bilgi sağlar. Askeri faaliyetlerin şeffaflığını ve öngörülebilirliğini sağlamak amacıyla mevcut tüm güven artırıcı mekanizmaları ve araçları kullanır. Acil durumlarda taraflar arasında iletişim kurulması için ‘acil’ telefon hatları temin edilir.
Madde 3: Taraflar birbirlerini rakip olarak görmediklerini teyit eder. Taraflar, açık denizlerde ve onlar üzerindeki hava sahasında (öncelikle Baltık Denizi ve Karadeniz bölgesinde) olayları önleme mekanizmalarını geliştirmek için diyalog kurar ve etkileşimde bulunur.
Madde 4: Rusya Federasyonu ve 27 Mayıs 1997 itibarıyla Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün üye devletleri olan tüm taraflar, 27 Mayıs 1997 itibarıyla bölgede konuşlandırılan kuvvetlere ek olarak, diğer Avrupa devletlerinin hiçbirinin toprağına kendi silahlı kuvvetlerini ve silahlarını konuşlandırmaz. İstisnai durumlarda, bir veya birkaç tarafın güvenlik tehdidinin ortadan kaldırılmasının gerektiği durumlar ortaya çıktığında, bu tür konuşlandırmalar tüm tarafların rızasıyla gerçekleştirilebilir.
Madde 5: Taraflar, diğer tarafların topraklarındaki hedefleri vurabilecekleri bölgelere kara bazlı orta ve kısa menzilli füzelerin konuşlandırılmasını reddeder.
Madde 6: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi olan taraflar, Ukrayna ve diğer devletlerin katılımı da dahil NATO’nun daha fazla genişlemesini engelleyen yükümlülükleri kabul eder.
Madde 7: Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi olan taraflar, Ukrayna’nın yanı sıra Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya’daki diğer ülkelerin topraklarında askeri faaliyet yürütmeyi reddeder. Rusya Federasyonu ve Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi olan taraflar, kazalar yaşanmasını önlemek için, Rusya Federasyonu’nun ve onunla askeri ittifak içinde olan ülkelerin, ayrıca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi olan tarafların sınır çizgisinden itibaren her iki istikamette, genişliği ve yapısı üzerinde mutabık kalınan bir şeritte tugay seviyesinin üzerinde askeri tatbikatlar ve diğer askeri faaliyetler gerçekleştirmez.
Madde 8: İşbu Anlaşma, BM Güvenlik Konseyi’nin uluslararası barış ve güvenliğin korunmasına ilişkin temel sorumluluğunun yanı sıra Tarafların BM Şartı’ndan doğan hak ve yükümlülüklerini etkilemez.
27 Mayıs 1997 anlaşmasının maddeleri çok açık. ABD-AB emperyalistleri bu anlaşmaya hiç uymamıştır.
Anlaşmanın 5.maddesinde “taraflar diğer tarafların topraklarındaki hedefleri vurabilecekleri bölgelere kara bazlı, ortak kısa menzilli füzelerin konuşlandırılmasını reddeder” diyor.
6.Maddesinde “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü üyesi olan taraflar, Ukrayna ve diğer devletlerin katılımı da dahil NATO’nun daha fazla genişlemesini engelleyen yükümlülükleri kabul eder” deniliyor.
Peki pratik nasıl gelişmiştir?
Rusya Federasyonu’yla 1997 Anlaşması yapıldığında NATO’nun 14 üyesi vardı. 2000’lerden itibaren ABD ve AB emperyalistleri bu anlaşmayı yok sayarak, dağılan sosyalist ülkeleri birer birer NATO’ya üye yaparak Rusya’yı kuşatacak şekilde genişletti. Bugün 30 üyeli bir NATO var. ABD, AB emperyalistlerinin NATO’yu genişleterek Rusya’yı kuşatma saldırısı devam ediyor. Ukrayna, Gürcistan, Moldova, Bosna, İsveç ve Finlandiya’yı da NATO üyesi yaparak NATO’nun üye sayısını 36’ya çıkmaya çalışıyorlar. Bu devletlerin hepsi de ya Rusya’nın karadan ve denizden sınır komşuları ya da orta kısa menzilli füzelerle Rusya’yı vurabilecekleri mesafedeki ülkelerdir. ABD, AB emperyalistleri bu ülkeleri NATO silahlarıyla, üstleriyle doldurdu. Rusya’ya karşı sürekli askeri tatbikatlar yapmaktadır.
Ukrayna ise henüz NATO üyesi değil ama iş birlikçi yöneticileri aracılığıyla Rusya’ya karşı adeta bir cephe ülkesine dönüştürülmüştür. Rusya’yı Kuşatarak Boğma Stratejisi
Joe Biden’ın başkan seçilip Rusya’yı “büyük düşman” ilan etmesinden itibaren ABD belli bir strateji doğrultusunda Rusya’yı kuşatmaya alarak doğrudan hedefe koydu.
Bu stratejisi şöyle; Baltık bölgesinden (Polonya, Litvanya, Letonya, Estonya, Finlandiya) başlayıp Doğu Avrupa’ya inen, Batı Karadeniz ülkelerini kapsayarak Karadeniz hattı boyunca Gürcistan’a ve oradan Kazakistan’a kadar bütün Orta Asya ülkelerinde işbirlikçi iktidarlar yaratarak Rusya’yı kuşatmak.
ABD bu amaçla 2005’ten itibaren Doğu Avrupa ülkelerini ve Batı Karadeniz ülkelerini NATO üyesi yaptı. Ukrayna ve Gürcistan’ı NATO üyesi yapabilmek için fırsat kuruluyor. Bu amaçla ABD, Belarus’tan Gürcistan’a, Ermenistan’dan, Kazakistan’a kadar STÖ’leriyle, komplolarla, suikast girişimleriyle, darbeler tezgahlayarak işbirlikçi iktidarlar yaratmaya çalışıyor.
Belarus’ta 2020 yılında darbe girişiminde bulundular ancak başaramadılar.
2021’de devlet başkanı Aleksandr Lukaşenko bir suikastle yok edilmek istendi, başaramadılar.
Yine 2022’nin başında Kazakistan’da halkın memnuniyetsizliği kullanılarak mevcut yönetim yıkılmak istendi. Rusya’nın müdahalesi sonucu oradan da sonuç alamadılar.
ABD, benzer şekilde Çin’i de kuşatmak istiyor. Hindistan’dan Japonya’ya kadar Çin’i sınır komşusu ülkelerle boğmaya çalışıyor.
Bu amaçla ABD Hindistan, Japonya ve Avustralya ile QUAD (Dörtlü Güvenlik Diyaloğu), İngiltere ve Avusturya ile AUKUS (Üçlü Güvenlik Paktı) adında askeri birlikler kuruyor.
Japonya ve Güney Kore’deki üstlerinde Çin’e karşı on binlerce asker bulunduruyor. Avustralya’yı nükleer üssü haline getirdi.
Ukrayna ABD’nin Rusya’ya karşı ileri karakoludur
Bin dokuz yüz doksanların başında iki binlere kadar ABD AB emperyalistleri SSCB’den dağılan ülkeleri pervasızca yağmaladılar. Karşı devrimlerle bu ülkeler öyle ideolojik bombardıman altında kaldılar ki, hiçbirinin de bu yağmaya karşı çıkabilecek güçleri yoktu. IMF ve Dünya Bankası kredileriyle boğazlarına kadar borç batağına batırıldılar.
Rusya, Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte ekonomik olarak kısmen toparlanmaya başladı. Ve adım adım IMF ve Dünya Bankasıyla olan bağımlılığını kopardı.
Rusya, ABD-AB emperyalistleriyle bağımlılık ilişkilerini keserken SSCB’den ayrılan bağımsız devletler topluluğu ülkeleriyle de ekonomik, siyasi ve askeri ilişkilerini geliştirmeye başladı. Ukrayna’da bu çerçevede Rusya ile ilişkilerini geliştiren ülkelerden birisiydi. Emperyalistlerin “turuncu devrim” dedikleri 21 Kasım 2004’teki müdahalelerinin amacı da Ukrayna’nın Rusya ile ekonomik, siyasi, askeri ilişkileri geliştirmesidir.
21 Kasım 2004 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ABD-AB emperyalistlerinin adamı olan Viktor Yuşçenko ile Rus kökenli Ukraynalılardan Victor Yanıkoviç aday oldu. Seçim sonuçlarında emperyalizm yanlısı Yuçenko, % 46,96 oy alırken Rus kökenli Yanıkoviç % 49.42 oy alarak seçimleri kazandı. Ancak emperyalistler STÖ’leri aracılığıyla Rus kökenli Ukraynalıların ağırlıkta yaşadığı Donetks ve Loganks bölgelerinde “seçime hile karıştırıldı” diyerek Kiev’de protesto eylemleri örgütlediler.
“Turuncu devrim” dedikleri bu protestolarla seçim sonuçlarını iptal ettirdiler. 26 Aralık 2004 tarihinde seçimler tekrarlandı. 10 Ocak 2005’te Ukrayna Merkez Seçim Komisyonu tarafından seçimleri Emperyalistlerin adamı olan Victor Yuşçenko’nun kazandığı açıklandı.
2010 yılına kadar ABD, AB yanlısı Yuşçenko, devlet başkanlığı yaptı.
2010 yılında yapılan başkanlık seçimlerinde Viktor Yanıkoviç tekrar aday oldu ve Julia Timeşenko’ya karşı oyların çoğunu alarak Cumhurbaşkanı seçildi. Seçim uluslararası gözlemciler tarafından “özgür ve adil” olarak değerlendirildi. ABD, AB yanlısı yöneticiler boylarına kadar hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet batağına battıkları için hile ve benzeri söylemler halk tarafından karşılık bulamadı.
Yanukoviç Cumhurbaşkanı seçildikten sonra önceki dönemde beklemede olan “AB Ortaklık Anlaşması”nı reddetti. Onun yerine bir Rus Kredi Kurtarma Paketini ve Rusya ile daha yakın ekonomik siyasi askeri ilişkileri geliştirmeyi tercih etti.
Yanıkoviç’in bu politikaları üzerine ABD-AB emperyalistleri harekete geçti. Ve 2004 yılında olduğu gibi iş birlikçileri, STÖ’leri ve faşist çeteleri aracılığıyla ayaklanmalar başlattı. ABD-AB emperyalistlerinin politikalarını reddeden meşru yönetime karşı, doğrudan emperyalistlerin desteklediği Neo-Nazi faşist çeteleri tarafından silahlı saldırılar başladı. Bu saldırılarda onlarca kişi yaşamını yitirdi. Ve iç savaş yaşandı.
21 Şubat 2014’te Cumhurbaşkanı Yanıkoviç’in aracı çeteler tarafından tarandı.
Sonuç olarak Viktor Yanıkoviç ABD-AB darbesiyle iktidardan indirildi. Yerini emperyalizmin kuklası yeni yöneticiler getirildi.
ABD’nin Ukrayna’ya bu müdahalesi aynı zamanda Rusya’nın Suriye’de Esad iktidarına verdiği desteğe karşı da bir saldırıydı. ABD açıkça Rusya’ya sen Suriye’de karşıma çıkarsan, ben de savaşı Ukrayna’da burnunun dibine taşırım dedi. Ancak Rusya, Ukrayna’da da ABD-AB müdahalesine seyirci kalmadı ve iç savaşa doğrudan müdahale etti.
18 Mart 2014’te ağırlıkta Rus kökenli nüfusun yaşadığı Ukrayna’ya bağlı Kırım Yarımadası’nı ilhak etti. O tarihten sonra Kırım Yarımadası’nda Kırım Cumhuriyeti ve Sivastopol Federal Şehri olmak üzere iki federal birim oluşturuldu.
Kırım’ın Rusya’ya Katılım Referandumu
16 Mart 2014 tarihinde Kırım’da Rusya’ya katılım referandumu yapıldı. Referanduma katılım % 83 oranında gerçekleşti. Referandum sonuçları Kırım’da yüzde 96.77, Sivastopol’da ise yüzde 95.6 oranında Rusya’ya bağlanmak yönünde oy kullanıldı. Bunun üzerine ABD Başkanı Obama 11 Ukraynalı ve Rus yetkiliye yaptırım kararı uyguladı. Ayrıca Rusya’nın G-8 üyeliği askıya alındı.
30 Mart 2014’te Kırım Rus rublesini resmi para birimi olarak ilan etti ve Rus saat dilimine geçtiğini açıkladı.
Rusya Devlet Başkanı Putin de bir kararnameyle Kırım Cumhuriyeti’ni egemen ve bağımsız bir devlet olarak tanıdı. Kırım ve Sivastopol’un Federal birim olarak Rusya’ya katılımını onayladı.
ABD, AB emperyalistleri, Ukrayna aracılığıyla Rusya’yı sıkıştırayım derken Kırım Yarımadası’nı ve Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Lugansk bölgelerini de kaybetti.
Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri
Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanikoviç’in ABD-AB darbesiyle devrilmesinden sonra 25 Mayıs 2014’te yapılmak üzere erken seçim kararı alındı.
Ancak geçici olarak iktidarı devralan Amerikancı hükümet Rus nüfusun yoğun olarak yaşadığı doğu bölgelerine seçimsiz gayrimeşru valiler atadı. Bu durum Doğu bölgelerinde halkın ayaklanmasına neden oldu.
Ayaklanma giderek büyüdü ve halk 6 Nisan 2014 Domex Valiliği’ni basarak binayı ele geçirdi.
7 Nisan’da Donetsk Halk Cumhuriyeti Egemenlik Deklarasyonunu bağımsızlık ilanını kabul eden Halk Konseyi kuruldu.
11 Mayıs 2014’te bağımsızlık referandumu yapıldı ve bağımsızlık halk tarafından onaylandı.
12 Mayıs 2014 resmen bağımsızlığını ilan etti ve 21 Şubat 2022’de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin hem Lugansk hem de Donetsk Halk Cumhuriyetlilerinin bağımsızlığını resmen tanıdı.
Donetsk Halk Cumhuriyeti’nin yaşadığı sürecin aynısını Lugansk Halk Cumhuriyeti de yaşadı.
24 Mayıs 2014’te Donetsk Halk Cumhuriyeti ile Novorasia Federal Devleti adında bir konfederasyon oluşturmuşlardı. Ancak 1 Ocak 2015’te bu konfederasyonu feshettiler.
Donetks ve Logansk, bağımsızlığını ilan ettikten sonra emperyalizm destekli Neo Nazi çetelerinin ve Ukrayna ordusunun bu bölgelerde doğrudan halkı hedef alarak yaptığı roketli, füzeli saldırıları hiç durmadı. 2014 yılından, Rusya’nın Ukrayna operasyonunun başladığı 24 Şubat 2022 tarihine kadar toplam 14 bin civarında halktan insan katledildi.
Minsk Protokolü
Donetsk ve Lugansk, bağımsızlığını ilan ettikten sonra Ukrayna ordusu ve Neo Nazi çetelerinin saldırısı hiç durmadı. Rusya’da Donetks ve Lugansk güçlerine açıktan destek vermeye başladı. Çatışmaların durdurulması için 5 Eylül 2014 tarihinde Belarus’un başkenti Minsk’de Ukrayna, Rusya Federasyonu Donetsk Halk Cumhuriyeti, Lugansk Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) temsilcileri tarafından Minsk Anlaşması imzalandı. Ancak yapılan protokol ile Donbas’taki savaş durdurulamadı. 12 Şubat 2015’te Minsk 2 protokolü yapıldı. ABD’nin sürekli kışkırttığı Ukrayna yönetimi Minsk 2 protokolüne de uymadı ve Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyeti halkının üzerine sürekli füzeler fırlattı. Ve 24 Şubat 2022’deki Rusya’nın müdahalesine kadar 14 bin kişi yaşamını yitirdi.
13 maddeden oluşan protokolünün bazı maddeleri şöyle:
1-Ukrayna’nın doğusunda güvenli bölge oluşturulması amacıyla iki taraf arasında 50 km. genişliğindeki bölgeden ağır silahların çıkartılması Buna göre 100 milimetre kalibreden büyük silahların 50 km, taşınabilir roket sistemlerinin 70 km, taktik füze sistemlerinin ise 140 km. mesafeden, ateşkes yürürlüğe girdikten sonra iki hafta içinde geri çekilmesi.
Ukrayna bu maddeye hiç uymadı. Aksine ek olarak insansız hava araçlarıyla saldırılarını sürdürdü.
Bir başka madde ise AGİT’in tarafların ateşkes şartlarını ve ağır silahların geri çekilmesini gözetlemesi ve rapor etmesiydi.
Ukrayna ordusunun ve Neo Nazi çetelerinin, paralı askerlerin saldırıları hiç durmamasına rağmen AGİT bu konuda üzerine düşen görevi hiç yerine getirmedi. Protokolün yürürlüğe girmesinden otuz gün içinde Ukrayna Meclisi Donetsk ve Lugansk’a “Özel Statü Veren Kanun” çıkartması gerekirken bunu hiç yapmadı.
Donetsk ve Lugansk’ın bağımsızlığı için savaşan gruplara af çıkartan kanun çıkartılması gerekirken bu da yapılmadı.
Özet olarak Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetleri ve Rusya’nın 2015 yılından beri ısrarla Minsk 2 protokolüne uyulması çağrıları hiç dikkate alınmadı. Bu konuda protokole imza atan AGİT’te sorumluluğunu yerine getirmedi. Tam tersine başta ABD olmak üzere AB emperyalistleri Ukrayna’yı bir maşa gibi Rusya’ya karşı kullandılar.
Ukrayna ordusu ABD, AB ordusu tarafından eğitildi, donatıldı. NATO’ya üye yapılmak istendi ve daha üye yapılmadan Rusya’ya karşı NATO silahlarıyla dolduruldu.
Şunu özetle belirtmek istiyoruz; Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan sorunların hiçbirisinin temelinde Rusya ve Ukrayna yoktur. Sorunların temelinde ABD emperyalizmi vardır. AB emperyalistleri de kendi çıkarlarına olup olmamasına bakmaksızın ABD politikalarına yedeklenmektedir.
Rusya-Ukrayna Savaşı;
ABD Hegemonyasının Sonudur!
ABD, 2000’lerin başında 2020’lere kadar Irak, Afganistan ve bütün olarak saplandığı Orta Doğu bataklığından çıkamadı. Irak, Afganistan, Yemen, Libya, Suriye Direnişleri, ABD’nin BOP’unu işlemez hale getirdi. ABD öncülüğündeki emperyalist kamp, direnişler karşısında dünyadaki “tek belirleyen güç” olma özelliğini yitirmeye başladı. Buna karşılık Suriye’de doğrudan ABD’nin karşısında, Esad iktidarının yanında yer alan Rusya, askeri ve siyasi etki alanını artırmaya başladı. ABD emperyalizminin karşısında Rusya öncülüğünde İran, Çin, Kore Demokratik Cumhuriyeti gibi yeni askeri siyasi güçler, ittifaklar her geçen gün kendini daha fazla hissettiriyor. ABD, Rusya’yı sınır komşusu devletlerle kuşatıp yutmaya çalışırken, Rusya bu ülkelerle askeri, siyasi ve ekonomik anlaşmalar birlikler kurarak ABD’nin bölgedeki hakimiyetini minimum düzeye indirdi. Ukrayna ABD’nin Rusya’ya karşı kullanmak için elindeki en kullanışlı araçtı.
2014’ten itibaren ABD yönünü, Orta Doğu’dan Ukrayna üzerinden doğrudan Rusya’ya çevirdi.
2014’te Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç’in bir darbeyle devrilmesi, Neo Nazi çetelerinin desteklenmesi, Minsk protokolünün uygulanmaması, Ukrayna ordusunun eğitimi, ağır silahlarla donatılması, vb… hepsi karşılarında büyüyen Rusya’nın askeri, siyasi gücünü engellemek içindir.
Sonuç Olarak;
1- 2020 yılı itibariyle ABD-AB emperyalistleri dünyadaki tek belirleyici güç değildir.
2- ABD merkezli kurulan emperyalist dünya düzeni sonunu yaşamaktadır. Rusya, Çin, Hindistan, Kore, Demokratik Cumhuriyeti’nin başını çektiği yeni bir güç dengesi kurulmaktadır.
Bu güç dengesi elbette ki ABD, AB emperyalistlerinin karşısında sosyalist bir blok değildir. Ancak onların dünya imparatorluğuna son veren, onları dizginleyen bir güçtür.
3- Bu güç dengesi içinde dünya yeniden şekillenecektir. ABD, AB emperyalistlerinin krizleri büyüyecektir.
4-Rus-Ukrayna Savaşı’nda Ukrayna maşa olarak kullanılmaktadır. Savaş esas olarak Rus-Amerikan Savaşı’dır. ABD bu savaşı Ukrayna aracılığıyla sürdürmektedir.
5-Joe Biden’ın ABD Başkanı seçildiği 2020-2021 yılları boyunca hedeflerinde “baş düşman” ilan ettiği Rusya oldu.
6- ABD’nin NATO’yla Rusya’yı kuşatmasına karşı Rusya, ya bu operasyonu yapacaktı, ya da ABD’ye teslim olacaktı. Rusya teslim olmadı.
7- Savaşı başlatan Rusya değil, ABD’dir. Rusya’nın Ukrayna operasyonu, ABD tarafından çoktan başlatılan savaşın Ukrayna’da durdurulması ve kuşatmanın yarılmasıdır.
8- ABD, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Orta Asya’dan Uzak Asya’ya… birçok bölgede hakimiyetini kaybederken Rusya’nın Ukrayna operasyonu ABD ile kaçınılmaz çatışmanın Rusya’nın belirlediği zamanda başlatılması olmuştur.
9- Rusya’nın ekonomik hacmi dünya pazarını etkileyecek güce sahip değildir. Ancak sahip olduğu doğal kaynakları dünya pazarını krize sokacak stratejik öneme sahiptir.
10- ABD, AB emperyalistleri Ukrayna aracılığıyla sürdürdükleri savaşı uzun süreye yayarak Rusya’yı ekonomik olarak çökertmeye çalışıyorlar. Rusya’ya uyguladıkları yaptırımların da amacı budur.
11- Ancak Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, Rusya’dan çok dünya emperyalist pazarını etkilemiş ve ABD, AB emperyalistlerinin krizi büyümüştür.
12- Rusya’ya uygulanan ekonomik siyasi yaptırımlar Rusya’nın dışa bağımlılığını daha da azaltmış, doğal kaynaklarının dünya pazarlarındaki değerini arttırmıştır.
13- Siyasal olarak doların imparatorluğu yıkılmış, ABD merkezli emperyalist düzene alternatif sistemin oluşum süreci hızlanmıştır.
14- Önümüzdeki süreçte çelişkiler durulmayacak, daha da derinleşecek. Emperyalizmin krizi daha da büyüyecektir.
15- Derinleşen krizin dünya halklarına yansıması, açlık, yoksulluk, işsizlik ve sefaletin daha da büyümesi olacaktır. Yaşanan her gelişme halkların tek kurtuluş yolunun devrimler ve sosyalizm olduğunu daha somut hale getirecektir.
16- Rusya, Çin ve diğerleri… ABD, AB emperyalistleri karşısında bir güç olarak belirseler de, kapitalist sistem içinde kaldıkları sürece gerçek anlamda dünya halkları için bir alternatif olmayacaklardır.
17- Emperyalizmin tek alternatif sosyalizmdir. Halkların tek kurtuluşu devrimlerdir.