“2022 yılının en önemli olayı Ukrayna meselesi önemini korumaya devam ediyor. Üzerinde çokça tartışılan konu hakkında Ukrayna dosyası adında bir yazı dizisi yayınlıyoruz. 5 bölümden oluşacak yazı dizimizin aydınlatıcı olacağını umuyoruz.”
Rusya Hakkında kısa genel bilgiler:
Resmi adı : Rusya Federasyonu.
Yönetim biçimi : Federal yarı başkanlık tipi cumhuriyet.
Coğrafi konum : Avrasya’nın kuzeyinde yer alır. Kuzey Batı’dan güneydoğuya Rusya, Norveç, Finlandiya, Estonya,Letonya, Litvanya, Polonya, Belarus, Ukrayna, Gürcistan, Azerbaycan, Kazakistan, Çin, Moğolistan ve Demokratik Kore Halk Cumhuriyeti ile kara sınırları bulunur.
Deniz sınırı olarak Ohotsk Denizi ile Japonya, Bering Boğazı ile ABD eyaleti olan Alaska ve Karadeniz ile Türkiye ile de komşudur.
Yüz ölçümü : 17 milyon 125 bin 191 km kare ile dünyanın en geniş ülkesidir. Ve dünya yaşam alanlarının sekizde birini kapsar. Nüfusu 2021 itibariyle 146 milyon ile dünyanın en kalabalık dokuzuncu ülkesidir.
Kuzey Asya’nın tamamına
Ve Doğu Avrupa’nın büyük bir kısmına uzanan Rusya, dokuz saat dilimine yayılır. Üzerinde çok çeşitli çevre ve yer şekilleri bulundurur.
Başkenti Moskova, resmi dili Rusçadır. Rusya’da yaşayan halkların yüzde 77’si Rus. Yüzde 3.72’si Tatar. Yüzde 1,35’i Ukraynalı. Yüzde 1,11’i Başkurt. Yüzde 1,01’i Çavuş. Yüzde 1,001’i Çeçen. Yüzde 10,26’sı milliyetini belirtmeyen diğer etnik gruplar bulunur.
Rusya’nın 2021 yılı itibariyle GSYİH’sı 1.710 trilyon dolardır.
Rusya Federasyonu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasından sonra 25 Aralık 1991 yılında kuruldu.
Yeraltı Ve Yer Üstü Kaynakları: Rusya dünyanın en büyük maden ve enerji kaynaklarına sahiptir. Dünyanın en büyük petrol ve doğal gaz üreticilerindendir. Rusya dünyanın en büyük doğal gaz rezervine, sekizinci büyük petrol rezervine ve ikinci büyük kömür rezervine sahiptir. Dünyanın İkinci büyük doğal gaz üreticisi olup aynı zamanda en büyük petrol İhracatçısı ve üreticisidir.
Rusya, enerji üretimi bakımından dünyanın süper gücüdür. Dünyanın üçüncü büyük elektrik üreticisi, beşinci büyük yenilebilir enerji üreticisi olup son derece gelişmiş bir hidroelektrik üretimi ulunmaktadır.
Dünyanın dördüncü büyük nükleer enerji üreticisidir.
Bunların dışında Sibirya ve Rusya’nın uzak doğusu henüz hiç dokunulmamış doğal gaz, petrol, maden ve elektrik potansiyeline sahiptir.
Rusya, AB ve ABD’den sonra dünyanın üçüncü büyük tahıl ihracatçısıdır.
1 milyon 237 bin 294 kilometre karelik alanda tarım üretimi yapılmaktadır.
Rusya’da eğitim ve sağlık hala ücretsiz ve Sovyetler döneminden kalma bazı sosyal haklar devam etmektedir.
Rusya ayrıca mineral ve altın üretiminde ve ihracatında ilkler arasındadır. Dünyanın en büyük elmas üreticisidir. Dünya elmas üretiminin yüzde yirmi beşini gerçekleştirmektedir.
Balıkçılık, endüstrisinde dünya dördüncüsüdür.
Rusya dünyanın ormanlarının beşte biri ile dünyanın en büyük orman ülkesidir.
Rusya ABD’den sonra dünyanın ikinci silah İhracatçısıdır. Toplam sanayi üretiminin yüzde yirmisini savunma ve silah sanayi oluşturur.
Rusya’yı incelerken şu bilgileri de aktarmak istiyoruz;
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) parçalanmadan önce 22 milyon. 400 bin kilometre kare yüz ölçümü, 290 milyon nüfusu vardı.
Ekonomik olarak 2.7 trilyon dolar GSYİH ile, ABD (5.8 trilyon) ve Japonya (3.2) dan sonra üçüncü büyük ekonomiye sahipti.
Hem ekonomik, hem askeri, hem de siyasal olarak ABD’nin liderliğindeki emperyalist kampın karşısında ikinci süper güçtü.
1990’larda Doğu Avrupa’da başlayan ve 1991’de SSCB’nin de yıkılmasıyla sonuçlanan karşı devrimlerle yıkılan sosyalist ülkelerde emperyalistler tarafından korkunç bir yağma ve talan süreci başlatıldı.
Bu korkunç tabloyu açıklamak için şu rakamlara bakmak yeterlidir;
SSCB dağılmadan önce 1990 yılında GGSYİH’s -son on yıldaki bütün karşı devrimci gelişmelere rağmen- 2.7 trilyon dolar ile dünya üçüncüsü iken, 1991’de Rusya’nın GSYİH’sı 517 milyar 963 milyon dolara düştü.
Asıl yağma SSCB yıkıldıktan sonra gerçekleşti. 1992 yılında Rusya’nın GSYİH’sı 71 milyar 603 milyon milyon dolara düştü.
Rusya’da yaşanan yağma ve talan SSCB’nin parçalanmasından sonra sözde bağımsızlığını kazanan bütün ülkelerde yaşandı. SSCB dışındaki Doğu Avrupa ülkelerinde de aynı tablo yaşandı. ABD’nin liderliğinde “Tek Kutuptu Dünya” denilen “Yeni Dünya düzeni “ inşa edilmeye başladı. “Sınıf savaşları sona erdi” ideolojik saldırılarıyla sosyalizmin bütün kazanımları yerle bir edildi. Sosyalist sistemin yıkıldığı ülke halklarında bir açlık, yoksulluk ve yozlaşma süreci yaşandı. Erkekler kapitalist pazarın ucuz iş gücü, kadınlar kendini fuhuş pazarında buldu.
Emperyalizm Değişmemiştir. Ikinci Paylaşım Savaşından Sonra Yeni-Sömürgecilik Yöntemlerini Geliştirerek Nitelik Kazanmıştır
1900’lerin başında Lenin, emperyalizmin geldiği aşamayı tanımlarken, “dünyanın bütün topraklarının ve pazarlarının emperyalist tekelci devletler tarafından paylaşılmasının tamamlanmış” olduğunu söylemektedir. Bundan sonra ancak “kendi aralarında bir paylaşım savaşı” söz konusu olacağını söyleyerek 1. Paylaşım Savaşına da işaret etmiştir.
Yine Lenin’in şu ünlü tespitini de aktaralım. “Ya savaşlar devrimlere yol açar ya da devrimler savaşları engeller.”
1.Paylaşım Savaşı (1914) Ekim devrimini (1917) doğurdu. Emperyalist dünya pazarının 1/6’sı emperyalist sömürünün dışına çıktı. Pazarı küçülen emperyalist tekelci devletlerin bunalımları daha da büyüdü. Ve ikinci emperyalist paylaşım savaşından sonra Çin dahil onlarca ülkede gerçekleşen devrimlerle, emperyalistler, emperyalist dünya pazarlarının 1/3’nü kaybettiler.
ABD’nin liderliğinde emperyalist kamp 2. Paylaşım savaşından sonra bunalımlarını gidermek için Yeni-Sömürgecilik sistemini geliştirse de Asya’dan Afrika’ya, Avrupa’dan Latin Amerika’ya, 1980’lere kadar ulusal, sosyal kurtuluş mücadeleleri, dünyanın her kıtasında yükselmiş ve emperyalistler, yeni-sömürge ilişkilerini tam olarak oturtamamıştır.
1990’ların başında sosyalist blokun çöküşüyle birlikte emperyalistler için yağmalanıp yeni-sömürgecilik sistemine dahil edilecek koskoca bir pazar (dünya pazarının üçte biri) ortaya çıktı.
Sosyalist sistemin yıkıldığı bu ülkelerin, emperyalizmin yeni sömürge sistemine katılabilmesi için yukarıdan aşağıya yeniden yapılandırılması gerekiyordu. Ancak ABD liderliğindeki emperyalistler “neo-liberalizm” dedikleri dizginsiz sömürüleriyle önce yağmalamaya başladılar. 1990’lar boyunca korkunç bir açlık ve sefalet süreci yaşandı. Özelleştirmelerle, IMF ve Dünya Bankası kredileriyle klasik, borçlandırma ve bağımlı hale getirme ve iş birlikçi yönetimler oluşturularak yeni sömürgeleştirme ilişkilerinin oturtulması, 2000’lerin başına kadar sürdü. Yukarıda da belirttiğimiz gibi dağılan Sovyetler Birliği 22 milyon 400 bin kilometre yüz ölçümü, 300 milyona yakın toplam insan gücüyle ve dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bir pazar. Yenilip yutulması o kadar basit bir bölge değil.
Ancak 1990’ların sonu, 2000’lerin başında, ABD tek kutuplu dünyada önünde hiçbir engel kalmamışken imparatorluk stratejisini açıkladı.
ABD’nin İmparatorluk Stratejisi. BOP. Irak’ın, Afganistan’ın İşgali, Renkli Devrimler ve Arap Baharı, Süreçleri Görülmeden Bugünkü Rusya Açıklanamaz.
İmparatorluk stratejisine göre
ABD’nin yeni dünya düzeninin önünde engel olan Irak Libya, İran, Suriye gibi halen küçük burjuva diktatörlüklerle yönetilen, emperyalistlerin tam olarak hakimiyet kuramadıkları bu ülkeler, ABD’nin öncelikli hedefi oldu. Sosyalist sistemin yıkılmasına rağmen doksanlar boyunca uzlaşma çizgisine sokulamayan ve silahlı mücadelede ısrar eden DHKP-C, FARC gibi Marksist-Leninist örgüt ve partiler de ABD’nin imparatorluk stratejisi gereği tasfiye edilecekler listesine eklendi.
2001’de Afganistan, 2003’te Irak’ın işgaliyle birlikte, ABD dünya imparatorluğunu ilan etti ve devamında Büyük Orta Doğu Projesi’ni (BOP) açıkladı.
Büyük Orta Doğu Projesi daha sonra genişletilmiş. Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi (GOKAP) diye anılan, esasında ABD İmparatorluğu’nun görev dünyanın yeniden yapılandırılmasıdır.
ABD’nin imparatorluk stratejisinde, karşıt gruplar yaratmamak için BOP kapsamına almasa da, Endonezya’dan Orta Asya ülkelerine ve Doğu Avrupa ülkelerini de kapsayan, “dizayn”edilecek çok geniş bir coğrafya bulunmaktadır.
Afganistan ve Irak’ın işgali birçok emperyalist devletin çıkarlarına ters olmasına rağmen ABD’ye karşı çıkacak gücü bulamadılar. Ne Çin, ne de Rusya bu işgallere karşı çıkamadı. Afganistan’ın işgali, İkiz Kuleler eylemi üzerinden estirilen terör demagojileriyle tam bir imparatorluğa boyun eğişle karşılandı.
DHKP-C, Afganistan işgalini kınayan açıklamasından dolayı “terör” listesine alındı. Irak’ın işgal girişimlerine karşı devletler bazında olmasa da halklar nezdinde milyonların tepkisiyle karşılandı.
Irak işgal edildikten sonra ABD sırada “Suriye, İran, Libya, Kuzey Kore ve Küba” var diyerek tehdit savururken, bu devletler ABD’ye karşı çıkmak yerine, saldırıyı savuşturmak için uzlaşmacı politikaları izlemeye başladı.
Rusya’da Putin’in İktidara Gelmesi
Rusya’da 2000’lerin başında Viladimir Putin iktidara geldi. Ülke emperyalist kredilerle borç batağı içine sokulmuş, kendi sorunlarıyla boğuşuyordu. Putin’in iktidara geldiği iki bin yılında Rusya’nın nüfusu yüz kırk milyon. GSYH’sı iki yüz elli dokuz milyar dolardı. Geride kalan on yıl içinde Rusya’nın SSCB’den ülkelerin kaynakları yağmalanmaya devam etti. Putin iktidara geri gelmez emperyalist yağmaya son verdi. Rusya Gorbaçov ve Yeltsin dönemlerinde adeta ABD tarafından yönetilir durumdaydı. ABD’nin CIA gibi doğrudan ve Fethullah gibi dolaylı ajanları, STÖ’leri Rusya ve SSCB’den dağılan ülkelerin her alanına nüfuz etmişti.
Putin’i iktidara geldiğinde öncelikle bunları temizledi. Rusya’yı kendi öz kaynaklarıyla yeniden ayağa kaldırmaya çalıştı. 2009 yılına gelindiğinde Rusya’nın GSYİHbir hasılası bir trilyon yüz altmış dört milyar dolara çıkmıştı. 2021 yılı itibariyle 1 trilyon 710 milyar 110 milyon dolar olmasına rağmen halen Sovyetler Birliği’nin çökertilmek üzere olan 1990 yılının GSYİH rakamlarının gerisindedir.
Rusya 2000’den itibaren Putin’in iktidarıyla ekonomik ve siyasal olarak toparlanma sürecine girerken ABD, 2004 yılından itibaren Irak’ta -örgütsüz de olsa- çok ciddi bir halk direnişiyle karşılaştı. 2005 yılına geldiğinde ABD, Irak’ta 5 bin’in üzerinde askerini kaybetti. Irak’ta derme-çatma silahlarla feda eylemleriyle direnen halkın karşısında ABD’nin imparatorluğu adeta yerle bir oldu. ABD emperyalizminin “kağıttan kaplan” olduğu bir kez daha Irak halkının direnişiyle gözler önüne serildi.
ABD Irak’ta 2005’ten itibaren açık işgalin yerine işbirlikçi bir yönetim oluşturarak gizli işgal koşullarının zeminini yaratmaya çalıştı. Irak’tan sonra direniş Afganistan’da büyümeye başladı. ABD’nin genişletilmiş büyük projesi kapsamına aldığı bütün ülke halklarından ABD’ye yönelik öfke had safhaya ulaştı.
SSCB’den Ayrılan Orta Asya Ülkelerindeki Gelişmeler
Rusya’da olduğu gibi, Orta Asya ülkelerinde de SSCB dağıldıktan sonra tam bir yağma talan süreci başladı. 2000’lerin başına kadar bu süreç sürdü. Afganistan işgalinden sonra ABD İslamcı örgütlerinin bu ülkelerdeki gelişimini bahane ederek, askeri olarak da ağırlığını koymaya başladı. 2002 yılından itibaren Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın havaalanları ABD ve İngiliz askeri uçaklarına ve askerlerine açıldı.
Kırgızistan’a 30 bin, Özbekistan’a 1000 asker konuşlandırdı ABD.
Kazakistan ile Alma Ata Havaalanı’nın askeri amaçlı kullanımı anlaşması yaptı.
Türkmenistan ile ise Türkmen ordusunun ABD askerleri tarafından eğitilmesi anlaşması yapıldı.
Yine Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan’da ABD askeri üsleri kuruldu.
Afganistan işgali ve sonrasında 2002 yılı içinde Rusya’nın burnunun dibindeki bu ülkelerde ABD askeri gücünü bu denli de arttırırken ne Rusya’nın ne de Çin’in sesi dahi çıkmıyordu. Ancak 2004 yılından itibaren yani, Irak’ta direnişin gelişmesiyle birlikte Rusya, aynı zamanda sınır komşusu olan bu ülkelerle ekonomik ve siyasal ilişkilerini geliştirmeye başladı.
Rusya’nın bu girişimlerini ABD, 2004 yılında Ukrayna’da, sonra Gürcistan Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’da renkli devrimler ya da askeri darbelerle önlemeye çalıştı.
Ukrayna’da Gürcistan’da işe yarasa da diğer Orta Asya ülkelerinde renkli devrimler ve darbe girişimleri de işe yaramadı ve ABD’ye öfke Türki Cumhuriyetleri denilen bu ülkelerde de büyüdü. 2002 yılında ABD ile yapılan askeri, ekonomik anlaşmalar iptal edildi. ABD ve İngiltere’ye açılan hava sahaları ve üsler kapatıldı. Fethullahçılar dahil 200’ün üzerinde emperyalizmin STÖ’sü bölgeden kovuldu. 2004-2008 yılları arasında Orta Asya devletleri, ABD ile bozduğu askeri anlaşmaları, Rusya ile yapmaya başladı. Bunda en temel etken Rusya’nın Putin iktidarıyla birlikte kendini toparlamasından ziyade, Irak ve Afganistan’da büyüyen direniş ve ABD’nin buralarda içinden çıkamadığı bir batağa saplanmasıdır.
Lübnan’da 2005 yılında “Sedir devrimi” ile Suriye’nin sıkıştırılması, 2006 yılında İsrail’in Lübnan’ı işgaliyle Hizbullah’ı tasfiye girişimi de Hizbullah’ın direnişiyle boşa çıkartıldı. İsrail ve arkasındaki emperyalist güçler çok büyük bir darbe aldı. Arap halklarında İsrail ve arkasındaki emperyalistler karşı konulmaz bir güç olarak görülüyordu. Lübnan direnişi bunu yıktı. Onun için Hizbullah direnişinin siyasi, politik zaferi büyüktür.
Yine Irak’ta direnişin büyümesiyle birlikte, Yemen’de ve Somali’de de emperyalizmin işbirlikçisi yönetimlere karşı, silahlı direnişler gelişmeye başladı.
“Arap Baharı” Süreci, BOB’un Yürürlüğe Girmesine Yeniden Olanak Sağladı
2010 yılına gelinliğinde, Orta Doğu’da, Orta Asya’da ve Afrika’da, ABD düşmanlığı had safhaya çıkmışken, “Arap Baharı” süreciyle ABD yeniden bölgede kendini meşrulaştırma olanağı buldu. Irak ve Afganistan’da açık işgallerinden dersini alan ABD, bu kez işbirlikçileri aracılığıyla politikalarını hayata geçirmeye çalıştı. Öncelikli hedefi Libya ve Suriye’ydi. 2012 yılında Kaddafi, kendilerine direnen herkese “ders” olsun diye linç edilerek katledildi.
Libya’dan sonra sıradaki ülke Suriye’ydi ve bunu da açıkça ilan edip kullandıkları işbirlikçi örgütleri Suriye’ye taşıdılar. Esad’a, “iktidarı bırak. Ailenle birlikte ülkeyi terk et” dediler.
Bütün bu süreçlerde ne Rusya’nın ne de Çin’in ABD ve AB emperyalistinin saldırılarını durduracak hiçbir politikası yoktu. Hatta ABD’nin Esad’a “ülkeyi terk et” tehditlerine Rusya, “Esad kabul etmesi dahilinde kapılarımız açık” diye davetiye çıkartıyordu.
Esad İktidarının Direnişi ABD ve AB Emperyalistlerinin Bütün Orta Doğu Politikalarını Yerlebir Etmiştir.
Bugün ABD İmparatorluğu’nun yıkılması, Büyük Orta Doğu Projesi’nin çöp olması, Esad iktidarının direnme kararlılığı sonucunda gerçekleşmiştir.
Elbette Suriye direnişinde Rusya’nın, İran ve Lübnan Hizbullahının direnişe destek vermesinin ABD politikalarının boşa çıkartılmasında çok büyük fonksiyonu olmuştur. Ancak Esad iktidarının direnme kararlılığı olmasaydı, bu şekilde bir saflaşma olmazdı. Suriye’de, Esad iktidarı direndiği sürece Rusya, İran ve Hizbullah, Esad iktidarının arkasında var güçleriyle bulunmak zorundalar. Çünkü Suriye’nin yıkılmasından sonraki hedef Hizbullah İran ve Rusya’dır.
2014 yılında ABD ve AB emperyalistleri, IŞİD’i bahane ederek yine işbirlikçileri aracılığıyla Suriye’ye açıktan saldırdılar. Rusya ve İran’da bu savaşı kendi savaşları görerek Esad iktidarına açıktan her türlü askeri desteği verdiler.
Halkların direnişi dünyada yeni saflaşmalar yaratmıştır. ABD AB emperyalistleri ve işbirlikçi iktidarların, halklar nezdinde karşı konulmaz güç olmadıkları bugün çok belirgin hale gelmiştir. 2000’lerin başında imparatorluğunu ilan eden ABD’nin bugün ne Orta Doğu’da, ne Afganistan’da, ne Afrika’da, ne Orta Asya’da, ne de başka yerlerde istediği hakimiyeti kurduğu söylenemez.
ABD, ekonomik, siyasal ve askeri olarak hakimiyet alanlarını yitirirken Rusya, Çin ve İran ekonomik, siyasi ve askeri hakimiyet alanlarını genişletiyor.
Çin, ABD’den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisine sahip. Bunu da esas olarak Çin halkının ucuz emek gücüne borçludur. Ve 2030 yılında Çin ekonomisinin ABD ekonomisinin önüne geçeceği söyleniyor. ABD’nin her alanda güç kaybetmesi Çin’in de mevcut büyüme hızı bunu 2030’u bulmada gerçekleşeceğini de göstermektedir. Onun içindeki ABD, Çin’i “öncelikli tehdit” odağı ilan etti.
Rusya ise, ekonomik güç olarak dünya sıralamasında on birinci sırada. Ancak askeri ve siyasi gücü özellikle Suriye direnişinden sonra çok daha arttı. ABD Rusya’nın bu gücünü kırmak için 2014 yılında Ukrayna üzelinden tehdit etmeye çalıştı.
Yukarıda belirtmiştik; Putin’in iktidara gelmesiyle birlikte kendini yeniden toparlamaya başlayan Rusya’ya, Orta Doğu batağına saplanan ABD ve AB emperyalistleri doğrudan müdahale edemezlerdi. Onun için Rusya’nın sınır komşusu ülkelerde işbirlikçi yönetimler kurarak Rusya’yı kuşatmaya çalıştı. Renkli devrimler bunun içindi. 2008 yılında Gürcistan’ın Osetya’ya saldırması bu amaçla ABD ve AB emperyalistleri tarafından yaptırılmıştı.
2013 yılında Ukrayna’da, Rusya’yla ekonomik siyasi ilişkiler geliştirmeye çalışan Cumhurbaşkanı Viktor Yanokovic, “AB ortaklık anlaşması”nı reddedince ABD ve AB emperyalistleri işbirlikçileri aracılığıyla halkı kışkırtıp ayaklanma çıkartarak Rusya’nın ekonomik ve siyasi varlığını, Ukrayna’dan silmeye çalıştılar. Ukrayna’da iç savaş çıkarttılar. Rusya’ya açıkça “Suriye’den desteğini çekmezsen biz de savaşı Orta Doğu’da senin burnunun senin burnunun dibine” taşırız dediler. Ancak Rusya, ABD ve AB emperyalistlerinin bu tedbirine taviz vermedi. 2008 yılında Gürcistan’ın Abhazya ve Osedya’ya saldırısında olduğu gibi; doğrudan askeri müdahalede bulunup Kırım’ı ilhak etti. Ukrayna’nın Rusya’nın Sınır bölgesindeki Rus kökenli halkların ağırlıkla yaşadığı bölgede Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti adıyla iki ayrı bağımsız devlet kuruldu. Kırım ise yaptığı bir referandumla Rusya’ya katılma kararı aldı.
Özet olarak, 2014 yılında ABD ve AB emperyalistleri Rusya’yı Suriye’den uzaklaştırmak için Ukrayna üzerinden tehdit ederken Kırım, Donetsk ve Lugansk’ı kaybetti. Rusya, ABD ve AB emperyalistleri karşısındaki siyasi ve askeri gücünü daha da arttırdı.
Yıl 2021: ABD Rusya’yı düşman Ülke İlan Etti.
2021 yılında ABD başkanlığına Joe Biden’in gelmesiyle Biden, Rusya’yı “düşman güç” ilan etti. Ve AB emperyalistleriyle birlikte Rusya’ya ekonomik, siyasi, askeri yaptırım kararları almaya başladılar.
Ancak enerji bakımından yüzde yetmişi Rusya’ya bağımlı olan AB emperyalistleri Rusya’ya yaptırım konusunda ABD’yle birlikte hareket etmiyor.
2021 yılından beri ABD Ukrayna üzerinden Rusya’yı tekrar tehdit etmeye başladı. Ukrayna sınırlarına Polonya üzerinden askeri yığınak yaptı.
2022 Ocak ayından itibaren de savaş çıktı çıkacak havası yaratıldı.
Rusya başta olmak üzere, eski Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkeler 1990’lardan beri emperyalistler için kurtlar sofrasındaki kuzu gibidir.
ABD- AB emperyalistleri, bütün dünya için çok zengin doğal kaynaklara sahip bu bölgeden asla vazgeçmezler.
2021 yılında açıktan ilan ettikleri gibi en büyük hedefleri de Rusya’dır. Ancak Rusya öyle kolay yenilip yutulamayacak kadar büyük bir lokmadır. Onun için Rusya’yı Sovyetler döneminde olduğu gibi kuşatarak zayıf düşürüp yutmaya çalışıyorlar. Rusya ise ABD ve AB emperyalistlerinin bu politikalarını görüyor ve en küçük bir taviz vermiyor. Geçmiş Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerle ekonomik, siyasi, askeri, kültürel ve her türlü ilişkilerini yeniden güçlendirmeye çalışıyor.
74 yıllık SSCB sürecini yaşayan bu ülkeler Sovyetler yıkıldıktan sonra aslında aralarında nasıl bir kader birliği olduğunu çok acı deneylerle yaşayarak gördüler. Er-geç Ukrayna halkı da görecek. Bu ülkelerin hepsi de kendi kendilerine yetecek öz kaynaklara sahiptir. Bölge enerji kaynakları zengini bir bölgedir. Aynı zamanda Avrupa ile uzak Asya arasındaki karadan geçiş yolları üzerinde olmalarıyla stratejik öneme sahiplerdir ve hepsi de Rusya’nın sınır komşularıdır.
Bu ülkelerdeki her türlü gelişme, ABD ve AB emperyalistlerinin her türlü müdahalesi, Rusya’yı doğrudan ilgilendirir.
Rusya kendi güvenliğini, kendi geleceğini bu ülkelerden bağımsız göremez. Stratejisini ve politikalarını da ona göre oluşturmak zorundadır.
Sonuç Olarak
1- Sosyalist devrimlerle emperyalist pazarın dışına çıkan dünya pazarlarının üçte birlik bölümü, 1990’ların başında sosyalist sistemin karşı-devrimlerle yıkılmasıyla birlikte tekrar emperyalist tekellerin yağmasına açılmış ve buraların yeni-sömürgeleştirme süreci başlamıştır.
2- 1990’lar boyunca ABD’nin liderliğinde emperyalist sömürünün önünde hiçbir engel kalmamış ve sosyalist sistemin yıkıldığı ülkelerde tam bir yağma, talan yaşanırken bütün dünya halkları da emperyalistlerin dizginsiz sömürüsüyle karşı karşıya kalmıştır.
3-2000’lerin başına gelindiğinde ABD, bütün dünyaya dünya imparatorluğunu ilan etmiş ve Büyük Ortadoğu Projesi’yle Endonezya’dan Orta Asya’ya, Doğu Avrupa’dan Orta Doğu’ya, ve Kuzey Afrika’ya kadar bütün dünyayı imparatorluk stratejisine göre yeniden şekillendirmeye girişmiştir.
4-Afganistan ve Irak’ın işgali bu amaçla gerçekleştirilmiştir. Çünkü sosyalist bloğun yıkılmasından sonra Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerin dışında Orta Doğu, Afrika kıtası ve Latin Amerika’da hala onlarca ülke vardır yeni-sömürgecilik ilişkilerinin henüz oturtulmadığı. Irak ve Afganistan’ın açık işgali imparatorluk düzenine boyun eğmeyen herkese gözdağıdır.
“Ya teslim olursunuz ya da sonunuz Irak gibi, Afganistan gibi olur” denmiştir.
5- Irak’ın işgaliyle birlikte başlangıçta bütün dünya halklarında büyük bir umutsuzluk da yaşandı. Ancak 2004 yılından itibaren Irak’ta açık işgal koşulları, fedalarla büyüyen Irak halkının direnişini yarattı.
6- 2000 yılının başından itibaren teslim alınmak istenenlerden birisi de Marksist-Leninist devrimci örgütlerdi. DHKPC bunların başındaydı. Politikanın adı ise F Tipleriydi. Biz bütün bu süreçler boyunca direndik.
Irak’ın İşgali aslında ABD İmparatorluğu’nun sonunun başlangıcıydı. Biz bunu o gün “Bağdat düştü” diye emperyalistlerin zafer naraları attığı zaman söyledik. Süreç bizim tespitlerimiz doğrultusunda gelişti.
8- 2010’daki Arap Baharı süreciyle ABD bölgeyi BOP kapsamında yeniden dizayn etme olanağı yarattı. Ancak Libya’da Kaddafi’nin direnişi, Yemen direnişi ve esas olarak da Suriye’de Esad iktidarının direnişi ABD’nin Orta Doğu politikalarını iflas ettirdi.
9-Suriye direnişi aynı zamanda ABD ve AB emperyalizmi karşısında yeni saflaşmalar yarattı. Afganistan’ın, Irak’ın işgaline, hatta Libya’da Kaddafi iktidarının yıkılmasına sesini çıkartamayan Rusya, İran, Çin gibi ülkeler, Suriye’nin direnme kararlılığı sonucunda Suriye direnişinin yanında yer aldılar.
Suriye’nin yıkılması durumunda ABD ve AB emperyalistleriyle uzlaşarak saldırılardan kurtulamayacaklarını gördüler.
10- On yıl süren saldırılar sonucunda Suriye’de Esad iktidarını Yıkamayan ABD-AB emperyalistleri Dünya hakimiyetleri kaybederken Rusya askeri ve siyasi gücünü artırdı.
Afganistan’ın işgaliyle birlikte en üst noktaya çıkan ABD’nin Rusya’nın sınır komşusu Orta Asya ülkeleri üzerindeki hakimiyeti, 2021’de en alt düzeye inmiştir…
11- Rusya’nın bu ülkelerle olan ekonomik, siyasi, asker ilişkileri bu ülkeler üzerinde hakimiyet kurmaktan ziyade kendi geleceğinin, kendi güvenliğinin gereğidir. Çünkü ABD ve AB emperyalistleri Rusya’yı komşularından kuşatarak yutmaya çalışmaktadırlar.
12- ABD ve AB emperyalistleri Rusya’yı yutmak için sadece orta Asya ülkelerinden değil, sadık işbirlikçi kukla yöneticiler yarattığı Ukrayna ve Gürcistan başta olmak üzere Belarus’la da -darbeyle işbirlikçi yöneticiler yaratarak- kuşatmak istemişlerdir.
Hatta bizzat Rusya’da Vladimir Putin’e alternatif olarak işbirlikçi Aleksey Navalni’yi muhalif lider diye iktidara getirmeye çalışmışlardır.
13- Ukrayna, ABD-AB emperyalistlerinin Rusya’ya karşı kullandıkları en sadık kullanışlı işbirlikçileridir.