9 kasım 2016’da Nuriye Gülmen’in bir döviz ile Yüksel caddesine çıkması ile başlayan direniş 4’üncü yılını doldurmak üzere. Direniş Nuriye Gülmen ile başladı ama daha sonra bir çok isimin eklenmesi ile “Yüksel Direnişi” ismi ile anıldı bugüne kadar.
Bir yanda başka hiç bir işte çalışmalarına imkan bırakmayacak şekilde mimlenmiş sicille işleri ellerinden alınmış pırıl pırıl kamu emekçileri. Bir yanda ise darbe girişimini bir fırsata çevirerek kamuda kendine uygun bir şekillenme yaratmaya çalışan AKP iktidarı. Buna göre kamuya kendi örgütlerinin belirlediği, seçtiği insanları alacak, bu sayede devleti tepeden tırnağa şekillendirme fırsatını değerlendirecekti.
Bunun için 150 bini aşkın kişiyi KHK’lar ile işten çıkarttı. 150 bini aşkın işten çıkartma yaşanırken koca ülkede tek bir sesin çıkmaması KHK’lar ile kamu emekçilerine yapılacak saldırı ve kamuda hayata geçirmeye çalıştığı ayar politikasının başarıya ulaşacağını düşündükleri anda bir emekçi bu politikayı alt üst etti. İktidar tarafından işkence videolarının servis edildiği, iktidara muhalefet edene darbeci yaftası takıldığı, kimsenin kılını kıpırdatmaya dahi cesaret edemediği günlerde genç bir akademisyen sokağa çıkmıştı. TEK BAŞINA!
Tek başına dahi olsa, iktidar işten çıkardığı insan sayısını bildiği için, eylemin sahiplenileceğini, aynı sorunla mağdur edilen yüzbinlerin de harekete geçeceğini öngördüğünden Nuriye Gülmen’in başlattığı eyleme ilk günden itibaren saldırmaya başladı. Her gün işkenceyle susturmaya çalıştığı eylem büyüdükçe AKP faşizminin KHK’lar ile işten çıkarma politikası ters tepmiş, KHK ile işten çıkarmalar büyük oranda durma noktasına gelmişti.
AKP faşizmi, kamu emekçileri politikalarını Yüksel Direnişine göre belirler hale gelmiştir.
Çünkü hiç bir kesimden bu denli sürekli ve kararlı bir direnç ile karşılaşmadı iktidar. Sendikalar sus pus, hatta bizzat konunun muhatabı durumundaki KESK ve Eğitim-sen, KHK’lar ile işten çıkartılanlar için kılını kıpırdatmadığı yetmezmiş gibi bizzat Yüksel direnişçilerine saldırmış, sendika binasından atmış, sendikaya girmelerini engellemek için kapıyı kilitlemiş hatta polis çağırmış ve giderek sendikayı açmama noktasına gelmişlerdi.
Sendikaları, meslek odalarını, partileri susturmayı başaran AKP faşizmi, kamudaki tasviye politikasını ve hatta halka karşı saldırı politikalarını Yüksel caddesini teslim almak üzerine kurdu demek bu yüzden yerinde bir tespittir. Yerinde bir tespittir deyişimizin sebebi; Yüksel caddesi artık, ülkede yaşanan tüm adaletsizliklerin bir kaç saniyeliğine de olsa dile getirmek için her gün iki kere işkenceye uğramayı göze alarak çıkılan bir sokağın ötesinde faşizmin tüm saldırı politikalarına karşı ne yapılması gerektiğini canlı canlı gösteren bir mevziye dönüşmüştür.
Yüksel caddesinde süregelen direniş açık bir irade savaşıdır. İktidar bugüne kadar yüksel caddesi direnişçilerini bu şekilde tutuklamadıysa bunun sebebi; kamudaki tasviye politikasının tek direnç ile karşılandığı yer olma özelliğini koruyan kaleyi teslim almanın sağlayacağı morale ihtiyaç duyduğundandır. Bugüne kadar tutuklamamıştır çünkü aynı şekilde Yüksel kalesinin düşmesinin emekçiler cephesindeki moral bozukluğuna ihtiyaç duymaktadır. 15 temmuz ile hakim kılmaya çalıştığı korkuyu ve yılgınlığı daha da güçlendirebilmek için o kale, Yüksel kalesi teslim alınmalıydı. “pes ettik” dedirtilmeliydi. Bunun için AKP faşizminin denemediği yol kalmadı.
KESK binasında Yüksel direnişçilerini döverek kapı dışarı atarken Yüksel’de direnişçilere yapılan işkenceleri küçümsemek için “yarım saat tutup bırakıyorlar” cümlesini sarfeden hadsizlik AKP faşizmi ile Yüksel direnişçileri arasında sürmekte olan bu irade savaşını görmüyor veya görmek istemiyordu. KESK ve Eğitim-sen’e çöreklenen anlayış direnmek yerine Yüksel direnişçilerine saldırırken iktidar korumasına da layık göründü. Ki bunu Süleyman Soylu bizzat televizyonlardan dile getirdi.
İktidar tüm Yüksel direnişçilerini tutukladı. Bu bir yenilgi ilanıdır. AKP faşizminin yenilgisinin ilanı. Yüksel sadece direnişçilerin sürdürdüğü bir direniş değil aynı zamanda AKP faşizminin sürdürdüğü bir savaştı. Bir irade savaşıydı. Birinin tamam sen haklısın, tamam pes diyerek sonuçlandığında gerçek kazananın belli olacağı bir irade savaşı. Evet yıllardır işkencelere, gözaltılara, tutuklamalara, para cezalarına, sansüre yasağa rağmen bitiremediği Yüksel direnişi karşısında faşizm, gelinen aşamada yenildiğini kabul etmiştir. İnsanları tutuklamak için hiç bir hukuki dayanağa ihtiyaç duymayan AKP faşizminin 4 yıllık Yüksel direnişine pes dedirtmek için harcadığı tüm çaba boşuna gitmiştir. Direniş karşısında çaresiz direnişçileri tutuklamak yoluna gitmiştir. Ki bu yol bile Yüksel direnişini bitirememiş hala alana günde 2 kez çıkılmaya devam edilmektedir.
Tutuklamalar Yüksel Direnişinin yeni bir zaferidir.
Bu zaferin etkisi çok daha büyük dalgalar yaratacaktır. Faşizmin bu acizliği kendini vuran bir silaha dönüşeceğine kimsenin şüphesi olmamalıdır. Yüksel direnişinin gücü bir çok direnişlere ilham olmaya devam edecektir.