Tarihin Işığında… 21 Ekim… LİCE KATLİAMI…
Gazze’den, Lice’ye!

Gazze’ye bak, Lice’yi hatırla.. Lice’ye bak, Gazze’yi gör. Gazze’ye baktığınızda Lice’yi görmüş gibi olursunuz. Lice’yi hatırladığınızda, Gazze’de yaşananları anlamış olursunuz. İster dünden bugüne bakın, ister bugünden düne.. Göreceğiniz aynı katliamcılıktır, aynı işgalciliktir.

Katliamcılıkta, yakıp yıkmakta, Türkiye faşizmiyle, İsrail Siyonizminin birbirlerinden geri kalmadıklarının kanıtıdır Lice ve Gazze.

Tarih 21 Ekim’di. Yıl 1993.
Lice’ye saldırı 21 Ekim Perşembe günü başladı.
Saldırı sabah 09.00 sıralarında başladı. İlk önce silah sesleri geldi. Ardından ilçede bir çok yere yoğun bir top atışı başladı.

Lice dört gün boyunca tank, top, makineli tüfek atışlarıyla yerle bir edildi. Yüzlerce savunmasız insan katledildi ya da yaralandı. Saldırının sürdüğü dört gün boyunca ilçeye giriş-çıkış yasaklandı. Lice dünyaya kapatıldı. 26 Ekim’de Lice basına açıldığında, görünen yalnızca yanmış, yıkılmış bir gecekondu kentiydi. Yakılmayan, yıkılmayan bir tek ev, bir tek işyeri kalma mıştı geriye.
Lice’de resmi rakamlara göre o dört günde 60 kişi katledildi. 300 kişi de yaralandı.

GENERALİN ÖLÜMÜ KATLİAM GEREKÇESİ…
21 Ekim’de başlatılan saldırı operasyonu, 22 Ekim’de Kulp’tan gelen askeri birliklerin de katılımıyla yoğunlaştırıldı. Operasyon ilk gün kamuoyuna sıkça yaşanan çatışmalar dan biri olarak yansıtıldı.
Ancak ikinci gün, Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın operasyon bölgesine gelirken ölmesi, Lice’ye daha vahşice bir saldırı zemini oluşturmak için kullanıldı. Tuğgeneral Aydın’ın ölmesi, aynı gün TV’lere ve basına PKK’ya maledilerek yansıtıldı. Ardından peş peşe demeçler verilmeye başlandı; “devlet Kürdistan’da ve Lice’de hakim”di ve “kanı yerde kalmayacak”tı. Bu aynı zamanda Lice’deki vahşi katliamın işaretiydi de.

Lice’de devlet güç leriyle gerillalar arasında bir çatışma yoktu. Kuşkusuz iktidar bunu başından beri biliyordu. Buna rağmen “çatışma var” denilmesinin ve generali “PKK öldürdü” diye lanse edilmesinin tek bir nedeni vardı. Katliama gerekçe hazırlamak.

LİCE KAPALI BÖLGE!
21 Ekim’den itibaren ilçe giriş çıkışa kapatıldı. İlçede oturup da o gün dışarıda olanlar dahi alınmadılar. Licelilerin akrabaları ve gazeteciler de ilçeye sokulmadı.
Lice’nin 7-8 kilometre dışında durduruldular. Ancak uzaktan evler üzerinde görünen dumanlar ve hiç kesilmeksizin duyulan silah sesleri, patlayan bombaların sesleri, Lice’de neler olup bittiğini anlatmaya yetiyordu. İlk haberler bazı yaralıların Diyarbakır’daki hastanelere taşınmasıyla alınmaya başlandı.
Gelen haberler ve hastanedeki görüntüler bir katliamı anlatıyordu.

Belediye binası ve belediyeye ait araç ve gereçlerin tamamen yakıldı. Jandarma tugayına
ait bina ve barakalarda, emniyet binası ve lojmanlarında en küçük bir zarar yoktu. Bu tablo bile “çatışma” yalanını ortaya sermeye yetiyordu.

Evlerde askerler tarafından yapılan aramalar sırasında, halka ait çok miktarda altın ve para çalındı. Aramalardan sonra asker ve timler bombalarla yıkılmayan, yanmayan evleri yaktılar.
Tanıklar, akşam saatlerinde askerlerin 27 genci bir okula toplayarak taradıklarını ve çoğunun orada öldüğünü anlattılar.

Katledilenler arasında 1, 1, yaşındaki çocuklar vardı. Caddede vurulan yakınlarını almak için dışarı çıkanlar da tarandı, lav silahlarıyla yakıldılar.

Katliamın beşinci günü, milletvekilleri inceleme yapmak üzere Lice’ye geldiler. Ancak onlar da sokulmadılar Lice’ye. Devlet Bakanı Necmettin Cevheri’nin “göstermelik” talimatı bile yetmedi onların Lice’yi görmesi için. Çünkü henüz devlet “suçunun” kanıtlarını temizlememişti ilçede.

HEYETİN GÖRDÜKLERİ:
Katliamın ardından ilçeye giden TAYAD, Marmara Özgür-Der, Halkın Hukuk Bürosu, Tavır Dergisi, FOSEM ve Sağlık-Sen’den oluşan heyet, ilçede kimsenin kalmadığını gözlemlemişti.

İlçeye girişte nüfus tabelasında 9600 yazıyordu. Ama ilçe nüfusunun belki de üçte ikisi yoktu artık.
Liceliler anlatıyordu: “Yolun her iki tarafına dizili dükkanla rın hepsi de yakılmış, camlar kırık, çoğu
duvarlar ve tavan çökmüş, her yer simsiyah is karası. Yanık ve harap olmuş bu çarşının görüntüsünü, henüz tam sönme miş yerlerden gelen ağır bir koku tamamlıyor.

“Ellerinde uzun bir şey vardı. Onlarlaevleri, dükkanları yaktılar. Bazı insanlar evin içinde yandı. Bazıları evden çıkınca tarandılar.” “Buraya o gün gerilla falan gelmedi. Askerler başlattı ateşi. Gördüğünüz her şeyi
askerler yaptı, devlet yaptı. Havadan helikopterler de katıldı.” Tam 248 dükkan içindeki eşyalarla birlikte yakılmıştı.

Kimi dükkanlardan, yakılmadan önce, değerli eşyalar asker ve polisler tarufından alınıp panzerlerle taşındı.
Licelilerin anlatımına göre, askerler önce insanları dükkanlardan çıkarıyor, sonra ellerindeki torbalardan
dükkanlara beyaz toz zerreciği atıyorlar.

Dükkanlar ateşe verilince beyaz madde patlamalar halinde yangını artırıyor. Dükkanlar esas olarak bu yangınlarla tahrip edildi, mermi ve bomba tahribatı daha azdı.

Katledilenlerden bir kısmı, dozer kepçesiyle topluca bir çukura gömüldü.

Polis ve subaylar saldırı başlamadan önce çocuklarını okullardan almışlardı. Saldırı başladıktan sonra
okullarda bulunan öğrenciler 24 saat mahsur kaldılar. Evlerine gitmelerine izin verilmedi. Bu durum kuşku yok ki, saldırının planlı olduğunu, anlık gelişen bir çatışmanın sözkonusu olmadığını, operasyonun polis ve subaylarca önceden bilindiğini gösteriyordu.

Sosyal ağlarda paylaşın