2. Emperyalistler arası paylaşım savaşının katilleri, bugün de tarihi katlediyorlar. Tarihi tersyüz etmek ya da içini boşaltmak, yani tarihi katletmek, burjuvazinin tarih karşısındaki genel tavrıdır. Hele ki söz konusu olan, burjuvazinin savş suçları ile dolu tarihi ise, burjuvazinin o tarih karşısında nesnel, bilimsel olması zaten hiç ama hiç mümkün değildir; işte bu noktada ortaya çıkar tarih katliamcılığı.
Emperyalistlerin tarih korkusu çok büyüktür. Zira o tarihte bitmez tükenmez “suç dosyaları” vardır. O tarihin her anı, emperyalist bir ülke haline gelmelerinin her adımı, halklara karşı işlenmiş büyük suçlar demektir. Bu büyük suçlarını, ancak tarihi katlederek gözlerden gizleyebilirler. Tarih katliamcıları bugün de Hitler-Mussolini faşizminin suçlarını aklamaya çalışmaktadır. Faşizmin tarihteki suçlarını örtbas ederken, SOSYALİZMİN Hitler -Mussolini faşizmine karşı zaferdeki rolünü de tarihten silme gayretindeler.
7 Mayıs 1945, 6 yıllık emperyalist savaşın sona erdirildiği, faşist orduların bozguna uğratılarak faşizmin yenildiği tarihtir. Bu savaşta dünya halkları büyük bedeller ödemiştir. 52 milyon insan hayatını kaybetmiştir, sadece Sovyet Halkları bu savaşta 20 milyon şehit vermiştir.
Son yıllarda SOSYALİZM’e ve onun değerlerine yönelik saldırıları tırmandıran emperyalistler, bu kez sosyalizmin, faşist Hitler ordusunun yenilgiye uğratılmasında oynadığı belirleyici rolü yok saymakta ve dünya halklarına bu rolün yok sayıldığı çarpıtılmış bir tarih sunmaktadırlar.
Tarihin silinmek istenen kısmı!
Her yıl 2. Emperyalistler arası paylaşım savaşının sona erdiği tarihte yapılan törenlerde Sovyetler Birliği’nin varlığı, rolü giderek silinmektedir. 20 milyon insanın şehit verildiği büyük direnişleri, büyük savaşları önemsizleştirmek için son derece kaba ve pervasız çarpıtmalar yapılmaktadır. Bugün Nazi İmparatorluğu’ndan hiç de geri kalmayan bir imparatorluk kurmaya çalışan Amerika, Hitler faşizminin altedilmesinde asıl payın kendisine ait olduğunu düşündürtecek şekilde anlatmaktadır o dönemi.
Tarih katliamcılarının yazdıklarına bakılacak olursa, Rusya’nın “dondurucu soğuğu”, Hitler ordularını hareketsiz bırakan “kış“ı olmasaydı, faşist ordular zaten “Moskova’yı alacaklar”dı.
Yani Kızıl Ordu’nun, komünistlerin, komünist partinin zaferde hiç payı yoktu. Hitler’i onlar değil, “kış” durdurmuştu!
Moskova önlerinde, Stalingrad’da, Leningrad’da, tek bir sokağı, hatta tek bir evi savunmak için, yeri gelmiş yüzlerce Kızıl Ordu askeri şehit düşmüştür. Leningrad 3 yıl boyunca faşist kuşatma altında kalmış, ama teslim olmamıştır. Faşist orduları Rusya’nın dondurucu kışı değil Sovyet halklarının yenilmez, teslim alınamaz iradesi yenmiştir. Bunun için Sovyet ülkesinin en değerli evlatlarından 20 milyon şehit verilmiştir.
Savaş boyunca Sovyet ülkesinin çok büyük bir bölümü yakılıp yıkılmıştır. Yıllarca süren kuşatmalar, açlık, ürünlerin yakılması, idamlar ve katliamları yaşamıştır Sovyet insanı. Bu savaşta onları yenilmez kılan Stalin gibi bir öndere, halkı örgütleyerek savaştıran Komünist Partisi’ne, faşizme karşı mücadelede topyekün yer alan kahraman bir halka sahip olmalarıdır. İşte bunları gizliyorlar şimdi halklardan. Belirtmek gerekir ki, emperyalizmin faşizme karşı direnişte gizlediği sadece Sovyetler de değildir. Hitler faşizmine karşı emperyalist ülkelerde gerçekleştirilen direnişlerde komünistlerin oynadığı belirleyici rolü de aynı şekilde yavaş yavaş unutturmak istemektedirler.
Hitler’i, Mussolini’yi, Aklamaya Soyunanlar, Aynı Soydandırlar
Bir süredir, çeşitli kesimlerde Hitler-Mussolini faşizminin işlediği suçların gösterildiği kadar olmadığı, faşizmin aslında sanıldığı kadar sadece olumsuz işler yapmadığı gibi, faşizmi aklamaya, meşrulaştırmaya yönelik düşünceler dile getirilmeye başlanmıştır. Böyle bir düşünceyi ileri sürmek de elbette yine ancak tarih katledilerek mümkündür. Bu tarih çarpıtıcılığı en kirli yöntemlerle Hitler, Mussolini faşizmini aklamaya varan anlayışları beraberinde getirmektedir. Dünya halklarına karşı, tarihin o güne kadar gördüğü en vahşi, insanlık dışı yöntemleri uygulayan ve işledikleri savaş suçları ile tarihin lanetlileri arasında yer alan faşistlerle, faşizme karşı savaşta tarihi roller oynamış devrimci önderleri aynı kefeye koymak, bu çarpıtmanın en sık başvurulan yöntemidir. Mesela, İtalya’da, burjuva siyaset sahnesinde “belli konularda” faşist Mussolini yönetiminin o kadar da kötü uygulamalarının olmadığını, bu yanıyla kimi konularda İtalya’nın kötü yönetilmediği savunulabilmektedir artık.
Ya da sorunu magazinleştirerek “torun Mussoloni” diye lanse ettikleri bir kadın milletvekili aracılığıyla “Dede Mussolini” masumlaştırılmaktadır.
Yine başta Baltık ülkeleri Litvanya ve Estonya olmak üzere, çeşitli ülkelerde, faşizmin suçlarını mahkum eden Nürnberg Mahkemesi’nin kararları yok sayılmaya çalışılmaktadır. Irkçılığın, milliyetçiliğin tırmandırıldığı bu eski SSCB ülkelerinde, Lenin’in, Stalin’in resimleri, heykelleri ve mirası yok edilirken, meydan faşizme açılıyor. Bu ülkelerde bu politikalara paralel olarak da, ırkçı, faşist hareketler gelişiyor. Kimi örneklerini verdiğimiz bu eğilimlere karşın, emperyalistler ve işbirlikçileri, bugün halâ faşizmi aklamakta, fazla “cesaretli” değiller. Onların önünü kesen tarihi gerçeklerdir.
Dünya halklarının hafızası yeterince güçlüdür. Ama gericileştikçe, ırkçı, şoven politikaları daha çok benimsedikçe, daha çok terör yasaları çıkardıkça, Nazi yöntemlerine ve yönetim anlayışına daha çok yaklaşacak, bu anlamda da Hitlerler’i, Mussoliniler’i daha çok savunacaklardır… Faşizmin suçlarını aklamak bir yana, gizlemek bile o kadar kolay değildir. Almanya ‘da faşizmin iktidarının gerçekleştiği 1933 yılından savaşın sona erdiği 1945 yılına kadar geçen 12 yılda, faşist katiller adeta dünyayı bir baştan bir başa kana boğdular. Onlarca ülke işgal edildi.
Tarihe “3. Alman İmparatorluğu” diye de geçen emperyalist saldırganlık sonucu ülkeler yağmalandı, halklar katledildi, insanların diri diri yakıldığı fırınlar kuruldu, her türlü zulmün serbest olduğu Nazi toplama kampları açıldı.
Faşist Hitler, Almanya’da tekellerin yardımıyla iktidara geldiğinde, önce Almanya içinde büyük bir saldırı başlattı. Siyasi partileri yasakladılar. Sendikalar kapatıldı ve ülkede bir insan avı başlattılar. “Önce Komünistleri” tutuklamaya, işkence tezgahlarında katletmeye başladılar. Toplama kampları açtılar. Sonra sosyalistleri, ardından sosyal demokratları, Yahudileri, Çingeneleri, kısacası faşist olmayan herkesi toplama kamplarına doldurdular. Sonra saldırı dışa yöneldi. Alman faşizmi, 1938’de Avusturya’yı ilhak ettikten sonra Çekoslovakya’ya, sonra 1 Eylül 1939’da Polonya’ya saldırdı. Ardısıra, faşizm ülkeleri yuta yuta ilerledi…
Faşist Mussoloni de 1939’da Arnavutluk’u işgal etti. Libya ve Etiyopya’da sömürgecilik tarihine geçecek politikalar izledi. Tutsaklar öldürüldü. Köyler yakılarak halk toplama kamplarına dolduruldu. Halka karşı zehirli gazlar kullanıldı. Sonuç, dünyanın yarısının harap olması ve 52 milyon ölü. Faşizmin tarihe mal olmuş suçlarını hiç kimse tarihten silemez. Tersine bu suçlar, bugün de emperyalizme ve faşizme karşı mücadelede tarihini unutanlara ve unutturmak isteyenlere hatırlatılması gereken örneklerdir.
Faşizmi Alteden Asıl Güç, Sovyetler Birliği’dir
“Yedi hafta boyunca kente yüzlerce bombardıman uçağı gönder mişler, … kenti ağır topçu ateşi ile dövmüşler… fakat Leningrad’ı ele geçir ememişler di. Almanlar, durdur ulduklarına inanamıyorlardı. … Bütün Avrupa’yı ele geçirmişler di. Hiçbir yerde, hiçbir kimse onları dur duramamıştı. Saldırıya inatla devam ediyorlardı. Fakat aldıkları tek sonuç… tanklarının birer demir yığını haline gelmesi, askerlerinin dağılarak erimeleri idi.” (Teslim Olmayanlar Ölmez, Nikolai Chukovsky, Syf: 109)
Leningrad cephesinde kuşatma bu cephede tam 3 yıl sürdü. Sadece Leningrad’da değil, Stalingrad’da, Moskova’da da durduruldu Naziler. Bunlar, savaşın kaderini tayin eden çatışmalar oldu. Sovyet Halkları faşizmi durdurmak için bu cephelerde ve cephe gerisinde büyük kahramanlıklar yarattı, büyük bedeller ödedi. Sovyetler’in 1718 şehri, 70 bin ilçe ve köyü yerle bir edildi, 95 milyon kişi evsiz kaldı. Alman faşizmi 22 Haziran 1941’de, Sovyetler Birliği’ne saldırarak, Sovyet topraklarının bir bölümünü işgal etti. Bu saldırı Moskova önlerinde durduruldu. Almanlar’ın ikinci büyük saldırı dalgası da Stalingrad’da durduruldu. Kızılordu fiubat 1943’te karşı saldırıya geçerek Nazi ordularını bozguna uğrattı. 90 bin Alman askeri ve 22 generali teslim alındı. Sovyetler bu cephede 1 milyon askerini şehit verdi.
Düşünün ki, Fransa ve birçok Avrupa devleti, faşist ordular karşısında duramamış, teslim olmuştur. Sovyetler ise tek bir cephede birbuçuk yıl içinde 1 milyon şehit vermiştir.
Savaşın asıl yükünü kimin taşıdığı açıktır. Kızılordu 1943 başlarında tüm cephelerde karşı saldırıya geçip, Nazileri önlerine katarak Almanya’ya kadar sürdü. Kızılordu 23 Nisan 1945’te Berlin’e girdi. Kızıl Ordu’nun karşı saldırısı, Nazi işgali altındaki bir çok halkı özgürlüğüne kavuşturdu. Amerika ve İngiliz emperyalistleri, Naziler Sovyetlere saldırırken, hiçbir müdahalede bulunmadıkları gibi, karşı saldırı döneminde de Sovyetler Birliği’nin iyice yıpranması için söz verdikleri askeri harekatları, geciktirdiler. Tarih tanıktır; faşizme karşı savaşın kaderini değiştiren politikaların asıl sahibi Sovyetler Birliği’dir; faşizmin yenilgisinde en büyük pay, faşizme karşı savaşta en büyük bedeli ödeyenlerindir. Bu gerçek karartılamaz.
bu yazı yürüyüş dergisi 180. sayısından alınmıştır…. 17 mayıs 2009