Syriza 2015 yılında iktidarı kazandığında, Yunanıstan’da olduğu gibi Türkiye’de ‘sosyalist devlet’ kutlamaları yapılmıştı.
Başkanı Çipras ‘kravatsız, devrimci devlet başkanı, kurtarıcı’ ilan edilmişti. Tüm emperyalist güçlere meydan okunması beklenirken, tüm halk düşmanı uygulamalar bir bir hayata geçirildi.
Kendi ülkesindeki burjuvaziyle hiç bir zaman çelişki içinde olmayan Çipras ‘kurtulma’ vaadi vermişti. Fakat yaptırımları ‘mecburen’ kabul eden pozisonuyla halkı çaresizliğe sürükledi adeta.
8 Temmuz seçimlerinde sağcı parti Yeni Demokrasi tek başına iktidar oldu ve Syriza sert bir yenilgiye uğradı. Syriza aslında çok daha büyük bir yenilgi yaşayacak durumdaydı seçimlerde ancak aşırı sağ korkusu bunun önüne geçti belli bir ölçüde. Halk büyük oranda beklentisiz ve umutsuz bir şekilde sandığa gitti.
Yaklaşık 10 yıldır, Yunanistan halkı yoksullaştırma politikaları altında eziliyor adeta. IMF ve AB karşıtı söylemlerle iktidara gelen Syriza hükümeti altında ise bu durum aynı şekilde devam etti, halkın yıllar öncesinde mücadelelerle elde ettiği hakları ellerinden alındı.
Syriza hükümeti de diğerleri gibi İMF ve AB’nin yaptırımları çerçevesinden çıkamadı. Syriza’nın sol adına yürüttüğü politikalar ülkede aşırı sağın, ırkçı yapıların güçlenmesine yol açtı aynı zamanda.
Syriza’nın asıl oy kaybı, verdiği sözleri tutmamış olmasından kaynaklandı. Syriza, ‘radikal değişim’ vaatleriyle 3 yılda %3 oydan 36%’ya geçmişti. İktidar koltuğuna geçtikten sonra, İMF ve AB’nin istekleri doğrultusunda hareket etti.
Bir başka önemli nokta ise, Syriza’nın iktidara gelmesiyle işçı sınıfı hareketinin duraksaması oldu. Önemli sendika hareketleri ve KKE komünist partisine bağlı yapılar, ilk zamanlarda ‘sol iktidar’var yanılgısıyla mücadelelerini durdurdular ve ‘solcu devletin’tüm sorunları çözmesini beklediler.
Fakat Syriza hiç bir zaman ‘radikal’ bir değişim için hareket etmedi, bu hedefle kurulmadı, sadece söylemlerinde bu iddiayı taşıdı. Reformist bir parti olarak asla kapitalizmi, AB’yi temel sorun olarak görmedi.