Süresiz açlık grevindeki özgür tutsak Oktay Kelebek, bulunduğu hapishaneyi “betondan bir tabut” olarak tanımlıyor.
Oktay Kelebek, bulundukları koşulları ve direnişlerine anlatmak için, tutuklu bulunduğu Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden mektup gönderdi.
Aşağıda bu mektubun tam metnini yayınlıyoruz:
“Size Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nden yazıyor, Özgür Tutsakların selam ve sevgilerini yolluyorum…
Betondan bir mezar olan Yüksek Güvenlikli Hapishanelere karşı ve hasta tutsak Mehmet Güvel’in serbest bırakılması talebini de içeren Süresiz Açlık Grevi direnişindeyiz.
Size de bu konu temelinde yazıyorum.
Bizler 6 Şubat günü İstanbul’da gözaltına alındıktan sonra 10 Şubat’ta tutuklandık. Ve ilk önce Marmara Kapalı Hapishanesi’ne (eski adı Silivri) götürüldük; 24 Şubat günü ise 28 arkadaşımızla birlikte Anadolu’nun dört bir yanındaki Y, S ve F Tipi Hapishanelerine ikişerli-üçerli dağıtıldık.
Cem Dursun, Oktay Kelebek ve Mehmet Güvel’in ‘payına’ yeni açılan Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi düştü. Anadolu’nun dört bir yanında bir tane yeni fabrika açılmazken sessiz sedasız birer birer hapishaneler açılmakta. Denir ya; bir ülkenin aynasıdır hapishaneler. Ve baktıkça buralara nasıl bir ülkede yaşadığımızı görürüz.
Biz içinde bulunduğumuz bu hapishaneye baktığımızda betondan bir tabut görüyoruz.
Bu hapishaneler üç katlıdır, üçlü ve tekli hücrelerden oluşuyor. Hücrelerin havalandırmaları yok, günde sadece iki saat başka bir yere havalandırmaya çıkarıyorlar. Ne zaman çıkılacağına sen karar veremiyorsun. Ve yanına hücreden hiçbir şey alamıyorsun.
Hücrenin içinde kamera var, günün 24 saati izleniyorsun. Hücrelerin camlarında demir parmaklıklar dışında ek olarak bir tel örgüler var. Dışarıya, bırakın elinizi parmağınızı bile çıkaramıyorsunuz. Tel örgülerden dolayı hücreye düzenli bir hava akışı yok. Gökyüzünü, güneşi tel örgülerden görebildiğin kadar, yani bir avuç görebiliyorsun. Havasız, güneşsiz, günün 24 saati kameralarla izlenen bir hücrede tutuluyorsun. Yani diri diri bir tabutun içine konulmuşsun; betondan bir tabut.
Dışarıyla bağlantın hücre içerisinde bulunan bir düğmeyle oluyor. Gardiyanın sadece sesini duyuyorsun, o da düğmeye bastığında cevap verebilecek birini bulabilirsen.
Sessizliğin hâkim olduğu bir tabutun içindesiniz. İnsan, betondan bir tabutun içerisine sığar mı?!
Bugün bizler buralarda tutulmak isteniyoruz.
24 Şubat’tan beri Cem Dursun ve Oktay Kelebek Süresiz Açlık Grevi’nde…
Haykırıyoruz: Talebimiz, bu insanlık dışı kuyu tipi hapishanelerden arkadaşlarımızın olduğu, ailelerimize yakın bir hapishaneye sevk olmak.
Bizimle birlikte bu betondan tabutta tutulan Mehmet Güvel ise 78 yaşında ve %80 (yüzde seksen) engelli; Wernicke Korsakoff hastası bir tutsak. Denge sorunu yaşadığı için tek başına yaşamını idame ettirememekte. Aynı zamanda prostat hastası. Gece en az 7-8 defa tuvalete gitmekte ve her defasında düşme, kendini yaralama tehlikesi yaşamaktadır.
Bunların hepsi bir yana; prostat kanseridir. Dışarıda tedavisi sürerken tutuklandı ve hapishanede bu tedavisine devam edememektedir.
Mehmet Güvel tüm bu hastalıklarına rağmen bu betondan tabutta tutularak her saniye ömründen çalınmaktadır.
Hapishaneler hasta tutsaklar için sessiz ölüm demektir!
Bugün hapishanelerde 1.517 (bin beş yüz on yedi) hasta tutsak var.
Ve Ocak 2022’den bu yana 94 (doksan dört) hasta tutsak hapishanelerde katledildi.
Tedavi bir haktır! Hasta tutsaklar da bu haktan yararlanmalıdırlar!
Tecrit hücrelerinde bu hakkın kırıntısı dahi yoktur.
Hasta tutsakları faşizmin insafına bırakmak onları ölüme terk etmektir.
Hasta tutsak Mehmet Güvel’in serbest bırakılması için ve arkadaşlarımızın olduğu, ailelerimize yakın bir hapishaneye sevk olmak için insanlık dışı bu kuyu tipi hapishanelere karşı biz açlığımızla direniyoruz.
Sizlerin de yapabilecekleri şeyler var. Aydın olmanın sorumluluğuyla duyarlılık göstereceğinize inanıyor, sesimizi duyurmanızı istiyoruz.
Buca Yüksek Güvenlikli Hapishanesi Özgür Tutsakları adına selam ve sevgilerimizi yolluyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.”