Fransa’da Samuel Paty isimli öğretmenin Hz. Muhammed ile alay eden bir karikatürü sınıfta göstermesinin ardından başı kesilerek öldürülmesiyle Erdoğan ile Macron arasında bir “gerilim” yaşanıyor. Erdoğan’ın bilindik populist çıkışlarından biri olarak Macron’a “Macron’un zihinsel noktada bir tedaviye ihtiyacı var. İnanç hürriyetinden, inanç özgürlüğünden anlamayan, kendi ülkesinde yaşayan milyonlarca farklı inanç mensubu insanlara bu şekilde davranan bir devlet başkanına başka ne denilebilir, öncelikle akli noktadan kontrol” ifadelerini kullandı.
Bunun üzerine Fransa devletinin de elçiliğini geri çekmesinin üzerine tartışma, bir Erdoğan klasiği olan altı boş, karşılığı olmayan kükremelerinden biri ile devam etti. Erdoğan “Fransa mallarını almayın” diyerek boykot çağrısı yaptı.
Peki bu çağrının bir hükmü olacak mı?
Kısaca özetlemek gerekirse Türkiye oligarşisi değil Fransa’ya hiçbir emperyalist ülkeyi boykot edemez. Buna ne ekonomik gücü yeter ne de siyasi gücü. Çünkü ülkemiz tamami ile bağımlı bir ülkedir. Hem ekonomik, hem siyasi hem de askeri açıdan emperyalizmin güdümünün sözkonusu olduğu ülkemiz, değil boykot etmek kımıldayacak durumda bile değil.
Bu şekilde Fransa, Hollanda, İtalya, Çin, ABD gibi bir çok ülke ile göstermelik gerginliklerin yaşandığı ülkemizde benzer çağrıların hiçbiri hayata geçmedi. Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya geldiği dönemde, İtalya’yı boykot çağrısı yapılmıştı yine. İki tişört, iki buzdolabı yakmanın, iki başbakan resmi yırtmanın dışında bir karşılığı olmamıştı. Çinli diye Koreli kafileye yapılan saldırı hala hatırlardadır. ABD ile sözde gerginlikte iki üç ABD doları yakmanın, bir iki lphone telefon kırmanın dışında ne oldu? ABD çağırdığında kuzu kuzu gidildi… hem de Trumph küfürlü mektup yazmasına rağmen.
Türkiye oligarşisi emperyalizme bağımlıdır. Emperyalist sermayenin ortağıdır. Emperyalizmin sermayesi ve teknolojisi ile ayakta durmaktadır. Bugün hiç bir emperyalist gücü boykot etmesinin mümkünü yoktur.
Ülkemizdeki Fransız Sömürüsü
Fransız emperyalizminin ülkemizde faaliyet sürdüren ve halkımızı sömüren 1524 şirketi var. Bunların bir kısmı, uçak ve uzay endüstri ürünleri, otomobil yan sanayi ürünleri, genel kullanıma yönelik makine ve cihazlar, temel kimyasal, azotlu, plastik ve sentetik kauçuk ürünler üreten şirketler.
Türkiye’nin ihracatının önemli bir kısmını oluşturan Renault, bir Fransız tekelidir. Yani aslında bu ihracat, “yerli” sanayinin, türkiye’nin ihracatı değildir. Emperyalist şirketlerin Türkiye’de ucuza üretip dışarı sattıklarıdır. Ülkemizdeki Fransız şirketlerinin başlıca ihracat kalemleri şunlardır: Otomobil sanayi ürünleri, hazır giyim, otomobil yan sanayi ürünleri, elektrikli ev aletleri, genel kullanıma yönelik makine ve cihazlar, tekstil endüstrisi ürünleri ve elektrikli cihazlar. Bu denli ekonomisi bağımlı hale gelmiş bir ülke emperyalizmi boykot edemez!
Yönetememe krizi devam eden Erdoğan “batıya kafa tutan lider” görüntüsü vererek hem ülkede halk desteğini artırmayı hedeflerken, hem de Ortadoğu’da suni islam liderliği görüntüsü ile hala işe yarar olduğunu göstermek istiyor. Kim için işe yarar? Tabii ki emperyalizm için. 2010’a kadar emperyalizmin Ortadoğu’da ılımlı islam modeli olarak sunduğu yönetim olan AKP yönetimi, Ortadoğu halklarınca artık nefretle anılıyor. Emperyalizmin hizzaya getirmeye çalıştığı ülkelere model olarak sunduğu AKP modeli hiçbir yerde karşılık bulmadı, kullanılamadı. Libya, Suriye, Afganistan, Mısır… Ortadoğu’yu kendi çıkarlarına göre şekillendirmek isteyen başta ABD ve tüm emperyalistler için AKP kullanılırlığını yitirmiş durumda. AKP islam savunuculuğu adı altında din sömürüsü yaparak tekrar popülaritesini arttırmaya çalışıyor. Bu sayede emperyalistlerin desteğini almayı garantilemek istiyor.
Sonuç olarak, Erdoğan-Macron “kavgası” için şunu diyebiliriz; Erdoğan emperyalizmle çatışırmış gibi görünerek emperyalizme yaranmayı hedefliyor. Ne de olsa Erdoğan, emperyalizmin desteği olmadan iktidarda kalınamayacağını çok iyi bilir.