Sesinizi, sözünüzü ölüm orucuna yatmış ve en çok 50 günleri kalmış iki genç avukata, Ebru Timtik’e ve Aytaç Ünsal’a değil, tek bir sözle ile ölüm orucunu bitirebilecek, iki yurttaşın, iki avukat yurttaşın açık seçik ve pek yalın ve pek haklı isteğini gerçekleştirebilecek olan iktidar sahiplerine yöneltin
Herhalde adını duymuşsunuzdur: Halkın Hukuk Bürosu. AKP iktidarına, onun medyasına ve onun yargısına sorarsanız “teröristleri savunan, dolayısıyla kendileri de terörist olan avukatların bir araya geldiği suç örgütü“.
Öyleyse susturulmalıdırlar.
Nasıl?
Eh, AKP Reisi bir hukuk devleti olduğumuzu ve özgürlüklerin, insan haklarının, demokrasinin kendi yönetiminde çok geliştiğini gözlerimizin içine baka baka her fırsatta yineliyor ya, demek ki “susturulma” 90’lı yıllardaki Hizbullah yöntemiyle “bir gece enseden tek kurşun“la yapılmayacak.
Onun yerine AKP yargısı marifetiyle göstermelik bir duruşma, yeteri kadar gizli ve sahte tanık ve ardından “mış gibi” yapılmış bir yargılama sonucu onlarca yıla ulaşan hapis cezası ya da ceza yerine geçen uzun yıllara yayılmış tutukluluk.
Halkın Hukuk Bürosu’ndan avukatlar tutuklu. Aralarında tahliye olan var mı, tutuklulara yenileri eklendi mi bilmiyorum. Artık çetele tutmaktan da vazgeçtim. Bildiğim Halkın Hukuk Bürosu ve Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatlar susturulması gereken hukuk savaşçıları olarak AKP iktidarı tarafından listelenmişler. Üçü tahliye ise beşi tutuklanıyor…
Dışarıda ya da içeride dik duran ve boyun eğmeyi asla ve asla kabul etmeyecek hukuk savaşçılarından söz ediyorum. Tek talepleri var: Yeniden ve adil bir yargılanma…
Hapisteki direnişçinin çok silahı yok: Açlık grevi, o da olmazsa ölüme kadar varabilecek bir açlık grevi.
Tutuklu avukatların dilinden aktarıyorum:
“…Bizler zulmü yaratanların değil, zulme uğrayanların avukatlarıyız (…) Yaşadığımız adaletsizlik ortak, direnişimiz de ortak olacak. Açlığımızı adalete katık edeceğiz…”
Haydi bir daha: Açlığımızı adalete katık edeceğiz…
Avukatların hepsi açlık grevindeler ama ikisi…
Aralarından ikisi, avukat Ebru Timtik, avukat Aytaç Ünsal açlık grevinin ölüme kadar sürecek aşamasını seçtiler…
Sizler bu yazıyı okurken Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın 50 günleri kaldı. Haydi bilemediniz 51, bilemediniz 52…
Sonrası ölüm ya da tıp biliminin Vernicke-Korsakow diye adlandırdığı yaşayan ölülük. Geriye dönüşsüz yaşayan ölülük…
Buna duyarsız kalınamaz.
Hayır ille hak savunucusu, hukuk savaşçısı, insan hakları aktivisti olmak gerekmiyor. Bir yurttaşsak, sıradan bir yurttaşsak ve hukuk devletinden, yurttaş haklarından, demokrasiden yanaysak buna duyarsız kalamayız.
Ama sakın ola ki duyarsız kalmamayı, ölüme yatmış iki genç avukata “Bırakın bu eylemi. Bitirin lütfen. Bu yolla başarıya ulaşmış bir eylem yok. Ölerek değil hayatta kalarak yapacaklarınız var sizin” gibi öğütlerle seslenmek olarak anlamayın.
Bunu yapmayın.
Adalet arayışında son çare olarak ölüme yatmayı seçmiş birine bu öğütler, ricalar, dilekler işlemez.
Bu cümlelerden bu gazetecinin ölüm oruçlarını çare olarak gördüğü sonucu çıkmasın.
Hayır. Ama bu gazetecinin tanıklığına, deneyimlerine güvenmek sonucu çıksın.
1996 ve 2000 yıllarında onlarca ve onlarca tutuklunun F tipi (yalıtılmış hücreler diye anlayın) hapishanelere karşı başlatılan ve ölüm oruçlarına dönüşen eylemleri çok, ama çok yakından izleyen birkaç gazeteciden biriyim. Dönemin Adalet Bakanın izni ve hatta ricasıyla Sağmalcılar Hapishanesi’nin içine girip, tutuklu ya da hükümlülerle konuşup, tek kişilik hücreler yerine en çok 16 kişilik “mini koğuş“lar uygulanacaksa ölüm orucuna son verileceği bilgisini yetkililere iletmiş, bir “uzlaşma” olabilecek gibiyken birden ne olduysa devlettin zorba gücünün bütün acımasızlığı ile tutuklu ve hükümlülerin üstüne çullandığı o korkunç günlerin tanığıyım.
Buna güveniniz…
Sesinizi, sözünüzü ölüm orucuna yatmış ve en çok 50 günleri kalmış iki genç avukata, Ebru Timtik’e ve Aytaç Ünsal’a değil, tek bir sözle ile ölüm orucunu bitirebilecek, iki yurttaşın, iki avukat yurttaşın açık seçik ve pek yalın ve pek haklı isteğini gerçekleştirebilecek olan iktidar sahiplerine yöneltin.
İstek sahiden de pek yalın: Yeniden ve adil bir yargılanma…
Sesinizi yüksek çıkarın, sözünüzü sakınmayın ve iktidar sahiplerine, Adalet Bakanı’na, İçişleri Bakanı’na, hepsinin başındaki Reis’e seslenin. Onların susarak bir cinayete ortak olduklarını yine onlara anlatmanın, sesinizi onlara iletmenin yolunu bulun.
Gencecik iki avukatın yaşama dönmelerinin başka yolu yok…