Birçok ülkede olduğu gibi, Şili’de de son günlerde süren bir ayaklanma var hayat pahalılığına karşı.
Başkent Santiago’nun en önemli ulaşım aracı olan metroya zam yapılması halkın sokağa çıkmasına neden oldu.
İlk olarak 14 Ekim’de gençlerin metroda “turnikeden atlama” şeklinde başlattığı protestolara polis saldırdı. O günden itibaren eylemler hiç durmadan büyüyerek çoğaldı tüm ülkede.
Son bilgilere göre 3 kişi yaşamını yitirdi, 308 kişi gözaltına alındı ve 167 kişi yaralandı.
Santiago, Valparaiso ve Concepcion’da gece 22.00-07.00 arasında sokağa çıkma yasağı ve “acil durum” ilan eden devlet, orduyu devreye soktu. Bu şekilde, ordu, Pinochet diktatörlüğünden sonra ilk kez göreve çağrıldı.
Tüm baskılara rağmen sürdürülen eylemlerde metro ve otobüs durakları yakıldı. Kamu binaları ve çeşitli Amerikan iş yerleri ateşe verildi. Bazı bölgelerde Amerikan şirketlerine ait mağazalara giren göstericiler mallara el koydu.
Şili Devlet Başkanı Pinera, cumartesi günü metro ücretine yapılan zammın askıya alındığını duyurdu.
Ancak toplumsal eşitsizlik ve adaletsizlik nedeniyle protestolara başlayan halkın öfkesi dinmiş görünmüyor. Özellikle sağlık ve eğitim alanlarının yıllardır özelleştirme politikalarıyla eşitsizliğin büyüdüğü Şili’de sağcı hükümete karşı direniş “Şili uyanıyor” başlığıyla devam ediyor.
Tüm Latin Amerika’da olduğu gibi, Şili de IMF ve Dünya Bankası aracılığıyla uygulanan neoliberal yaptırımların uygulandığı bir ülke. Kıtanın diğer ülkelerine örnek olarak sunulduğu çokça kez Şili, hatta son yıllarda “yeşil enerjiye” geçişle de çok övüldü. Ve elbette hızlı büyümesi, yüksek rekabet, kişi başına düşen gelir, yolsuzluk ve suç oranının düşük olmasi ile neoliberalizmin model ülkesi oldu.
Fakat halkın ulaşım, eğitim ve sağlık hakları için sokağa çıkması, iktidarın ise korku içinde 10 bin asker ve polisiyle baskıya başvurmasıyla bu yapay başarı tablosu bir anda yerle bir oldu.