Selam yaşam ateşi! “Her zaman yanı başlarındaydık, yine öyle olmaya devam edeceğiz. Şarkılarımız şahittir.”

TAVIR’dan…
Sultan GÖKÇEK – Marmara Kapalı Hapishanesi

“Selam Yaşam Ateşi” kitabını okuduğundan beri ağzında bu söz: Selam Yaşam Ateşi!
Boncuk boncuk parlayan gözlerindeki neşenin kaynağını bulmuş gibi, coşkusu içinden taşardı Helin’in, bu sözü söylediğinde. Günaydınında “Selam Yaşam Ateşi”, iyi gecelerinde “Selam Yaşam Ateşi”. Artık bu söz neşemiz olmuştu.
Her ne kadar Helin’e takılsak da bizi kendimize getiriyordu. İçimizi ısıtıp harekete geçiriyor, kalbimizin tam ortasındaki dünyanın damarlarını besliyordu.
Filistin’e canlı kalkan olarak bir ekip gidecekti. Gidilmeden önce yapılan basın açıklamasına katılmıştı Helin. Gitmeyeceği halde, üzerinde kırmızı önlük vardı. Gidecek olan bir kişi gelmeyince Helin geçirmiş üstüne kırmızı önlüğü… Gülüşünden, yerinde durmazlığından anlıyoruz Filistin’e gitmek istediğini ama başkası gideceği için çok ihtimal vermiyoruz gideceğine.

Aradan çok zaman geçmedi, Helin koştur koştur geldi, “Yarın Filistin’e gidiyorum”…
Havalarda uçuyordu, coşkusundan kabına sığmıyordu. Bir an önce o kanlı savaşı, İsrail’in işgalciliğini durdurmaktı isteği. Hesapsızdı, Filistin halkı için, daha beşiğinde kurşun yağmuruna tutulan bebelerin acısını dindirmek, doğmadan ölümü öğrenenlere yaşamı getirmek için koştu.
Canlı kalkandı Helinimiz, bizim omzuna yaslandığımız, kemiklerimizi kırarcasına sıkıca kucaklayan, kahkahasıyla beynimizde patlamalar yaratan Helinimiz.
Ondan daha iyi kalkan yoktu dünyada.
Dost, yoldaş sevgisiyle, halk ve vatan sevgisiyle daha güçlü bir kalkan yoktu.
Bir avukat, bir doktor, bir sanatçı Filistin’e gittiler. “Statülerini” değil Filistin halkını düşünerek. Başlarına her şey gelebilirdi. Bir bomba düşebilirdi üstlerine ya da bir İsrail askerinin kurşunları delip geçebilirdi bedenlerini…

Küçük bir küpe almıştık Helin’e, kulağına dokunduğunda bizi hissetsin diye. Yola çıkarken gözlerinde ne korku ne kaygı, sadece gözlerinde boncuk boncuk yanan bir yaşam ateşi vardı. Üzerine giydiği kırmızı önlükten taşıyordu, tüm Filistinli çocukları omzuna almış gibi boynuna astığı Filistin bayrağı…

O bayrak ki 40 yıldır taşıyoruz.
40 yıldır Filistin halkının direniş köklerinden besleniyor ezgilerimiz. Her notamız zeytin ağaçlarının meyvesi gibidir; kutsal, dokunulmaz ve direnir çocuk generallerle birlikte.
Ne kurşunlar, ne bombalar, ne tanklar ne de açlık edebilir halkı yerinden.
Toprak tutmaz işgalciyi üstünde, yabani otlar gibi, sökülüp atılırlar bir gün.
Emperyalistler ve işbirlikçilerinin soyu aynıdır. Emperyalistler çorbayı içip dibini işbirlikçilerine sıyırtırlar.
Salyalarından kan dökülür nice kadim topraklara. Onlar kanlarında boğulur, halk nice evlat yetiştirir vatanına, toprağına sahip çıkması için.

Selam Yaşam Ateşi! Helin’imize selam… Ve daha nice Filistinli yiğitlere selam.
Helin, havasına kurşunların, bombaların barut kokusunun çöktüğü o toprakların kokusunu çekti içine.
Uzun açlık yolculuğunda da Filistinli çocuklar vardı omzunun bir köşesinde.
Küllerin altında tutmaya çalışsalar da Filistin halkı, sessiz sedasız değil, emperyalistlerin beyinlerinde yangınlar çıkararak direniyor.
Her zaman yanı başlarındaydık, yine öyle olmaya devam edeceğiz. Şarkılarımız şahittir.
“Yeşile mahkûm edin bozkırı/Boy atsın sevdam” derken,
“Ölümü ve gözyaşını gördün yavrum/Kan emmeyi öğrendin yaralarından” derken, “İşgal altında Filistin/Filistin benim vatanım/Eğilmem işgale direnirim” derken…
Filistin halkı her zaman bizim direnişimizdeydi.
Helin’in, İbo’nun açlığındaydı.

Kurşun yağmurları altında güneşin delik deşik edildiği ülke Filistin’de doğan bütün direnişçilere selam olsun. Yaşam Ateşi sönmeyecek, Helin’in emaneti kahkahasıyla, bombaların, kurşunların, açlığın pençesinde Filistin’i terk etmeyen halk, ateşi hep harlı tutacak.
Emperyalizme direniyoruz, direneceğiz, şimdi Fırat’la emperyalizmin politikası kuyu tipi hapishanelerde, F Tipi Hapishanelerde baskıya, zorbalığa direniyoruz.
Son sözümüz değişmez: Direnen kazanır sonunda!
Yaşasın Filistin Halkının Direnişi!

Sosyal ağlarda paylaşın