Son zamanlarda bir SEGBİS lafıdır gidiyor. SEGBİS’e çıkıyorum, SEGBİS’e bağlandın, bağlanamadın. ‘SEGBİS kaydı var tutanak tutmaya gerek yok’ gibi.
Kısa adı SEGBİS olan ‘Sesli ve Görüntülü Bilişim Sistemleri’, Türk hukukuna 2011 yılında çıkarılan bir yönetmelik ile girdi.
Mahkemelerīin çağırdığı ve dinlemek istediği kişileri fiziksel olarak yanına getirmesine gerek olmadan bulunduğu yerden dinleyebilmesi anlamına gelen bu sistem; önce teknolojinin sunduğu bir imkan gibi göründü insanların gözüne. Ne güzel olacaktı, insanlar bir şehirden diğerine gitmeye gerek kalmadan mahkeme işlerini bulundukları yerden çözebileceklerdi.
Gerçekten de çok ‘cazip’ görünüyor.
Tabii eğer yargılanan siz değilseniz!
Yani, mahkemenin yapılacağı salonda bulunmak, duruşmanın gidişatını etkilemek, savunmayı yönlendirmek bir sanık hakkıdır.
Tanıklar müştekiler veya savcılar, hakimler bu durumu önemsemezler bile. Onlara dokunan bir durum yoktur; fakat özellikle tutuklu sanıklar ve aileleri bu durumdan en çok etkilenen kişilerdir.
Eğer bir dosyada sanık iseniz ve haksız yere tutuklu bulunuyorsanız, mutlaka mahkeme heyetini etkilemek istersiniz. Hayatınıza dair karar verilecek olan mahkemenin yapılacağı yerde bulunmak istersiniz. Aileniz sevdikleriniz oraya gelmiştir. Hem sanık olarak sizi, hem de mahkemeyi izlemek istemektedirler. Fakat ne yakınlarını görebilir ne de yargılamadan bir şey anlayabilirler.
Peki ya hapishanede tutuklu bir sanık iseniz?
Sabah size gelip SEGBİS’e çıkacağınızı hazırlanmanızı söylerler. SEGBİS, çıkılan yukarıda bir yerde mi diye düşünürsünüz. Sözü edilen aslında televizyonlu ve kameralı bir hücreye götürüleceğinizdir.
Televizyon dediysek plazma TV anlamayın. Bir bilgisayar ekranı kadar bir televizyondan mahkemeyi izlemenizi isterler.
Önce odadan bahsedelim. O küçük hücrenin adı “SEGBİS Odası”dır. Siz ona kabin deyin.
Kabinin tek eşyası, bir sandalye ve sandalyenin önünde duvara yapışık bir şekilde duran bir sıradır.
Sıranın üstündeki duvarda, yani sandalyeye oturduğunuzda tam karşınızda bir kamera durur. Kameranın yanında da ekran. Ekran duruma göre dörde ya da beşe bölünmüştür.
Bir bölümde kendinizi görürsünüz. Bir bölümde avukatlar, bir bölümde sanıklar, birinde de hakimler görünür. Eğer sizden başka biri veya birileri daha SEGBİS ile duruşmaya bağlanıyorsa, onların da bölmeleri olur. Daha doğrusu olamaz. Bu küçücük ekran da teknolojik imkan da bu kadar insanı aynı anda dinlemeye yetmez! Bu ekrandan insanların kim olduklarını seçmeniz çok zordur. Jest ve mimiklerini zaten görmeye çalışmamalısınız.
Sesinize gelince; eğer mahkeme başkanı isterse sesiniz açılır, istemezse kısar sesinizi. Mahkemede olup bitenleri de mahkeme başkanının talimatı üzerine duymanız için açarlar.
Yani beş duyu organınız ile duruşmayı algılamanızı denetlemektedirler.
“Ceza Yargılamasında Yüzyüzelik İlkesi Hakimdir” Diye Hem Hukukçular Hem De Sanıklar Sık Sık Tekrarlarlar. Neden Önemlidir Peki Yüzyüzelik İlkesi?
Çünkü ceza yargılamasında savcının iddiası üzerine bir araya gelmiş insanlar vardır. Bu insan- lar iddialarını, cevaplarını, tezlerini aynı anda mah keme hakimlerinin önünde tartışırlar. Taraflar birbirine soru sorar.
Böylece hakimler hepsini birden izlerler. Bir yandan delilleri değerlendirirken, bir yandan da şikayetçinin, tanığın ya da sanıkların söylediklerinin ne kadar doğru ve tutarlı olduğunu izlerler.
Bir soruya nasıl ve ne kadar sürede cevap verildiği önemlidir. Tecrübeli bir hakim, beden dilini okur kişinin. Duruşmayı izleyenler de dosyayı hiç okumamış olsalar bile meseleyi anlarlar, mantıklarında ve vicdanlarında bir hüküm kurarlar.
Bizim ceza hukukumuzda sözlülük hakimdir. Çünkü kanun koyucu; hakimlere ‘iddianameden çok duruşmada olup bitenlere önem ver’ demektedir. ‘Savcının iddiası değil, senin gördüklerin duydukların ve anladıkların önemlidir’ demektedir.
Sanığın SEGBİS ile duruşmaya dahil edildiği bir ortamda, bir de gizli tanığın ya da tanığın SEGBİS ile duruşmaya bağlandığını düşünün. Birbirlerini duymuyor olmaları asla şaşırtıcı değildir.
Düşünün hakkınızda bir karar veriliyor ve siz en önemli gelişmeler olurken neler olup bittiğini anlamıyorsunuz.
Bu durum, silahların eşitliği ilkesine aykırıdır.
Bütün bu hukuk ilke- lerin doğruluğuna rağmen siyasi davalarda neden ısrarla SEGBİS ile duruşma yapmakta ısrar eder hakimler?
Çünkü siyasi davaların bir çoğunda hakimlerin kararı önceden bellidir. Başka gelişmelerin kararlarını etkilemesini istemezler.
Siyasi davalarda savcı sizin suçluluğunuzu ispat etmeye çalışmaz. İddianameye yazar ve sonra takdiri mahkemeye bırakır çoğu kez.
Çünkü mahkemeler zaten ceza verme eğilimindedirler. Hem yargılananlar hem de avukatları, suçsuzluklarını ispat etmek için canhıraş bir şekilde çalışırlar.
Mahkemeler, ne karar verecekleri aşağı yukarı belli olduğu için sanıkları da avukatlarını da dinlemeyi bir yük gibi görür. Çoğunlukla da hakimler, siyasi tutukluluları siyasi karşıtları olarak görürler ve devletin asıl olarak da kendi güvenliklerini ve geleceklerini tehdit ettiğini düşündükleri için siyasi dava sanıklarına karşı önyargı beslerler.
İşte Yüzyüzelik, siyasi dava sanığının bütün bu dezavantajlarını aşmak için tek yoludur. Doğruları anlatabilir, maddi gerçeği karşı konulmaz bir şekilde ortaya koyabilirse tahliye olur ve küçük bir ihtimal ile beraat edebilir.
SEGBİS İle Siyasi Dava Sanıklarının Savunma Hakları Ellerinden Alınmaktadır!
Bu sebeple SEGBİS ile ifade vermeye zorlanamazlar. Yargıtay da bunu karar altına almıştır. Buna rağmen bugün SEGBİS ile ifade verilmesi dayatılmaktadır.
SEGBİS ile savunma alındığı söylenen savunma savunma değildir!
Bu şekilde alınan karar da karar değildir!
Hiçbir siyasi dava sanığı, bu durumu kabul etmemeli; SEGBİS ile bağlanıldığında ifade vermemeli hatta daha iyisi SEGBİS odasına dahi gitmemelidir!
Kendini anlatma, savunma hakkının elinden alınmasına, faşizmin göstermelik yargılamasına tavır almak zorunlu ve meşrudur!
Yürüyüş dergisinin 10 Mart 2019 tarihli 109. sayısından alınmıştır . www.yuruyus-info.org