Daha yeni tatilden çıkan TBMM seçim süreci dolayısıyla yeniden tatile giriyor. “Parlamento burjuvazinin ahırıdır” diyor Lenin.
Ancak ülkemiz parlamentosu bu özelliğe dahi sahip değil. Bir ahır olabilecek kadar dahi fonksiyonu yok. Var olan tüm işlevi Erdoğan tarafından alındı. Dün hükümetlerin önerileri için el kaldırıp indirmekten başka bir iş yapmayan parlamenterler bugün bunu bile yap(a)mıyor. Varlığı bir saçmalıktan başka hiç bir şey ifade etmeyen asalak sürüsünün, aldıkları milyarlarca TL maaşın yanında kendilerine tanınan imtiyazlardan faydalanmak dışında bir yaptıkları bir iş yoktur. Özetle TBMM’nin halkın çıkarına tek bir işi işlevi yoktur cümlesine artık “TBMM’nin hiç bir işlevi yoktur” cümlesini de ilave etmek gerekir.
Bunun yanında, parlamentonun varlığı sebepsiz değildir elbette. Ülkemizde hala seçimler yapılıyor. Seçimlerin bizim gibi demokrasicilik oyununu kör topal da olsa sürdüren yeni sömürge tipi faşizmin hakim olduğu ülkelerde vazgeçilmesi zor bir işlevi vardır. Seçimlerin yapılış sebeplerinin en önemlisi halkı “Demokrasi var” yalanına inandırmaktır. Bir şekilde oy vermelerini sağlayarak halkın düzene olan tepkisini törpülemek. Düzenin sahipleri bu halka oy kullandırarak demokrasinin klasik tanımındaki “halkın kendi kendini yönetmesi” yalanına inandırmayı hedefliyor. “OY” ile halka, kendisini yönetenleri seçtiğini zannetmelerini sağlıyorlar. Bu sayede halkın düzene olan tepkisi bir olsa düzen sınırları içinde kalıyor. Seçime dahil ettikleri halkın seçim sonuçlarına razı gelmesi gerektiği beyinlere işleniyor. Bu şekilde seçimler yoluyla demokrasicilik oyunu sürüp gidiyor.
Seçimler konusunda meclisteki partilerin en sağından en soluna(!) aynı fikirdedir. Düzen partilerinin tamamı halkın bu oyuna inanmasını ister ve bunun için tüm enerjileri ile çalışırlar. En hummalı çalıştıkları zamanlar, seçim süreci diye adlandırdıkları “halkı kandırma süreci” zamanlarıdır. Birbirine düşman görünen partilerin hepsi halkı “OY” kullanmaya çağırır.
Bu seçimde de “Kime verirseniz verin ama oy verin” diye telkinlerde bulunacaklar hepsi. Yaklaşan 31 Mart seçim sürecinde tüm düzen partilerinden aynı sesi duymak kimseyi şaşırtmamalı ancak nasıl bu kadar iki yüzlü ve yalancı oldukları sorgulanmalı. Bundan önceki tüm seçimlerde olduğu gibi “bu seçim çok önemli”, “bu son şans”, “bu yerel seçim değil, ülkenin geleceği bu seçime bağlı” teraneleri havalarda uçuşurken ortaya çıkan ikiyüzlülük yüzlerine çarpılmalı.
Şimdi TBMM tatile girdi,
Meclisi tatile sokarak koruma ordularıyla kendilerini halktan koruyan parlamenterler, bu sefer halka gidip oy isteyecekler. Kameralar karşısında tebâlarının halini hatrını sorup, çaylarını içecekler. Halktan biri gibi görünmek için binbir şekle girip iğrenç şaklabanlıklar yapacaklar. Bu şekilde HALKI KANDIRMA TELAŞESİ 31 MARTA KADAR SÜRECEK.
Bu kadar işlevsiz, bu kadar yetkisiz, hiç bir söz hakkı olmayan mevcut sistemin işleyişi açısından dahi kambur gibi halen varlığını koruyan meclisin tatile girmesi, halkımızın yaşantısında bir değişikliğe yol açmayacaktır. Bu yüzden tatile girdiklerini duyurmaları da saçma olmuş.
Halkın kanını emerek, yağlı ballı ihaleler kapmaktan başka bir şey düşünmezler. Mecliste, üç beş milyon nemalanmaktan başka bir sebebi bulunmayan 650 asalağın, vatanın parsel parsel satılmasına, emperyalist şirketlere peşkeş çekilmesine, ülkemizin talan edilmesine söyleyeceklekleri tek bir kelimeleri yoktur.
Seçim oyununa alet olmamalıyız.
Halk olarak, artık bu kokuşmuş, halkı öldüren, doğamızı yok eden, zehirleyen, adaletsiz bırakan düzenden kurtulmamız gerekiyor. Bu da bundan önce olmadığı gibi bundan sonra da seçimlerle olmayacaktır. Düzen partileri onlarca yıldır kendi yarattıkları durumu değiştireceklerini, kötü giden her şeyi yoluna sokacaklarını söylerler. Ve genel olarak da benzer yalanları tekrar ederek yaparlar bunu.
İNANMAYALIM!
Devrimcilerin söylediği on yıllardır değişmiyor. Ve tarih hep devrimcileri haklı çıkarttı. Tekrar edelim. Bu zulümden kurtulmanın yolu örgütlenmekten, ve bu düzeni sahiplerinin başına yıkmaktan geçiyor.