ANKSİYETE NEDİR?
DEPRESYON NEDİR?
PSİKOLOJİK SORUNLARA NASIL BAKMALIYIZ?
Psikolojik sorunlar, hastalıklar, bunalımlar, halkların ve özellikle gençlerin yaşamında giderek daha büyük bir yer tutuyor. Bu, kuşkusuz düzenin kışkırttığı bir durumdur. Amaç, insanları psikiloiik sorunlar, hastalıklar, bunalımlar batağına çekip, kendinden başkası düşünmesini engellemektir. Amaç halkı sınıflar mücadelesinden koparmak, kendi bireysel sorunlarına gömülüp halkın toplumsal olaylar karşısında duyarsızlaşmasını, edilgenleştirilmesini sağlamaktır. Anti depresanlarla insanları bağımlı haline getirmektir.
Özgür tutsaklar, bu önemli sorunla ilgili bir makale yazdılar. Halk Okulu dergisinde yayınlanan bu makaleyi biz de aşağıda okurlarımızın, izleyicilerimizin dikkatine sunuyoruz. Kendini “psikolojik hasta” olarak gören, psikologlardan, anti depresanlardan medet uman herkesle bu konuyu tartışmalıyız; bu bilimsel yaklaşımın ışığında onları bu “hastalık”lardan ve yanlış teşhis ve tedavilerden uzaklaştırabiliriz.
Özgür Tutsaklar’ın makalesi başlıyor:
DEVRİMCİLİK, TÜM RUHSAL HASTALIKLARIN
TEK DOĞRU İLACIDIR
Çevremizde üzülen, bunalan, yıkılan, sıkılan, duygu durumu çabuk değişim gösteren insanlar görmüşüzdür. Ve birçoğunda “depresyondayım”, “psikolojim bozuldu, doktora gittim” gibi cümleler duymuşuzdur.
Bu durum gittikçe yaygınlaşıyor.
Peki, her üzülen sıkılan, bunalan insanın psikolojik bir hastalığı olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz elbette.
Bugün artan antidepresan ilaç kullanımının nedenini “halkımız psikolojik hastalığa yakalandı” diye mi yorumlayacağız? Sorun tam da buradadır.
Emperyalizm halkın özellikle depresyon, anksiyete gibi psikolojik hastalıklara yakalanmış görünmesini bir “moda” haline getirmiştir.
Burada hedef halkın doğru düşünme yeteneğini bozarak, ilaç tekellerinin yüksek kârlar sağlamak için büyük çıkar elde etmeyi hedeflemesidir.
Düzen, bir yakını, sevdiği ölünce üzülmek, sınava girme heyecanı, herhangi bir olaya tepki duyup sinirlenmek gibi aslında normal olan tepkileri psikolojik hastalık olarak gösteriyor.
Yanlış yerde, yanlış kavramlar kullanılıyor. Bu bilinçli yapılan bir kafa bulandırma saldırısıdır.
Ama sadece bu değil. Bu kadar baskının, terörün, geleceğe yönelik umutsuzluğun olduğu yerde halktan insanlar kendine çıkış yolu bulamadıklarında bunalıma düşebiliyorlar. Örgütsüzlük, bireycileşme, yalnızlık hem çözümsüzlüğün sebebi hem de sonucu oluyor. Bu
bir kısır döngüye dönüşüyor. Doğru düşünmek yani direnmek daha güzel bir dünya için, eşit, adil, özgür bir yarın için direnmek ve bunun için örgütlenmek tek çıkar yoldur. Onun dışındaki tüm yollar bunalıma, yozlaşmaya, umutsuzluğa, anlamsızlığa mistisizme çıkar.
NASIL BAKMALIYIZ?
Bir iki istisna dışında psikolojik hastalıkların tümü yanlış düşünmekten kaynaklıdır. Doğru düşünmeyi bilen birisi anksiyete yaşamaz, devrimci tarzda düşünen biri depresyon yaşamaz.
Psikolojik hastalıklar içinde sadece şizofreni ile paranoyanın bazı türleri nörolojik kaynaklıdır. Yani insanın iradesi dışında beynin bazı maddelerinin azlığı veya çokluğu ile ilgilidir.
Ve bunlar genelde doğuştan oluşan hastalıklardır.
İlk başlarda ortaya çıkmayabilirler. Ancak sıkıntılı stresli ortamlarda, korku, panik ve saldırganlık sergilenen ortamlarda ortaya çıkarlar. Yani çoğunda insan, normal bir ortamda yaşatılsaydı ortaya çıkmazdı. Ama burjuva düzen normal, insan doğasına uygun bir düzen olmadığından bu hastalıklar çıkıyor.
Yani sonuçta şizofreni ve paranoyanın bir kısmın da dahi asıl sorun beyinin disipline edilmesiyle çözülür.
Ama bir kısmında ilaç kullanmak gerekir.
Örneğin antisosyal kişilik bozukluğu da böyledir.
Genellikle beyinde zemini vardır. Ortam uygun olduğunda ortaya çıkar. Bu üzgün ortam, düzenin insana değer vermeyen, insanın doğasına aykırı, baskıcı, saldırgan ortamıdır. Yani sömürü ve yabancılaşmadır.
Anksiyete, depresyon gibi hastalıkların neredeyse tamamı tüm çeşitleri öz itibariyle düşünme mantığı ile ilgilidir.
Doğru düşünmeye, iradi olmaya bağlıdır.
Böyle olmasına rağmen, düzenin doktorları nasılyaklaşıyor? İlaç yaz gönder mantığıyla özetlenebilecek bir durum söz konusudur.
Böylece ilaç firmalarına kazandırıyorlar. Sorunu da çözmüyorlar.
Psikologla görüşmelerde ise kişinin gerçeği görmesini engelliyorlar. Stres yapma, canını sıkma, boş ver, ne olacak tarzında yönlendirerek bu gibi sorunların neden, nasıl kaynaklandığını gizliyorlar.
ANKSİYETE NEDİR?
Anksiyete kelimesinin Türkçesi “duygu durumbozukluğu“dur. Anksiyete durumlarında insan durup durduğu yerde kaygılanır, içi daralır, birden telaşlanır. Örneğin öleceğini düşünür. Aklına kötü düşünceler gelir. Yerinde duramaz olur. Hastalığın seviyesine göre bunların bir kısmı görülür, bir kısmı görülmez, bir kısmı şiddetli ya da hafif geçebilir.
Bu hastalığın bedensel bir kökeni yoktur. Yani insanın sinirleri, beyni normaldir. Ancak anksiyeteden kurtulmazsa zamanla beyninde bazı maddi değişimler olur. Yani gerçekten hasta olur. Hastalığın esasıduygularını, özlemlerini bastırma, tepkilerini doğrusonuç alıcı bir tarzda koymamaktan ileri gelir. Mesela utangaçlık böyle bir sonuca yol açabilir. Zaman içinde içte yaşanan birikimler psikolojiyi bozmaya anksiyeteye yol açmaya başlar.
Sorulması gerekensoru; her şeyi normal ve sağlam bir insan durduk yere neden kaygı duymaya, korkmaya, kendini kötü hissetmeye başlar?
Çünkü sorunlarını çözme iradesinden yoksundur.
Neden ve sonuç ilişkisini kurabilme becerisini yitirmiştir. İradi olup, neden kaygı duyduğunu veya korktuğunu bulursa insan, sorununu çözer ya da insanın ruh hali kimi zaman dalgalanabilir. Bu, bir yere kadar normaldir. İradi davranan insan, bu dalgalanmaya kendini bırakmaz.
Buradan anlarız ki bir devrimci anksiyete olmaz.
Çünkü bir devrimci neden ve sonuç ilişkisine inanır.
Bir kaygı, korku duyarsa bunun bir nedeni olmalıdır diye bakar. Bu duygularını biriktirmez. Çözümsüz bırakmaz. Hareketine karşı açık olur. Sorunlarının nedenlerini bulur ve çözer.
Bunu sürekli yapar. Bu faaliyet beynini düzene ait düşüncelerden arındırmaktır. Çözüm zaman alsa bile ortaya konan çabanın kendisi kaygı, korkuyu ortadan kaldırır.
Bir devrimci, ruhsal dalgalanmalara kendini kaptırmaz. Neden? Çünkü devrimcinin hedefleri vardır. Görevlerini yerine getirmeye odaklanan bir insan ruhsal dalgalara teslim olmaz.
İş başa geldikten sonra pratik bir yöntem de telkindir. Örneğin bazı anksiyeteler kalp krizi geçirme korkusu yaşarlar. Kalp krizinin belirtileri görülür. Acilen hastaneye giderler ama kalp krizi yoktur. İşte burada ilaç değil, telkin devreye girmelidir.
Ben sağlamım bu bir kriz değil birazdan bitecek, öncekini atlattım bunu da atlatacağım, ben güçlüyüm, bu gibi sebepsiz duygu beni teslim alamaz gibi insanın kendi kendiyle konuşması sonuç vericidir.
Unutmayalım ki beyin eğitilebilir, disipline edilebilir.
Kaslar nasıl güçlendirilebilirse beyin de eğitilebilir, güçlendirilebilir.
Krizler de nefes alıp verme egzersizleri büyük oranda etkilidir. Buradan 3-4 saniye kesintisiz nefes alınır 2 saniye tutulur ve ağızdan 3-4 saniye nefes verilir. Ciğerlerdeki hava boşaltılır. Bu 10-15 kere yapılırsa büyük rahatlama olur. Daha fazlası zararlıdır.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi insanın kavga ve devrim konusunda kafasının net olması anksiyeteyi ortadan kaldırır. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz bu savaşta başımıza neler gelebilir, başımıza gelenlere göğüs germek nasıl bir onurdur.
Yaşamanın anlamı nedir? Bu dünyada sıradan bir insan olarak yaşamak ile devrimci bir insan olarak yaşamak arasındaki fark ve değer nedir? Bu konularda kafası net olan bir insanın değil anksiyete hiçbir beyinsel mikrop, yani yanlış düşünce yanını yaklaşamaz. Demek ki tedavinin en önemli boyutu kavga konusunda netleşmektir. Düşüncelerimiz ne kadar berraksa anksiyete ihtimali o kadar ortadan kalkar.
Aynı şeyler depresyon için de geçerlidir. Aslında bu hastalıklar bize bağlıdır. Hastalık ancak biz iradi olmazsak ortaya çıkıyor.
DEPRESYON NEDİR?
Depresyon Türkçe, bıkkınlık, çöküntü, bunalımlı ruh hali şeklinde ifade edilebilir. İnsan basit bir şeyden bıkabilir, bunalabilir. Zamanla hayatta çoğu şeyden sıkılmaya, bunalmaya, bıkmaya başlarsak depresyon başlıyor demektir.
Boş vermiş, bohem, isteksiz, melankolik, arabesk ve hatta kayıtsız sorumsuz bir kişilik ortaya çıkar. Tekrar eden ne varsa tersler, tepki koyar ya da uzaklaşır, içine kapanır, iletişimi koparır.
Devrimcilik konusunda, hayatın anlamı konusunda kafası açık olan bir insan neden bıksın?
Örneğin; düşman bizi bıktırmak için tekrar tekrar dergiyi basıyor. Biz ısrarla kararlılıkla yeniden kuruyoruz. Dergiyi yeniden basıyoruz, dağıtıp halka ulaştırıyoruz. Bunlar devrimciyi bunaltmaz. Aksine öfkesini kamçılar. Devrim inancını güçlendirir. Biz bıkmayız, düşman bıkacak, iddiası her zaman bizi bir adım öne geçirir. Bu durum, düşmanın acizliği bize ruh ve coşku katar.
Devrimci gibi bakmayan biri ise bıkmaya, bunalmaya, sıkılmaya başlar. Örneğin yoldaşını eleştirir. Bir değişim olmaz 2-3 kez daha eleştirir, dönüşmediğinde bıkmaya, sıkılmaya başlıyorsa sorun var demektir. Eleştirinin emek olduğunu bilen bir devrimci bıkmaz. Yeni yöntemler bulur ve mutlaka sonuç alır. Önemli olan bu iddiayı göstermektir.
Planlı programlı yaşayan bir insan bıkmaya zaman bulabilir mi? Önüne hedefler koyan ve bu hedeflere ulaşmak için çabalayan bir insan sıkılabilir mi?
Bunlara zaman bulamaz bile. Sıkılmaz, bıkmaz onun için zaman kaybıdır. Planlı programlı yaşam yani Cepheli yaşam depresyonun da anksiyetinin de panzehiridir.
Düzenli şekilde ama ısrarla düzenli şekilde spor yapmak da önemlidir. Bir sürü ilaçtan etkilidir. Ama dostlar alışverişte görsün tarzında arada bir yapılan, hafif yapılan spordan hayır gelmeyeceği gibi aşırı sporda yararlı değildir. Sporun toplu yapılması yani devrimci tarzda yapılması da yaşam coşkusunu, yoldaş ve halk sevgisini de büyütür.
Buradan anlaşılır ki bugün depresyon hastası diye tanımlanan insanların azami çoğunluğu hasta değildir.
“Depresyondayım“, “ilaç kullanıyorum“ demek bir moda haline getirildi. Düzen tarafından bilinçli olarak propagandası yapılıyor. Artık bunun bir piyasası oluştu.
Doktorlarından ilaç firmalarına hastanelere kadar büyük bir piyasa bu. Bunun için insanlarımızı iradesizleştiriyorlar.
Düzen insanları yalnızlaştırıyor. Bencil, çıkarcı insanlar haline getiriyor. Konuşup sorunlarını çözeceği bir arkadaşı yoksa üzüntüsünü, kaygısını, korkusunu anlatamıyor insanlar. Örgütsüzler, yaşadıkları sorunların derinlerinde yatanı anlayamıyorlar.
Anladıklarında ise örgütsüz olduklarından, doğru bakmadıklarından bir şey yapmaya korkuyorlar.
Sonuç olarak, bugün psikolojik hastalık diye sunulan depresyon ve anksiyete genel anlamda bir hastalıkdeğil, sosyal, siyasal sorunların yansımasıdır.
Devrimciler bu nedenle ne depresyona ne de anksiyete yakalanırlar. Kendimize kavgamızındervişiyiz diyoruz. Israr ve sabırla aynı yolda yürüyoruz. Devrimciliğimizin ömür boyu olacağını ve zaferin hemen olmayacağını biliyoruz. Savaşımızda başarılar ve başarısızlıklar olduğunu biliyoruz. Tekrar tekrar denemek gerektiğinin ve bunun bir irade savaşı olduğunun farkındayız. Bıkan, sıkılan,panikleyen, irade savaşını kaybeder.
Zafer inancımız büyüdükçe tekrar tekrar aynı şeyleri yapmaktan bıkar mıyız? Hayır! Sabırla çalışırız, gerektiğinde sabırla beklemesini de biliriz. Demek ki depresyonda da temel nokta insanın davasına inancıdır.
Depresyonda kişisel temizliğine dikkat etmeme, ortalığı dağınık bırakmak, işleri savsaklama, içine kapanma veya dışına aşırı açılma sürekli konuşma gibi, beslenmeye dikkat etmeme, iştahsızlık veya aşırı yeme gibi durumlar genellikle ortaya çıkar, kişi ve çevresi buna dikkat etmelidir. Israrla temiz, tertipli olmalıdır. İstemese bile yemeli ya da her canı istediğinde ve aşırı yiyen duruma düşmemeli, saçına, sakalına dikkat edip banyosunu düzenli yapmalıdır.
En önemlisi spordur. Anksiyete başladığında da belirttik ki, genelde tüm psikolojik rahatsızlıklarda duygulanmalar aynıdır. Spor ortalama bir tempoda, geçiştirilmeden, düzenli olarak günlük en az 35-40 dakika yapılmalıdır.
DEVRİMCİLİK TÜM RUHSAL HASTALIKLARINEN İYİ İLACIDIR
Depresyon ve anksiyete de görülüyor ki ilaç tedavisi bir yalandan ibarettir. Ancak çok ilerleyen zamanlarda ilaca başvurulabilir. Ama unutmayalım ki depresyon, anksiyete her zaman ilaçsız yenilebilir. Alınan ilaç kişiyi uyuşturarak sabırlı ve sakin durmasını sağlayacaktır.
Bunun için ilaca ihtiyacımız yok!İrademiz ne güne duruyor?
İlaç, güya “yaşama sevinci” verecektir. Dünyayı değiştirmek için yola çıkmanın verdiği yaşama sevincinden daha güçlü yaşama sevinci, coşkusu olabilir mi? Olamaz.
Devrimcilik tüm ruhsal hastalıkların en iyi ilacıdır.
Böyle baktıktan sonra bu hastalıklardan kurtulmayan tek bir insan dışarıyı normal değerlendirebilir ancak kendini kimi zaman doğru değerlendiremez. O nedenle yoldaşlarının onun için söyledikleri çok değerlidir.
“Yoldaş bu aralar işleri birazaksatıyorsun“ya da “kilon aşırıya kaçıyor“ ya da “bu aralarçok zayıfladın“ denildiğinde hemen kendine dönüp durum değerlendirmesi yapmalıdır. Günlük ve haftalık programlar yapmalı, bunlara uymalıdır.
Görüyoruz ki devrime inanç, örgütlü yaşam ve yoldaş sevgisi bizi hastalıklardan da korur. Bu nedenle davamıza sıkıca sarılalım, devrimciliğimizi büyütelim.