Özgür Karakaya bugün ölüm orucu direnişinin 135.Gününde. Henüz elimize geçen 82. Günüde yazdığı mektubu paylaşıyoruz.
‘Kervanlar çıktı yola
Kimi ağır kimi suskun
Adımlıyor yolu
Kimi hazır kimi hazırlıksız
Kervan yolda düzülüyor
Yolu-menzili hedefi
Tarihin akışı
İradeyle vefa
Zaferle taçlanacak.’
“Sevgili Ferhat,
Karanfillerimizin sıcaklığı, umudumuzun gücü ve direnişimizin olanca kararlılığıyla sımsıkı kucaklıyorum. En son 6 Mart’ta yazmıştım sana. Geçen süreçte 3 yiğidimizi sonsuzluğa uğurladık. Yaşamda yaptıklarıyla öğretmen oldular bizlere. Onların öğrencisi olarak da adalet mücadelemizi sürdürüyoruz. Bugün ölüm orucunun 82. Günündeyim. Bugün anneler günü… Analarımızın gözleri yaşlı, analarımızın gözpınarları kuruyor, analarımızın ahı kadar adaletli olmak boynumuzun borcu.
Sohbetimizin demine dalmadan sana jelibon ve kuşburnu ikram edeyim. Havalar ısındığı için kuşburnunu bu defa soğuk içiyorum. Güzel de oluyor hani.
Evet, dergimize halen ulaşamadık. 5 aydır keyfiyet tüm pervasızlığıyla devam ediyor. Birçok yere verilse de burası keyfilikte adaletsizlikte ‘ısrarcı’. Kimin daha ısrarcı, kararlı olduğunu zaman gösterecek elbette ki. Bir süredir düşünüyorum da, madem adaletsizliğe karşı eriyen bedenim, buradaki adaletsizliğe karşı ne yapabilir? Ne yapmalı? Bu sorunun karşılığı da zamanın akışında cevaplanacak gibime geliyor. Hem de öyle çok da zaman geçmeyecek inan ki… Sayılı gün çabuk geçer der halkımız. Eskiden ilan ya da derginin içeriğini anlatan bilgilendirme ilanlarını çıkartırdınız. Bu süreçte çıkarma imkânı bulamıyor musunuz? Bir de burada 4 noluda kalan arkadaşlar kargoyla gelse biz alırız diyorlardı. Acaba gönderme imkânınız olur mu?
Biraz buralardan bahsedeyim sana. Direnişin ilk gününden bu yana B1, şeker, çay çeşitlerinin tedarik edilmesinde bir zorluk yaşamıyoruz. Aynı kampüste olmamıza rağmen Didem’in hiçbir ihtiyacı karşılanmıyor. Depoda bulunan elyaf battaniyesini istiyor, keyfi olarak verilmiyor. Yatağı artık sert gelmeye başlamış. Şeker, çay alamıyor. Sadece B1’i alabiliyor. Şekeri kendi yapmak zorunda kalıyor. Epey de zayıflamış durumda. Kullandığı kıyafetleri 2 beden birden ufaltması gerekmiş. Gerçi aynı günde olduğumuz için bedenlerimiz aynı hızla ufalıyor gibi. Adaletsizlikler ortadan kalkmadıkça ufalmaya devam edecek bedenlerimiz.
AKP iktidarı bizleri dört duvar arasında adalet mücadelesinden kopartamayınca direnişimizin karşısında acizliğini gösteriyor. Seninle kaç kilo verdiğimizi de paylaşmak isterdim. Gel gör ki hem benim, hem de omuzdaşım, yoldaşım Didem’in tartıya çıkmasını Adalet Bakanlığı aracılığıyla İzmir Savcılığı yasaklamış! 30. günden itibaren cerrahi maske kullanıyorum günlük olarak. Bu maskeyi hapishanede ürettikleri için ne kadar sağlıklıdır bilemiyorum. Gerekli standartları var mı merak ediyorum aslında. Koronavirüsten kaynaklı ilaçlama yapılıyor. Sayımlara gelen gardiyanlar maske kullanıyorlar. Bu hafta içi telefona çıkarken de herkese eldiven ve maske dağıtımı yapıldı. İşin garip ve trajikomik tarafı dağıtan kişinin elinde eldiven yok! Kendisinde bir rahatsızlık olsa doğrudan maskeyi yüzümüze taktığımız için neler olur acep?
Kütüphane bölümü de kapalı. Kitap sınırlamaları da devam ediyor. Okuyacak kitap seçmede zorlanıyorum artık. Sınırlı sayıda kitap içeri alabildiğimiz için roman alamıyorduk. Kütüphaneden yararlanıyorduk. Şimdi o imkan da yok. Ne zaman olacağı da belirsiz halen.
Keyfi cezalar soruşturmalar devam ediyor. Birlikte kaldığım Mithat Öztürk’ün telefon konuşması gerekçe gösterilerek 11 gün hücre cezası verildi. Onunla ilgili basına yazdığı mektubu da ekte göndereceğim.
Bak unutuyordum az daha, direnişe başladığım ilk günlerde göz muayenesi olmuştum. Muayene sonrasında reçete gelince dereceyi garipsemiştim. Aylar sonra gözlük geldi! Fakat ne yakını görebiliyorum, ne de uzağı! Geri iade ettim. Tekrardan gidip muayene olman gerekiyor. Yanlış muayene ettiler anlayacağın. Bu süreçte hastaneye gitmek de tehlikeli. Vücut direnci düştüğü için mikrop bulaşma tehlikesi çok fazla. Ayrıca hapishaneden dışarı çıkıp gelince 14 günlük karantina uygulanacağı için gitmeyeceğini söyledim. Bakalım bir çözüm yolu bulmaya çalışıyoruz. Şimdilik yanımda kalan bir arkadaşın gözlüğüyle idare edebiliyorum. Hem pek onların alacağı gözlüğü kullanma imkanım olur mu bilmiyorum da. Sonuçta sekseninci günde ancak getirmişlerdi. Bir seksen gün daha geçse 160’lı günlerimden sonra gözlüğe ihtiyacım kalır mı bilemiyorum da.
İbrahim’in cenazesiyle ilgili gelişmeleri basından takip etmeye çalıştık. AKP kendi ahlakına yakışanı yapıyor. Filistin’deki cenaze törenlerine saldıran İsrail Siyonizmine sözde karşı çıkanlar cenazelerimizi kaçırıyorlar. Artsın zulmü, adaletsizliği… o arttırdıkça bizler de daha fazla Ulaş’laşarak kavgaya devam edeceğiz.
AKP zulmünün çetelesini tutuyorum heybemde. Heybeyi yıllar yılı doldurdum. Ki bugün eriyen hücrelerim AKP’nin tüm adaletsizliklerinden hesap sormak içindir.
Tarihe ‘adaleti kaldırma partisi’ olarak geçtiler.
*
İbomuzun haberini aldığımızda geceleyin uyuyamadım. Elim kağıt kalem uzandı. Kâğıda dökülenleri seninle de paylaşayım; Sevgili İbomuzu da sonsuzluğa uğurladığımızı sabah FOX’tan öğrendik.
Zaferimiz üzerine yaşamalıydın İbo. Yaşamalı ve gür sesinle haykırmalıydın Umut kokulu türküleri. Yaşamak için direnmeliydin, olmadı. Olamadı can kurbanım. Bugün bizimkilerin hepsi de geldi. Bir çatı sefası yapacaktık böylece. Senin acınla karışınca tüm duygularım iç içe geçti. Bir yandan da gözyaşı döküp, bir yandan da gülücükler saçıyorum.
Öfkeliyim, kinliyim. Ne vardı biraz daha fazla iradi çaba sarf etseydik de direnişin zaferini daha çabuk elde etseydik. Kendime kızıyorum abi. Niye geç başladım. Niye ipi göğüsleyen ben olamadım? Önce Helin, sonra Mustafa, şimdi de sen…
Acımız çok büyük. Yüreğim sizlerle dolu. Bu gece uykumdan uyandıramayacaksın bilesin. Geçen gece seninle konuşurken bulup uyanmıştım hani. ‘Karanlığın orta yerinde kutup yıldızına/ Kanat çırparken boranlar/ Alevler yalımlanır hücre hücre…’ diye not almıştım konuşmamızı, uyumaya niyetim yok bu gece. Sabaha karşı 1-2 saat yeter de artar bile.
Bu gece hep birlikteyiz. Çatı sefası olmasa da zulme karşı hıncımızla bir halay çekeriz. Nasıl ki, 19 Aralık’ta kurşun yağmurları altında halaya durduysa yoldaşlarımız bugün de bizler, sizin omuz başınızda halaya duracağız. Bizimkiler geldi dedim ya, gözlerime yollara düşen hevalim geldi. Derya- Sevcan Dersimin Anadolunun güzellikleriyle aç açıkta bırakılan çocuklarımızın öfkesini- hıncını kuşanmışlar. Serkan boş durur mu? Aceleden bağlamasını unutmuş gelirken… Rıza komutanı, Bilgehan’ı katmış yanına Rızamızın öğrencisi, yadigâr… Sultan, Şafak- Bahtiyar’ı alıp da geldi. Zülfiye Anamız Didemle çıkıp geldi. ‘Evlatlarımızın kararına saygı duyup arkalarında olmalıyız’ demiş aileme.
Karanfil kokuyor hücremize… Karanfil kokuyor gece… Karanfil tadında çayım. Karanfilleşen ben olmalıyım. Bugün sloganlarımızla marşlarımızla uğurladık seni bizimkilerin yanına. Merak etme, ben de fazla geç kalmayacağım. Ne kadar dakik olduğumu bilenlerdensin. Günümü şimdiden belirledim. Artık o günü hevalim başucunda alnından öperken söylemiştir. Ne de olsa…
Of abi of… Özledim seni, sesini, soluğunu, ayakta uyumalarını… Emeklerini, özverini, umut kokan direnç veren türkülerini dinlemeyi. Haberini alınca yanıp yıkılacak değildim. Öfkemi, hıncımı, acımı katık edip umudu kuşandım. Ki 96’cıların yadigarısın, kokusu halen üzerimde.
Beyinlerinde patlayacak her hücrem. Ah bir de…
Gücüm kuvvetim yerinde, zaten sözü kestik. Artık tamamına erdiririz sevdamızı. Şahidim sen, Helin olun, Mustafa da… Valla ne dendiğini unuttum, aklıma geldi, sağdıç…
Düğünümüz öyle güzel olurdu ki…
Para yerine adalet dağıtacağız… öyle çok ki heybenin doluluğunu söylüyor hevalim. 8 sene öncesinden ‘arkadaşlık nedir?’ sorusuna Marx’ın hayatını anlatan kitaptan yaptığım alıntıyı hatırlıyor Sevcan… ‘Arkadaşlık aynı barikatta savaşmaktır, yekpare bir sütundur. Kılıcı döven, bildirileri yazan ellerdir. Arkadaşlık derin bir inanç ve ortak kaygıdır. Arkadaşlık ortak bir eylemdir, ortak bir yaşamdır ve ortak bir ölümdür.’
Laz kızını unuttum bak, laz kızı Nurgül de 2005 yaz kampıyla Mehmet Başbağ’ı konuk etti bugün. Kurban olayım hepinize. Sizleri seviyorum. Aysu Abla, Çayan’ımızı, canciğerimizi Beyhan Ablayla getirmiş. Engin yollara düşüp geleceğini haber ediyor. Şapkalımız, Metris’in Hakikat Savaşçısı… Ne çok yaşanmışlık biriktirmişiz. Hepsi yüreğimin farklı bir yerini coşturdu. Cevahir yüreklilik Ulaş’ın mavzerinin türküsü olmaya devam edecek.
Ulaş’ça ölecek teslim olmayacak
Ulaş’ça ölürken hesap soracak, adalet olacak…
Telefonda babamın, annemin sesi de her zamanki gibi üzgün geliyordu. Cenazeye yapılan saldırıları gözaltıları televizyondan, internetten takip ediyorlarmış. Aileye başsağlığı mesajı yazıp, saldıranlara veryansın ettiği şeyler yazmış annem. Ahmet babamızın da numarasını alıp başsağlığı dilediğimi söyleyin dedim. Telefonda ah-vahlanıp duruyorlar. Bu halleriyle zaferde payları olamaz ki. Bakalım süreç onların da öğretmeni olacaktır. Bu gece uyumadım. Epey sohbet ettik. Direnişin akışını, önümüzü netleştirdik! Halk Okuluna yakında kavuşacağız. Madem adaletsizliğe karşı bir savaşın içindeyim. Halk Okulunun verilmemesi adaletsizlikse, ki öyle, o zaman bu duruma karşı da cephanemi kullanma vakti geliyor.
Sevgili İbo abi, artık kalkayım. Yeni doğan güne koca bir MERHABA diyelim. Serçeler camın önüne üşüştüler. Her zamanki gibi selam taşıyorlar habire. Şuncacık yüreklerine ne sevdalar yüklenip kanat çırpıyorlar gökyüzünde değil mi? Bak unutuyordum, Sılamız kiraz çiçekleriyle karşımızda konuk oldu. Onun cenazesine katılıp, son vazifemi yapamamanın, verdiğim sözü gerçek kılamamanın mahçupluğu üzerimde. Artık anlatırsın o gün nasıl iliklerime kadar ıslandığımı, zar zor üzerime uyan elbiseler bulduğumuzu. Şimdi senin başucuna gelemesem de hevalimiz yanında, alnına benim için de buse konduracak sıkılı yumrukla… ‘And olsun şart olsun ki adaleti elde edeceğiz!’ diyecektir.
Umudumuzun parıldayan yıldızı… Halkımızın kutup yıldızı Yorumcu İbo…
Seni sizleri çok seviyorum.
*
İşte sevgili Ferhat,
İbomuzla, karanfilleşenlerimizle dolu bir gece oldu benim için. Kağıda dökülenleri de olduğu gibi seninle paylaşayım istedim. Adaletsizlikler katlanarak artıyor. Her şeyi fırsat görenler koronavirüsü de fırsat sayıyor. Halkımızın binlerce ölmesi fırsat! Milyonlarımızın eve hapsolması fırsat! Merak etmesinler halkımızın fırsatı da direnen, hücre hücre eriyen bedenlerimizin yaratacağı sarsıntı ulaştığında doğacak. Gecenin gündüze Ulaş’ması ve hakikat engellenemez. Güneşi parmağıyla kapayabileceğini sananlara yanıldıklarını göstereceğiz.”
ADALET İÇİN ÖLÜM ORUCU DİRENİŞÇİSİ ÖZGÜR KARAKAYA