Kimi ozan der; kimi aşık.
Halkın şiirlerini üretir, türkülerini söylerler.
Bu topraklardan bir ozan, bir aşık geçti.
Adı Neşet Ertaş’tı.
Adı Garip’ti.
Hem babası, hem ustası olan Muharrem Ertaş’tan öğrendi. Bu geleneğin usta isimleri olan Hacı Taşan’dan, Çekiç Ali’den öğrendi. Öğrendiklerine kendi katkılarıyla, onları da aşıp, Abdal/Türkmen Müziği geleneğinde yeni sentezler yarattı.
Şiirlerinin bir kısmını „Garip“ takma adıyla yayınladı. Onun yokluk,yoksulluk ve acılarla dolu hayatını “Garip”mahlasıyla, koşma tarzında usta işi şiirlerdeki ozan yönünü de bulabilirsiniz.
Ozanların ve aşıkların şiirlerinin konusu genellikle aşk, doğa, kahramanlık ve yurt sevgisidir.
Onlar askerlerle birlikte savaşa giderler. Düğün, eğlence, toplantı ve kutlu
günlerin vazgeçilmez konuklarıdırlar.
Toplumsal yaşam içinde bazen öne çıktılar, bazen geride kaldılar. Selçuklular
dönemi, ozanların geri plana itildiği bir dönemdir. Dönemin Sultanları, Türk edebiyatına uzak durdular. Şehzadeler Arap-Fars kültürü ile yetiştirildi. Ozanlar, İslam hükümdarı konumundaki sultanlara tepki gösteren Türkmenler içine çekildiler.
Fakat Ozanlar, bu dışlanmalara, baskılara rağmen günümüze gelebilmişlerdir.
Özellikle XVII. yüzyılın yetiştirdiği Karacaoğlan, Anadolu’da sazıyla-sözüyle büyük heyecan estirmiş, tekke şairleriyle, dine yönelen ozan şiirini eski kimliğine kavuşturmuştur.
Ozanlar, içinde bulundukları toplumun, doğanın, hayatın türküsünü söylediler.
Aşıklar kervanına katılacak kişi, kendi veya ailesinin isteği ile usta bir aşık yanına çırak verilir. Buna “kapılanma” denir. Çırak ustasından, meydan açmayı, divana çıkmayı, yarışmayı, hikaye anlatmayı, ayak kurallarını ve aşık makamlarını öğrenir.
Bu devre çırağın gelişimine göre iki yıldan 20 yıla hatta 30 yıla kadar sürebilir. Çırağın yetiştiğine inanan usta, ona “icazet” vererek tek başına mesleğini sürdürmesine izin verir.
Anadolu müzik kültürünün en verimli kaynakları aşıklar ve yöresel sanatçılardır. Aşıklar ve yöresel sanatçılar yaşadıkları toplumun kültürel birikimlerini gelenekten geleceğe taşırlar. Anadolu halk müziğinin iki ana kaynağının özellikleri, bazı yerel sanatçılarda bütünleşmiş olarak görülür.
Yani bazı kişiler hem yerel halk müziği unsurlarının hem de aşıklık mesleğinin uygulayıcısı durumundadırlar . Bunlar toplumun kültürel birikimlerini geleneğe bağlı kalarak ve kendi kimliklerini,kendilerine özgü olanı belirterek sazla-sözle dile getirirler.
Bunlardan birisi de pek çok kişiyi etkisi altında bırakan halk sanatçısı; Neşet Ertaş’tır.
Neşet Ertaş, 1938 yılında Kırtıllar Köy ü’nde doğdu. Babası Muharrem Ertaş da bir aşıktı.
Kırşehir, Yozgat ve Keskin’in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının
ardından, 15 yaşında yurt dışına çıktı. Uzun yıllar orada kaldı.
Orta Anadolu’nun “abdal” kültürünün çağdaş temsilcilerinden olan Neşet Ertaş, gelenekten aldığı birikimi geliştirebilmiş ender sanatçılardan biridir.
Neşet Ertaş bir “bozlak” ustası olarak tanımlansa da, halk müziğinin türkü, deyiş, oyun havası, semah vb. türlerini söylemiştir. Neşet Ertaş’ın en belirgin özelliklerinden biri de zengin melodi kalıplarıdır. Karacaoğlan, Agahi, Aşık Arap Mustafa, Toklumenli Aşık Sait, Ali izzet (Özkan),
Nesimi gibi aşıkların şiirleri Neşet Ertaş’ın zengin melodileriyle buluşmuş, ölümsüz eserler haline gelmiştir.
Neşet Ertaş, babası Muharrem usta ile adeta Anadolu’daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal Müzik birikiminin usta bir yorumcusudur.
1960’lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile özdeşleşmiş, türküleri geniş halk kesimlerinin diline yerleşmiştir.
Olağanüstü ustalığıyla, gelenekten kopmadan gelenekle yeniyi harmanlamasıyla,
türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştırıp adeta birbirlerinin
içinde eritmesiyle eşsiz bir sanatçıdır.
Devlet Sanatçılığını Reddeden Halk Sanatçısı
Neşet Ertaş, 2002 yılında Faşist Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından kendisine verilmek istenen „DEVLET SANATÇISI“ ünvanını geri çevirdi.
„Ben halkın sanatçısı olarak kalırsam, benim için en büyük mutluluk bu“ dedi.
Neşet Ertaş, 25 Eylül 2012’de ölümsüz türkülerini bırakarak aramızdan ayrıldı.
Neşet Ertaş’ın sanatı, müziğin ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa yer bırakmadan, kendini ve hissettiklerini olduğu gibi saza söze dökmesidir.
Neşet Ertaş çaldığında, saz da, söz de sizi alıp Anadolu’nun dört bir yanına götürür. Saz da söz de sizi alıp bozkırın ortasına barıkır. Boşuna dememişlerdir ona bozkırın tezenesi diye.
Bozkırın tezenesi halk sanatçılarının sazında, sözünde yaşamaya devam ediyor.