Onurlu Avukatlara açık mektup;

Onurlu Avukatlara açık mektup;

Sizi selamlıyoruz.

Korona salgını dolayısı ile sağlığınıza gereken önemi vermenizin ve salgından korunmak için gerekli önlemleri almanızın bizim için çok önemli olduğunu belirtmek istiyoruz. Çünkü gerçekten, özellikle hukuk alanında sizin gibi duyarlı, insan haklarına saygılı, mesleki onurunu maddiyattan daha önde tutan avukat bulmak çok zor kapitalist dünyada. Hastalanmamak için kendinize gereken önemi verin lütfen.

Mektubumuzun sebebine gelince;

Bildiğiniz gibi bizler Belçika’da yaşayan devrimci demokrat insanlarız. Ne ülkemizdeki haklar ve özgürlükler mücadelesinden kopmamız mümkün ne de yaşadığımız Belçika’da ne de dünyanın herhangi bir yerinde. Gelinen aşamada Korona salgını dolayısıyla Avrupa devletlerinin tamamında halkın yaşantısına bazı kısıtlamalar getirildi. Özellikle “halkın yaşantısına” dediğimiz yerin altını çizmek istiyoruz çünkü, bu önlemler sadece halkın sosyal hayatına etki ediyor. Büyük fabrikalar, şirketlerde emekçiler çalışmaya devam ediyor. Hastalığın yayılmasının en elverişli olduğu koşulların bulunduğu fabrikaların çoğu açık, kapatılanlar da artık iş işten geçtikten sonra kapatıldı.  İtalya, Fransa, Belçika bu konuda gösterebileceğimiz en fazla can kaybının yaşandığı ülkeler.

Bu arada insanların demokratik hakları da kullanılamaz hale getirilmek isteniyor. “erteleme” adı altında “dünyada ne oluyorsa olsun sesinizi çıkartmayın” deniyor. 

Bildiğiniz gibi ülkemizde süren bir direniş var. Grup Yorum elemanı iki arkadaşımızdan birini, Helin Bölek’i sonsuzluğa uğurladık. Ve İbrahim Gökçek bugün 304’üncü gününde.

Mustafa Koçak sadece ama sadece adil yargılanma talebi ile bedenini açlığa yatırmış 28 yaşında bir genç. Şu gün itibari ile 289 gündür ölüm orucunda. Ve  geçtiğimiz günlerde 30 kg kalmış bedenine zorla besleme işkencesi yaparken 78 yerini iğne ile parçalamış  ve işkenceyi  jopla tecavüze varana kadar ileri götürmüşlerdi.

Yine çok iyi bildiğinize emin olduğumuz Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal ölüm orucundalar. Ebru Timtik’in açlığı 100 günü aştı, Aytaç Ünsal’ın ise 70 gününü.

Biz kamuoyu yaratmak, iktidarın, direnişçilerin  yasal, haklı ve meşru  taleplerini karşılaması için tüm yolları denemek zorundayız. Çünkü yukarda saydığımız isimlerin hiçbirinin Helin Bölek gibi aramızdan ayrılmasını istemiyoruz.  

Biz bu yaşananlara sessiz kalamayız.

Sessiz kalmamızı sizin de istemeyeceğinize eminiz.

Haklarımızı öğrenmek istiyoruz.

Korona günleri diye sadece bizim hareket alanımız mı kısıtlı? Devletlerin baskısını azalttığına hiç bir yerde tanıklık etmiyoruz. Örneğin henüz Helin Bölek’i kaybetmediğimiz günlerde, korona önlemlerinin başladığı gün Avrupa Parlamentosu önünde barışçıl bir zincirleme eylemi yaparak yoldaşlarımızın sesini duyurmaya çalıştık.  Ama  korona önlemleri, sosyal mesafe falan, bizi gözaltına alan polisler tarafından bir anda unutuldu. Onlarcası başımıza üşüştü. Hala koronaya yakalanmadıysak büyük bir şans olduğunu söyleyebiliriz.

Bizim başka bildiğimiz yöntemimiz yok. Bizim TV kanallarımız, milyon satan gazetelerimiz iletişim ağlarımız yok.

Dünya halklarının yüzlerce yıllık mücadele tarihinden edindiğimiz bilgiler ışığında, ve o mücadeler sonucunda kazanılmış haklarımızı kullanarak yoldaşlarımız için mücadele ediyoruz.

Avrupa’nın bir çok ülkesinde farklılık gösteriyor bu uygulamalar. Örneğin, Almanya’da ve Hollanda’da arada belli mesafe korunarak demokratik protesto hakkınızı kullanabiliyorsunuz. (şimdilik)

Acaba burada bu nasıl?

Para cezalarının hukuki dayanağı var mı? Meşru mu? Hangi hakla insanlara ceza yazılıyor. Binlerce işçinin çalıştığı fabrika patronlarına da aynı cezalar veriliyor mu? Bize verilen para cezaları ile ilgili hukuki haklarımız var mı? Meselenin maddi boyutundan daha çok demokratik hakkımızı kullandığımız için ceza verilmiş olmasını kabul etmiyoruz. Bu konuda süreç başlatmak istiyoruz, ne öneriyorsunuz?

Mesela Helin’i kaybettiğimiz 3 nisan günü Akşam saat 17’de Türkiye konsolosluğu önünde eylem yaptık. 5 kişiydik ve özellikle aramızda en az 1,5 m mesafe bırakarak tepkimizi gösterdik. Yüreğimiz yanıyordu çünkü,  annesinin gözlerinin önünde hayata gözlerini yumdu yoldaşımız. Eylemimizi bitirip ayrıldıktan sonra bölgeye bir sürü polisin intikal ettiğini gördük. Şansımız vardı ki 5 dakika daha beklememişiz. Aksi halde polislerin bize saldırırken korona hassasiyetini hatırlayacaklarına emin olabilirsiniz.  Kaç euro ceza vereceklerini düşünmesi bile imkansız.

Marketlere gidiyoruz hepimiz. Temel ihtiyaçlarımız için alışveriş yapıyoruz. Yaptığımız veya yapmamız engellenen eylemlerin hiç biri bir markete gitmek kadar riskli değil.

Bu zamanlarda eylem yapmak bizler için yemek içmek kadar yaşamsal. (bilim insanlarının önerdiği tüm önlemleri alarak) adalet için mücadele eden yoldaşlarımızın sesini duyurmamız gerekiyor.  

Bizim sizden istediğimiz; Haklarımızı öğrenmek. İki kişi bir yerde basit bir döviz ile eylem yapması gibi, yada karantina kurallarına da uyarak yapılan bireysel eylemlilikler ile ilgili kısıtlama var mı, varsa anayasaya uygun mu?

Ülkemizde iki tarih yazılıyor.  Bir yanda onurun ve erdemin tarihi: arasında sizin meslektaşlarınızın da bulunduğu devrimciler tarafından yazılıyor. Zorbalığın, alçaklığın ve ahlaksızlığın tarihi de faşizm tarafından yazılıyor. Ve bu tarih olağan üstü koşullarda yazılıyor. Koronaya rağmen onur ve adalet direnişi sürdürülüyor.

Buna seyirci kalamayız.   

Bu konuda sizin bilgilerinizi istiyoruz.

16/04/2020

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.