“Sorun şu: Ne yaşadığımız bilinmiyor…
Tecritin katmerlisini yaşıyoruz.”
Soru:Havalandırma süreniz 1 saat. Bu 1 saat senin için ne ifade ediyor?
D.Akman: Havalandırma süren, insanla- doğayla temasının olduğu tek an. Ama günlük koşturmacanın getirdiği işlerden onun bile tadını çıkaramıyorsun. Çok kısıtlı çünkü. Birbirimize verecek, gösterecek kitap, yazı, örgü vs şeyler oluyor. Havalandırmayı temizlemek, yoldaşlarla haberleşme derken zaten yarım saati geçiyor. Diğer yarım saati de güneş görebildiğim, rüzgarın yüzüme vurduğu bir an. Özgürlük alanı diyemeyeceğim. Havalandırmaya kilitlendiğim için çok özgürlük değil de havayla temas edebildiğim yer durumunda.
Hareket açısından önemli oluyor havalandırma. Çünkü 23 saat hücre içinde hareket imkanımız olmuyor. Mazgal- sandalye arası bile 7-8 adım. Yani günlük ihtiyaçlarınızı karşılarken hareket ettiğiniz an çok sınırlı. Bir de hücrenin küçük olmasından kaynaklı rahat hareketler yapamıyorsunuz. Bir şeylere çarpma durumunuz var, haliyle bu da kendi hareketlerinizi kısıtlamanıza neden oluyor. Eklem ağrıları, boyun fıtığı vs rutin hastalıklar haline geliyor. Güneş ve havadan yoksunluktan dolayı alerjiler ortaya çıkıyor. Görme sorunları yaşıyorsunuz . Bu yanıyla havalandırma ve hareket alanının olması bedensel sağlık için çok önemli bir ihtiyaç. Ama insanın hem bedensel hem sosyal ihtiyaçları var. O 1 saat içinde ikisi arasında tercih yapmak zorunda kalıyorsun. Ya hareket edip, ilişki kurmayacaksın, ya ilişki kurup hareket etmeyeceksin.
Soru: Sürekli Faşizme Karşı Sürekli Direnişin temel taleplerinin senin/sizin için karşılığı nedir? (kitap, sohbet…)
D.Akman: Direnişin talepleri ağırlaştırılmışlar için daha büyük bir önem arzediyor. Çünkü tek başına kalıyoruz. İnsanla temas etmek, konuşmak… bunlar önemli. İnsanlarla düzenli, sistemli konuşmanın olmadığı yerde cümle kurmakta, kelimeleri hatırlamakta zorlanıyorsun bir yerde. Kendini ifade ifade sorunu oluyor. Bir de acın, üzüntün, sevincin olsa bunları kendi kendine nasıl yaşayacaksın? İnsanın bir bütün olarak evrimleşme sürecine aykırı bu koşullar. Sohbet bunu engelleyen haklardan biri.
Kitap da, her şeyden yalıtılmış, tecrit olmuş bir insanın beynini, yüreğini diri tutmasının tek koşulu. İnsandan, toplumdan, doğadan uzağız. Duyumlarımız azaltılarak beynimizin aktifleşmesi engelleniyor bir yerde. Bu da yavaş yavaş ölümü getiren ana unsur. Sürekli öğrenmek fiilen tanıyamadığın insanların yaşamını öğrenmek, toplumları, tarihi, ekonomiyi… Yaşama dair ne varsa öğrenmek düşünceleri diri tutuyor. O kitapları elinden alındığında haliyle hayatla olan en önemli bağını da almış oluyorlar. İradi olarak hayata kavgaya tutunma araçlarımızdan en önemlisi kitap.
Soru: İnsani- sosyal ihtiyaçlarını nasıl karşılıyorsun? Paylaşım, dayanışma, sohbet etme… Seninle aynı yerde olan birilerinin varlığı sana ne hissettiriyor?
D.Akman: Beraber kaldığımız yerdeki arkadaşlarımızla havalandırma saatinde sohbet ediyoruz, onun dışında pencereden de sohbet ediyoruz. Buraya adliler geliyor hücre cezasına, bir şey verdiğinde bile günlerce dua ediyorlar. İnsanın ham yalnızlığını yaşamasının önünde engel. Bir sorunumuz olunca anlatıp başka bir bakış açısıyla çözebiliyorsun. Farklı deneyim ve birikimleri olan insanlarız, birbirimize kattıklarımız var. Sadece sohbet edip rahatlama ihtiyacı değil karşıladığımız. İnsanın paylaşma, değer verme/görme, anı biriktirme gibi özellikleri onu canlı kılıyor. Burada da tartıştığımız zamanlar oluyor. Bunlar da hayatın parçası sonuçta ama bir şey yaparken herkes yardımcı olmaya çalışıyor, soruna çözüm bulmaya çalışıyor. Bir hediye yapacaksan kendi işi gibi emek veriyor. Bir ‘biz’ olma hali oluyor ağırlaştırılmışlar içinde de. Bir süreci- dönemi benzer saldırılar altında yaşayıp benzer şekilde etkileniyorsun çünkü… Biri hasta olunca, ilgilenmeye çalışıyoruz, ilaç-çay vermenin ötesinde de bir şey yapamıyoruz. Ama önemli olan insani olarak birilerinin sana değer verdiğini görmek, göstermek. Bunca insanlıkdışı koşulda asıl tedavi edici şey bu oluyor. Düşmana karşı, anlık bir saldırı varsa, herkes kapıya koşuyor. Güzel bir film izleyince kitap okuyunca herkes birbiriyle paylaşmaya çalışıyor. Bu yanıyla beraber kaldığım arkadaşlarla paylaşma, dayanışma, değer verme ve görme açısından bir sorun yaşamıyorum. Herkes böyle kalmıyor ama, adlilerle beraber kalan insanlar oluyor. Onlar için iyice cehenneme dönüyor buralar. Saygı, duyarlılık, iletişim kuramadığın insanlar olduğunda hücreye daha fazla kapanıyorsun ve o etkisini daha çok gösteriyor çünkü.
Soru: Ağırlaştırılmış müebbet hükümlülerinin koşullarını değiştirmek için bir kampanya örgütlense, bu kampanyanın talepleri ne olmalıdır?
D.Akman: Bunları şöyle sıralayabilirim.
- Havalandırma süresinin uzatılması, idarenin keyfi tutumundan çıkarılıp kişinin hücrede kaldığı süreye göre, zamanla arttırılmalı.
- Görüşlerde ziyaretçileriyle birarada görüş yapabilmeli
- Savcılık izniyle görüş yapabilme hakkıyla beraber 3 görüşçü (arkadaş görüşçüsü) hakkı tanınmalı.
- Sohbet hakkı uygulanmalı
- Spor, kütüphane, kurs gibi haklar tretmana bağlı olmaktan çıkarılıp, yine kişinin iyi hali vs gibi idarenin keyfince ele aldığı konular olmaktan çıkarılıp hak olarak verilmeli
- 17 yıldır yasada bir infaz türü olarak ağırlaştırılmış uygulaması var. Fakat buna uygun mimaride hücreler yok. Güneş gören, hava sirkülasyonunun olduğu, mutfak kompleksinin olduğu ve havalandırmayla direk bağı bulunan yerler inşa edilmeli
- Hasta tutsaklar korkudan ameliyat olamıyor, refakatçi hakkı tanınmalı
- Yakınlarının cenazesine katılma hakkı verilmeli
- Ömürboyu hücrede tutma uygulamasına son verilmeli. Tek tutulmanın dışında mevcut uygulamalar yeterince ağırlaştırıyor zaten durumu. Bu nedenle tekli hücrede tutma (kısa ve orta vadede) belli bir süreyle kısıtlanmalı, ardından koğuşa alınmalı. Uzun vadede ise tamamen kaldırılmalı. Tekli hücrede kalan kişiler fiziki, psikolojik ve sosyolojik olarak da birçok rahatsızlık yaşıyor. Bunlar gözetilerek ömürlük yada yıllara varan tek kişilik hücre uygulamasından vazgeçilmeli.
- Uluslararası anlaşmalara da aykırı bu durum zaten.
- Ömür boyu hapis burjuva hukukundaki cezalandırma mantığına da tamamen aykırı. Düşman açısından ele alındığında bile tahliye umudu olmayan bir kişinin kaybedecek hiçbir şeyi yoktur. Her türlü ‘suçu’ da işleme rahatlığı verir. Ölene kadar tutsak biri, tutsaklığı süresince 10 kişiyi de öldürse alacağı ek bir ceza yok. Bu bile burjuva hukukunun saçmalığını gösteriyor. O nedenle koşullu salıverme şartları konulmalı.
Soru: Yukarıda belirttiğin talepleri kazanmak için nasıl mücadele edilmeli? Hem genel, hem bu hapishane açısından…
D.Akman: Merkez bir ağırlaştırılmış gündemi olmalı, ve bu yalnızca ağırlaştırılmışlar sorunu olarak görülmemeli. 2016 öncesi yaklaşık 2 bin (adlilerle beraber) ağırlaştırılmış tutsak vardı. Bakanlıkça, sonrasında yapılan bilgi edinme başvuruları hep cevapsız bırakılmış. FETÖ davalarında binlerce kişiye daha ağırlaştırılmış verildi. Net bir rakam olmamakla beraber ortalama 10 bine yakın kişiden bahsediliyor. Ağırlaştırılmış uygulaması yalnız kişiyi değil, onların ailelerini de doğrudan ilgilendiriyor. Böyle ele alınınca 10 bin hane yapar, neredeyse 500 bin kişiyi ilgilendiriyor bu mesele. Bu nedenle dışarıdan ailelerin gerek basını, gerekse hukuk ve sağlık örgütlerini ayağa kaldırması gündem yapması gerekiyor.
Devlet kimi olaylarla sürekli idamı sıcak tutarak ağırlaştırılmış uygulamasına da meşruiyet kazandırıyor. Kimse hangi koşullarda kaldığımızı bilmiyor. Bu nedenle ayrıntılı olarak koşullarımız anlatılmalı. Tecrite karşı ölüm orucu sürecinde sanatçılara tecrit koşulları birebir yaşatılarak olumlu bir pratik sağlanmıştı mesela. Dosya- anlatım dışında görsel kısa film vs ile ağırlaştırılmış birinin yaşamı- koşulları gösterilerek kavratılmalı.
Oturma eylemleri, sürekli telefon-fax-mektupla, sosyal medyayla gündem haline getirilmeli. Kişinin ne yaptığı üzerinden ‘hak etmiş’ algısı yıkılmalı öncelikle. Kişi ne yaparsa yapsın, hangi suçu işlerse işlesin bu koşullar insanların kalabileceği koşullar değil.
İçeride de tutsak kitlesi olarak ağırlaştırılmış gündemleriyle ilgili mevcut eylemler sürdürülmeli. Sorun şu: yalnız dışarıda değil, içerideki tutsaklarca da bu koşullar bir yerde kabul edilmiş durumda. Yoldaşlarımız bile hangi koşullarda yaşadığımızı, nasıl yaşadığımızı, ne yaşadığımızı …bilmiyorlar. İlgilenen, duygusal açıdan bazen acımayla yaklaşıyor. İkisi de uç yaklaşımlar.
Tecritin katmerlisini yaşıyoruz… Bunu gözeterek ağırlaştırılmış yoldaşlarımıza yaklaşmak, ihtiyaçlarıyla öncelikli olarak ilgilenmek şart. En basitinden bir koğuş-hücre değişiminde bile tek tutulan kişiyi gözetmeyerek hareket eden yerler var. Bu bizdeki duyarsızlaşmayı da gösteriyor bir yerde. ‘Birimiz hepimiz için’ diyorsak; bir hapishanede, ağırlaştırılmış olmayan yoldaşlarımız bile ağırlaştırılmış için oturma eylemi yapabildiğinde devlet bunu gündemine almak durumunda kalacaktır.
Şu anda devletin gündeminde ağırlaştırılmışlar yok. Çünkü bizim gündemimizde de yok. Ama her geçen gün daha fazla kişiye rahatlıkla bu ceza veriliyor. İşin bir hukuki mücadele yanı var. Yasalar ve uluslararası sözleşmeler nezdindeki gerekli başvurular, itirazlar yoğun olarak yapılmalı. Tekil başvurularla kalmamalı. Bir de fiili direniş yanı var, süren direnişin talepleri içine ağırlaştırılmışlar konulmalı.
Teşekkür ediyoruz Didem.