Şebnem Korur Fincancı, 1 Haziran 2020
George Floyd’un son sözleri hepimize dünyanın olduğu hali ile yüzleşme olanağı vermeyecek, keşke verse! Öyle çok son söz, ara sözler, şiddetin türlü hali ile karşılaşıyoruz ki bu topraklarda.
Ve gene aynı topraklarda aynaların yüzü hep duvara bakar. Arkası işlemeli o aynalarda yansıyan “bize” bakılamasın, yüzleşmeyelim, o ince nakışlar arasında yüzleşmeyi hepten unutalım, kötülüğün işaret edeceği suretimizi görmezden gelelim diye…
ABD’de bütün dünyanın gözleri önünde polisçe katledilen Floyd ne ilk ne de son olacak bu gidişle. “Kasıtsız öldürme” iddiası ile açılmış dava, cezasızlığın suçun yeniden üretilmesine uzanan yollarını döşerken iktidarın aracı olarak adalet, ya da toplumsal adaletsizlik tam da o “kastı” görmezden gelmekte. Üstü çıplak koşan bir gence doğrultulmuş silahlarda, evinin kuytusunda bir baskınla vurulup düşen gencecik bir kadında, savaştan kaçıp kurtulduğunu zanneden bir gencin yakın mesafeden kalbine isabet eden kurşunda görmediğimiz kasıt, beyaz bere olup bayrağa sarılmıştı görülmesin diye. Bir başka ölüm, ölümler örter üstünü bazen, biri diğerinde temize çekilmeye çalışılır, yaralar yarıştırılır. Salgınla sessizleşen sokaklarda ardı ardına kolluğun şiddet görüntüleri gelirken çığlık atanların sesi kesilir. Dikkatler ABD’ye yönelir. Uzaktan kınamanın güvenli sularına çekilir, aynaların ince nakışlı sırtına bakarız biz de.
Elias Canetti’nin “Kitle ve İktidar”ına dönüp baktım yeniden. Bir insanı öldürebilmenin, ölesiye dövebilmenin, tehditlerle nefretini kusabilmenin nasıl mümkün olduğunu anlamaya çalışıyorum, düşünürlerin akıllarını ödünç alıp alıp. Aklıma emir altındakilerin sızısı(Almanca metinde ‘diken’, İngilizce metinde ‘diken yarası’ imiş) diye tarif ettiği o hal geldi. O sızıyı gidermek için iki yol olduğunu söyler Canetti, ya emir verecek başkalarını bulmak ya da o sızıya neden olanlardan hesap sormak. Hesap sormak için çoğalmaktan, kitle olmaktan söz eder, bir de karşıtına dönüşmekten. Karşıtına dönüşmeden hesap sorabilmenin yolu adaleti iktidarın aracı olmaktan çıkarmak olabilir belki de. Toplumsal adaleti mümkün kılan bir yol uzanabilir geleceğe.
Cezasızlığa giden yolları kesip, hakikati yüksek sesle dile getirmekten kaçınmayanların yanında durmak gerekiyor yeni açılan bir yolda. Bir beyazın bir siyahı öldürmesinde fark edebildiğimiz ırkçılığı, ayrımcılığı Dargeçit’in bir mağarasında bulunan onlarca insanın kemiğinde hakikati arayarak, Hrant Dink Vakfına yönelen tehditlerdeki zehirli nefret dilini duyarak, Gaziantep otobüsünden indirilip dövülen genci otobüsün içinden güvenli bir mesafede izleyenlere inat camı yumruklayan kadının sesini kesmeye çalışmak yerine hep birlikte otobüsten çıkarak aşabiliriz. Hakikatte ve hakikatle gelecek bir adalette ısrar edebiliriz.
Birbirimize aktaracağımız dikenler olmamalı, birbirimizin dikenini çıkarmak için çaba harcamalı, dikenin varlığını görüp ondan tümüyle kurtulacak adımları atmalıyız. Yoksa, o diken hepimizin böğründe bir sızı olarak kalacak. Ve biz, “Nefes alamıyoruz!” demeye devam edeceğiz.
(*) Evrensel Gazetesi’nde yayınlanmıştır.