2007 yılından beri Çankaya Nüfus Memuru olarak çalışan ve 23 Ocak 2017 tarihli 683 sayılı KHK ile görevinden ihraç edildi kamu emekçisi Nazan Bozkurt. O dönemden beri Ankara Yüksel Caddesi’nde “İşimizi geri istiyoruz” eylem yapıyor. Bugün direnişinin 1291. Gününde Bozkurt. Gözaltılar, işkenceler, para cezaleri, tehtidlerle ve hata ev hapsiyle geçen 1291 gün. Bozkurt direnişinde sabah, öğlen ve akşam açıklamaları yapıyor. Bu açıklamalarda sadece kendi direnişine değinmiyor günlük Türkiyede yaşanan olaylara da tepkisini belirtiyor.
Nazan Borkurt ile yapılan röportajın yazılı metnini yayınlıyoruz.
Direnişe nasıl başladınız?
“Merhaba. İsmim Nazan Bozkurt. 10 yıllık nüfus memuru iken 23 Ocak 2017 tarihinde 683 sayılı KYK ile görevimden ihrac edildim. Toplamda ihraç edilmiş 140.000 kamu emeklisinden biriyim. Şöyle oldu kanun hükmünde kararnameleri az çok biliyorsunuzdur zaten. Bir yargı mekanizması yok. Soruşturma yok. İnsanlar sorgusuz sualsiz iktidar olan kişinin yani Akp’ nin kararlarıyla görevlerinden ihraç ediliyorlar. Hiçbir soruşturma yokken. Ben de buna tabi ki itiraz etmek istedim. Yargı yoluna başvurmak istedim. Yargı yolu kapalıydı. Dilekçeler yazdım. Cevapsız kaldı. Durumları dolaştım tek tek. Beni neden ihraç ettiniz? Beni kim ihraç etti? diye hiçbir yanıt alamadım. Ve bundan sonra da sokakta olmaya karar verdim. Daha önce Nuriye Gülmen’ in 9 Kasım 2016’da başlattığı Yüksel direnişine katılmaya karar verdim. O gün bugündür de bu direnişin bir parçasıyım. Yüksel direnişinin çok kararlı bir direniş olduğunu gördüm. Yani polis gözaltına alıyor arkadaşlarımızı geri geliyorlar eylem alanına. Polis gözaltına alıyor onlar gözaltından çıkıp geri geliyorlar. Ancak böyle kararlı bir direnişle işimizi geri istememize ben de karar verdim. Çünkü bunun başka bir yolu olamaz. Disiplinli olmanız gerek. Yüksel direnişi bu anlamda çok kıymetli bir direniştir. Ben de bu şekilde katılmaya karar verdim.”
Halkın tepkisi nasıl ?
“Halkın tepkisini son zamanlarda göremiyoruz. Bırakmıyorlar ki görelim halkın tepkisini. Halkın tepkisi kendimizi anlattığımız zaman, başımıza neler geldiğini ve ne istediğimizi güzelce tane tane anlattığımız zaman çok güzel oluyor. Kanun hükmünde kararnameler zaten halkın birçok kesimini bir araya getirdiği için kendimizi anlatabiliyoruz. Çünkü devlete biat eden insanlar bile biat kültüründen gelmiş olan insanlar bile orada ne döndüğünü zaten anladılar. O kadar korkunç şeyler yapıldı ki muhafazakar diye tabir ettiğimiz kesime de. Öyle korkunç hak gaspları yapıldı ki zaten ister istemez bir araya gelmeye başladık biz. Ve bu kadar haksızlığa uğramış olan insanlar elbette kendilerine halka anlatabilirler. Çünkü halkın yüzüne bakacak yüzün olur. Derdinizi anlatacak başıma şunlar şunlar geldi diyebilecek gerçekten yüzünüz olur. Belki de anlatabilirsiniz. Polisin de işine gelmeyen şeyler olur. Biz bunlara halkla buluşturmayalım. Mesela biz uzunca bir süre sonra Şubat 2020 tarihinden itibaren basın açıklaması yapma hakkımızı tekrar kazandık ve bu sefer de polis buna karışmaya başladı. Oturma eylemi yapamazsınız diye. Çünkü bir iki gün baktı. Biz oturma eylemi yaptığımızda insanların nasıl geldiklerini. Çiçekler getirdiklerini. Etraftaki kafelerden bize çay kahve söylediklerini. Garsonlardan tutun esnafa sokaktan geçen vatandaşa kadar nasıl bize destek olduklarını bu iki günde falan deneyimleri polis. Ve bundan ders aldılar. Bizim bu insanlarla, halkın bağını koparmamız gerekiyor dediler. Çünkü dediğimiz gibi biz işimizi bizi işten atanlardan talep etmiyoruz. Bizim sesimizi duyun diye halktan talep ediyoruz. Aslında bize haksızlık yapılıyor bunları görün lütfen söyleyin diye halktan talep ediyoruz. Polisin yaptığı şey ise direniş ile halkın arasındaki bağı koparmak. Çünkü çok haklıyız. Çünkü polisin hiçbir gerekçesi yok. En fazla şunu yapar baskı uygularlar ,gözaltına aldılar, defalarca işkence yaptılar, örgüt üyesi diye tutuklatmaya çalıştılar.”
“Başaramadılar. Ve görüyorlar ki insanlardan çok olumlu tepkiler geliyor. Ne yapalım, ne yapalım bari etrafta terörize edelim biz bunları dediler. Mesela konuyu bilmeyen sokakta geçen vatandaş konuyu bilmiyor. Burada ne oluyor diye şaşkın şaşkın sorduğunda eğer bizden biri etrafta yoksa o esnada polis şöyle diyor örgüt üyeleri eylem yapıyor. Çünkü söyleyebileceği başka bir şey yok ki. İşlerinden alınmış. Mahkeme yolu kapatılmış. Mahkemeye başvuramıyorlar. İŞKUR’a başvuramıyorlar. Ne yapsın bu insanlar diyecek halleri yok çünkü onlar AKP’nin memurları. Kendilerini bu şekilde meşru göstermeye çalışıyorlar. Nerede hakkını arayan biri varsa hemen yapıştıralım örgüt üyesi, örgüt sempatizanı bilmem ne bilmem ne. Halbuki ortada bir tane örgüt var. Hepimiz biliyoruz kimin terör örgütü olduğunu. Neler yaptıklarını bütün Türkiye görüyor zaten izliyor. Ve polis dediğimiz gibi etrafta bunlar örgüt mensubu bilmem ne deyip bizi karalamaya çalışırken, terörize etmeye çalışırken bu eylemi aslında en güzel cevabı esnaftan alıyorlar. Çünkü esnaf istemezse neredeyse dört sene olacak oradaki direniş esnaf istemese dört sene boyunca kimse bir direniş sergileyemez. Kimse orada bir eylem sergileyemez. Çünkü birinci derecede muhabbet olduklarımız aslında esnaftır. Herkes gider esnaf kalır. Yani oranın yerlisidir esnaf. Esnafın desteği olmasa bir gün devam edemezdi yani. Akın Akın bugün gelmiyor olabilir millet. İnsanların korkularını da anlayabiliyoruz. Polis etrafa kamerayı kapat veririm sana cezayı diye tehdit ettiğini de bunu da biliyoruz. Etrafta bizi izlemeye gelen insanlarımıza bile para cezası kesiyorlar bunu da biliyoruz. Eğer bizi çekmek isteyen insanları olursa telefonları elinden alıp onları da terörize ettiklerini de biliyoruz. Ceza kestiklerini biliyoruz. Artık çok nafile çabalar bunlar. Bu kadar haklı bir direniş varsa karşınızda kusura bakmayın dur demeyeceksiniz artık. Çünkü karşınızda haklı insanlar var. Zaten ekmeklerini ellerinden almışsınız. Ondan sonra bilmem ne üyesi diyeceksiniz , işkence yapacaksınız, para cezası keseceksiniz , şuradan şuraya gidemezsin diyeceksiniz . Mesela en son basın açıklaması hakkımızı kazandıktan sonra oturma eylemimize saldırmışlardı. Sonra işe şeye evrildi basın açıklamamıza da saldırmaya başladılar. Tamam bu kadar yeter diyor sanki o belirliyormuş gibi. Ya da konu dışına çıktınız diyor. Sanki konuyu o belirliyormuş gibi. En sonda salgın bahanesiyle saldırdılar. Toplum sağlığı gereğince diyor sizi Yüksel’de konuşturmayacağız insan hakları Anıtı önünde konuşturmayacağız. Ama başka nokta da konuşmamız için kendi teşvik ediyor bizi. Sürükleyerek oraya bırakıyor. Sonra da çekip gidiyorlar. al buyur diyor burada konuşabilirsin yani Yüksel Caddesi bizim eylem alanımız olduğu için bize orada konuşturmamak için ne yaptılar ettiler saçma sapan bahaneler buldular. Ben toplum sağlığı gereğince Yüksel Caddesi’nde anıtın önünde maskemi takıp konuşurken herkesle belli bir mesafe içinde toplumsal mesafe olacak şekilde konuşuyorum ama Polis bize gelip saldırırken zaten toplum sağlığını kendini tehlikeye atıyor. Yani bizi yerde sürüklüyor, maskemizin içine ağzımıza Ellerini sokmaya çalışıyorlar. iki kolumuzda ve bacağımızdan tutuyorlar. Yakın temasa geçiyorlar. Yani yaptıkları şey zaten görünen bir şey ortada.”
Gözaltılar ve işkenceler ?
“Gözaltı ve işkencelerle ilgili şunu söylemek isterim. Az önce bahsettiğim gibi beni çok gözaltına aldılar binlerce kez gözaltına alındık. Günde iki defa açıklama yaptığımız için günde iki kere gözaltına alınıyorduk. Ancak Şubat 2020 tarihine kadar. Her seferinde kabahatler kanunundan ceza kesiyorlardı. Çünkü bize dava açtıklarında beraat ediyorduk. Bir bir beraat ettik. Bir de dediler ki kanunsuz eylem yapıyorsunuz. Dava açılıyor hakim diyor ki Neresi kanunsuz bunun. Taş mı atmış, cam mı indirmiş, bir yere mi saldırmış. Neresi kanunsuz bunun. Esas polisin yaptığının yasadışı eylem olduğuna hükmediyor mahkemeler.” Siz kişilere neden çağrı yapmamışsınız? Söylemişsiniz. Anayasal haklarını gasp etmişsiniz. Nereye dağılmaları gerektiğini söylemişsiniz.” Diye. O kadar rahatlar ki polisler çünkü anonsu bile doğru düzgün yapmıyorlar. Normalde anons edilen şey kanuna tabidir. Dağılma yerini söylemek zorundadır. Neden dağılmamız gerektiğini söylemek zorundadır. Nerede eylem yapana sesleniyorum demelidir. Diyor ya Yüksel Caddesi’nde eylem yapan gruba sesleniyorum bunu söylemek zorundadır. Bunu 3 kez tekrarlamak zorundadır. Bir süre vermek zorundadır kişilere. Kişi belki dağılmak istiyor. polis o kadar rahat ki bu anlamda ne süresi bir tane anons yapılıyor o da şu; ‘dağılın’ bu kadar. Ondan sonra arkadaşları hazırda beklerken zaten geliyorlar. Kolumuza bacağımıza sürüp atıyorlar. O zaman anons yapmanın ne mantığı var. Hakimler onu görmüyor mu işte iş mahkemelik oldukları zaman hep haksız çıkıyorlar polisler. Bu yüzden işi savcılıkta bitirmeye çalışıyorlar. Veya Vali izin vermeyerek bu işi örtmeye çalışıyorlar. İş mahkemeye taşındığında o zaman ceza alıyor polisler. Çünkü Toplamda 2 kere mahkemeye taşıyabildik o aşamaları geçtik. Savcılığı aştık, Valiliği aştık mahkemeye başvurduğumuzda ceza aldılar. Belki sembolik cezalar. Cezalarda ertelendi ama ceza aldılar. Yani bir suç işlediklerine hükmedildi. İşte bu yüzden mahkemeden kaçmak için savcılardan soruşturma açmıyor. Savcılar takipsizlik veriyor. Birlikte çalışıyor zaten. Polisler veya direkt Valilik soruşturma açılmasına izin vermiyor. Biz binlerce kez gözaltında alındık. Gerekçeleri şuydu kabahatler kanunundan ceza kesiyorlar ya valiliğin emrine aykırı hareket etmekten ceza kesiyorlardı bize ama Valilik en son emri Temmuz 2018 tarihi ile bitti. Ondan sonra da bir sene boyunca bize gözaltı yapmaya her seferinde devam ettiler. Ankara’da bir eylem etkinlik yasağı yoktur. Siz hangi valilikten bahsediyorsunuz. Nasıl bir emir ki valinin bile haberi yok. Siz biliyor olmalısınız o halde. Şimdi ne yaptık biz cezaları itiraz ettikçe kazanmaya başladık. Ve ödeme emirlerine itiraz ettik mahkemeleri hem de polisin sonradan gönderdiği cezalara itiraz ettik sulh cezaya itiraz ettik. Bunlar da artık gözaltı yapamamaya başladı çünkü elinden tüm gerekçeleri almış olduk. Hiçbir bahanesi kalmıyor. Denilecek hiçbir şey yok. İşkenceye devam ediyorlar. Bunlardan birinde sol gözümün altındaki kemik kırıldı. Gözü tutan kemik. Ameliyat olmak zorunda kaldım .Yoksa göz zamanla kayıp aşağı doğru iniyormuş ve zamanla kör olunuyormuş. Çok ağır işkencelerden geçtik. Benim yaşadığımın en ağırı buydu. Ama daha ağırlarını yaşayan çok arkadaşımız oldu. Defalarca işkence gördü Mehmet Dersulu. Onun kafasına defalarca tekme attılar kollarını ters kelepçeli takıp yerde tekmelediler veya astım hastası olan kalp hastası olan Acun hocaya defalarca arkadan ters kelepçeli şekilde bekletirken tamamen savunmasızken gelip yakın mesafeden gözünün içine ağzının içine biber gazı sıktılar. Tek bunlarda değil. Annemize küfür ediyorlar. Çok aşağılık bir şey. Yani bizim annelerimiz size ne yapmış olabilir. Hakkını isteyen insanlar var karşınızda annesine niye küfür edesiniz. Bunları da yaşadık ve işte dediğim gibi yerde zaten savunmamışsın. Tekme atıyorlar. Mesela erkek polisler geliyor kadınlara yerdeyken tekme atıyor. Bu niye ki senin gücün ile onun gücü birimi. Bunu niye yaparsın ki. İşte yumrukladılar defalarca. Kollarımızı tırnakladılar. Tırnaklarını batırıp .Hatta kesici aletler ile de kestiler. Ne olduğunu tespit edemedik. Bunu da yaptılar ama onlar ne yaparsa yapsın karşılığında öyle bir direniş var ki hiçbir şeye boyun eğmeyen. Onların bize yaptıklarına göre göre bu direniş şekillenmedi ki hiçbir zaman onların tutumuna göre bu direnişin kararını vermedik. Bizim tutumumuz belli. Açıklama saatlerimiz belli. Açıklama yerimiz belli. Basın açıklamamızın usulü belli. Neler konuşacağımız belli. Bunları biz polisin zoruna baskısına göre değiştirmeyiz elbette. En fazla anıtı ulaşamazsak polis barikatının olduğunu noktada basın açıklaması yaparız. Eğer ulaşamıyorsak Yüksel Caddesi’ni çoğunlukla 2 kişi oluyoruz ve karşımızda 50 kişi bizi zorla tutuyor ve bazen zorla ulaşamayabiliyoruz fiziki olarak. Yine de vazgeçmiyoruz. Onların durduğu yerde basın açıklaması yapıyoruz ki barikatın ardı vatandır sözünü şiar edindik. Bu şekilde yapıyoruz. Tekrar söyleyelim bizi ihraç edenlerin veya bizi engellemeye çalışan iktidar polisinin tutumları bizim direnişimize şekil vermez. Şunu bekleyelim OHAL komisyonuna başvuralım. OHAL komisyonuna başvuralım. OHAL komisyon dediğiniz kurum kendilerinden oluşan bir kurum zaten. Bizi işten atan kurum neyine güveneceğiz. O kurumun zaten döndürmüyorlar ki insanları işe. Sadece oyalama Komisyonu. Bizim Yargı yoluna başvurmamız gerekirken bir komisyon oluşturmuşlar AKP kendisi ve bunu yargı yerine konuyor. bunu nasıl kabul edebiliriz. Mesela Engin Hoca’yı işe döndürmedi beni işe döndürmedi hepimizin ortak bir gerekçesi var işi döndürme. Ve gerekçesi işten atıldıktan sonra hakkımızda açılmış davalar. Yani OHAL Komisyonu geleceği görmüş. Biz ihraç edilirken geleceği görmüşler. 2017′ de atıyoruz bu kişiyi 2019’da soruşturma açılacak bunun hakkında diye. Gerçekten ne hukuksal ne bilimsel ne de mantıksal hiçbir dayanağı yok. Seni hem işten atıyor hem de işini istediğin için direnme sonucu oluşmuş davaları İşe dönmemen için gerekçe gösteriyor. Adamlar şaka gibi aslında. Yani diyorlar ya vatandaş olmasa komik eğlenceli bir ülke diye. Gerçekten bazen böyle Aziz Nesin’lik fıkralık şeyler ortaya çıkıyor ama karşılarında baş eğmeyen boyun eğmeyen bir irade görüyorlar. Çok şaşırıyorlar biz bunları şunları şunları yapıyoruz hala nasıl direnebiliyorlar. Demek ki bunları birileri gönderiyor diye. Bizi birileri gönderdi. Evet annemizin babamızın emeğiyle okuduğumuz okullar. Kolay okumadık. Biz kimsenin hakkını çalmadan kimsenin hakkına girmeden kendi bileğimizle çalışıp memur olduk . Aldığımız puanı aldık. İşte bu yüzden bu kararlılığı anlamakta güçlük çekiyorlar. Birileri yaptırıyor diyorlar o eylemleri .Evet bir şey yaptırıyor . Haklılığımız yaptırıyor. Annemizin babamızın emekleri bize bu eylemi yaptırıyor. Onca yıllık emeklerimizi alıp çöpe atacak değiliz. Mehmet mesela ihraç edilmeden önce çalıştığı okulda hem kalorifer tamir eden hem hademelik yapan hem müdürlük yapan hem öğretmenlik yapan bir insan. Takdir teşekkür belgeleri almış başarı belgeleri almış bir insan aynı zamanda. Ve sen böyle bir öğretmeni işten atacaksın öğrencilerden ayıracaksın ama ben tayt giyen kız öğrencilerden tahrik oluyorum diyen öğretmene hiçbir işlem yapmayacaksın. Onlarca kız çocuğunu taciz eden müdür yardımcısını da görevinden almayacaksın üstüne üstlük yükselme sınavına girip yükselecek. Bir de bırak tutuklamayı bunlara herhangi bir işlem yapmayacaksın ama namusluca çalışan öğretmenleri öğrencilerinden, işlerinden ayıracaksın. Sonra bekleyeceksin ki onca yıllık emeklerini işlerini çöpe atsınlar. emeklerine sahip çıkmasınlar. Öyle bir dünya yok. İnsan ekmeğine sahip çıkmakla hükümlüdür. Ekmeğine sahip çıkmak insan olmanın geleneğidir. Ve son olarak polis işkencesi ile ilgili şunu eklemek istiyorum son söz olarak geçsin. Bize işkence yapabilirsiniz, gaz sıkabilirsiniz gözümüze. Gözümüze yıkarız geçer. Kolumuzu kırabilirsiniz. Alçıya alırız iyileşiriz geçer. Gözümüzü kırabilirsiniz. Ameliyat oluruz. Ne güzel bilim diye bir şey var. Altına protez kemik koydular. Kör olmadım geçti. Saçlarımızı yolabilirsiniz. Kökü biz de tekrardan çıkacak. Ama onurumuzu ve direnme azmimizi elimizden alamazsınız. Hoşçakalın direnç ile kalın.”