Konya’da bir katliam gerçekleşti. Bir aileden 7 kişi katledildi.
Aynı aileye çok kısa süre önce de bir saldırı gerçekleştirilmiş ve yine bir kişi öldürülmüştü.
Ailenin can güvenliğini sağlaması gereken ve fakat sağlamayan devlet, basınıyla, bakanlarının açıklamalarıyla, şimdi devletin katliamdaki rolünü ve sorumluluğunu örtbas etmeye çalışıyor.
Devlet ırkçı saldırıları himaye ve teşvik ediyor:
İlk saldırıyı gerçekleştirenlerden bir kısmı tutuklandı; ama kısa süre sonra da serbest bırakıldılar.
Bu tahliyenin katliamcıların ellerini kollarını serbest bırakmak anlamına geldiği açıktır.
Tahliye edilen saldırganları “koruma” veren devlet, saldırıya uğrayan aileyi korumayı düşünmüyor bile.
Sadece ailenin korunmamış olması bile, devletin, bu katliamın birinci dereceden sorumlusu olarak görülmesine yeter.
Ama devletin sorumluluğu bunun ötesindedir.
Devlet, resmi ve sivil faşist güçlerin sayısız saldırısında olduğu gibi, onları tutuklamayarak, kendi yasalarının öngördüğü cezaları bile vermeyerek, onları “kahraman” ilan ederek saldırıların kışkırtıcısı durumundadır.
Hrant Dink’i katleden Ogün Samast’ın ve en son Deniz Poyraz’ı katleden faşist katilin polisler tarafından nasıl kucaklandığını hatırlayın.
Konya’daki saldırganlara gösterilen himaye de aynısıdır.
Arazi meselesi, ırkçı saldırı olmadığı anlamına gelmez; tersine ırkçılığın bir parçasıdır!
Başta İçişleri Bakanı Soylu olmak üzere, iktidar cephesi hep bir ağızdan, “bu Kürt-Türk meselesi değildir”.. “arazi meselesidir” diyerek, bunun ırkçı bir saldırı olduğunu da gizlemeye çalışıyorlar.
Mesele “arazi meselesi” olsa da farketmez.
Tarihe bakın, yakın tarihimize bakın;
Irkçı saldırıların birçoğunda, ırkçılığın, yok edilmmek istenen ırka ait mülklere el koyma amacıyla atbaşı gittiğini görürüz.
Almanya’daki Yahudi düşmanlığı, Yahudilere ait büyük zenginliklere, gayri menkullara el koyma amacını da içermiyor muydu?
1955 yılının 6-7 Eylül’ünde İstanbul’da Rumlara yönelik gerçekleştirilen yağma ve katliamı düşünün; Türkiye tekelci burjuvazisinin en büyük zenginlik kaynaklarından biri de 6-7 Eylül sonrasında katledilen, kaçmak zorunda bırakılan Rumların, Ermenilerin el konulan gayri menkullerdir.
Ermeni katliamında da, ırkçılık temelindeki başka bir çok katliamda da bu etken vardır.
Irkçılık, kendi yoksulluğundan, yoksunluğundan başka ırkları sorumlu görür ve onun elinde ne var ne yok, onu gasp etmeyi de kendine hak görür.
Konya’daki “arazi meselesi” de temelde böyle bir meseledir.
Devlet Sorumludur!
Konya’da Dedeoğulları Ailesi’nden 7 kişinin katledilmesi, sıradan adli bir olay değil;
ırkçı bir katliamdır.
Devletin bizzat rolünün olduğu bir devlet katliamıdır.
Hiçbir gerekçe veya açıklama, devlet katliamı gerçeğini değiştirmez.