Yunanistan(GHA) Yunanistan’da haksız yere tutuklanan Türk Devrimcileri Ali Ercan Gökoğlu, Şadi Naci Özpolat ve Hazal Seçer’in tutuklanmalarına son verilmesi için bedenlerini açlığa yatıran Yunanistan Halk Cephesi üyeleri Konstantina Kartsioti ve Hüseyin Süngü, Halkın Sesi Radyosu’nda verdikleri röportajda tutuklamaların haksız olduğunu ve bu nedenle direndiklerini belirttiler.
Radyo programına katılan direnişçilerden Hüseyin Süngü, Yargıtay Başsavcısı Yardımcısı Ahıleas Zisis’in beraat ettiğimiz 19 Mart 2020’de başlatılan davaya ilişkin beraat kararının iptal edilmesini ya da yeniden yargılanarak ceza alınmasına dair talebin geri çekilmesini veya reddedilmesini istediklerini ifade etti. Süngü, Yargıtay Başsavcısı Yardımcısının talebinin hukuki olmadığını, sınıfsal düşmanlığa dayandığını ve hukukun bu düşmanlığın aracı olarak kullanıldığını belirtti. Ayrıca, bu tutumun siyasi iktidarın politikalarından bağımsız olmadığını vurguladı.
İltica haklarımız ellerimizden alınıyor, bu hakkı direnerek kazandık.
Süngü, konuşmasında, “Yunanistan ve Türkiye devletleri, NATO ve ABD’nin isteğiyle aralarındaki çelişkileri bir kenara bırakarak birçok alanda anlaşmalar imzaladılar. ‘İyileşme süreci’, ‘Normalleşme süreci’ olarak adlandırdıkları bu sürecin hemen başında Yunan Yargıtay Başsavcısı Yardımcısı, beraat kararlarının bozulmasını talep etti. Bu durum, devrimcilere yönelik saldırı kararı alındığını gösteriyor. Yunanistan’ın ceza yasaları tutuklu ve hükümlüler lehine yeniden düzenlenmelidir. Cezaların ağırlaştırılmasına son verilmelidir. İltica haklarımız ellerimizden alınıyor, bu hakkı direnerek kazandık. Bu baskıların ve keyfi uygulamaların sona ermesini istiyoruz” şeklinde konuştu.
Daha sonra söz alan diğer direnişçi Konstantina Kartsioti, ABD, Yunanistan ve Türkiye devletlerinin devrimcilere yönelik saldırı ve devrimci mücadeleyi engelleme kararı aldıklarını belirtti. Kartsioti, “Bu anlaşmalara dayanarak üç ülkenin istihbarat birimleri ortak eylemler gerçekleştirdi. Bu eylemlerden biri, Bulut Yayla isimli devrimcinin Atina’dan Yunan anti-terör şubesine ait bir araçla kaçırılarak Türkiye’ye yasal olmayan yollarla teslim edilmesiydi. Bu kaçırma olayında Yunan, Türk ve Amerikan istihbarat örgütleri işbirliği yaptılar” şeklinde konuştu.
Yoksulluğun ve açlığın tek sorumlusu Emperyalizmdir
Kartsioti, devletin terörist etiketlemelerine karşı asıl terörist olan devletlerin olduğunu vurgulayarak, asıl terörizmin emperyalistlerin sömürüsü, talanı ve katliamları olduğunu belirtti. Kartsioti, “Emperyalistler, kendi çıkarları için bütün dünyayı açlığa ve kan gölüne boğuyorlar. ABD belgelerinde ne olduğuna bakın; 200 milyar varillik petrol rezervleriyle Hazar Denizi bölgesi, yani Türkmenistan, Kazakistan, Özbekistan, Kafkasya, İran, Kuzey Irak, Güney ve Güneydoğu Anadolu, dünyanın artan enerji talebini karşılamaya önemli bir adaydır. Kendi petrol kaynaklarımız tükeneceğinden, bu kaynaklara ulaşmak ABD’nin yaşamsal kaynaklarından birisidir. Afganistan ve Irak’ın işgali, ‘Arap Baharı’ denilerek Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın kana bulanması, bombalamalar, ambargolarla savaşların yarattığı açlık ve yoksullukla milyonlarca insanın katledilmesi, mülteci yapılması, anti-terör yasalarıyla yaygınlaştırılması ve meşrulaştırılmaya çalışılması, hepsi bu çıkarların gereğidir. Hukuk da bu çıkarlara göre belirleniyor. Yargıtay Başsavcı Yardımcısının beraatlerimizi kabul etmeyerek anti-terör yasalarıyla cezalandırılmasını talep etmesi, bu sınıfsal çıkarların sonucudur. Biz bunu kabul etmiyoruz. Biz terörist değil, devrimciyiz. Ülkemizin bağımsızlığı, demokrasisi ve sosyalizm için mücadele ediyoruz” şeklinde konuştu.
Programı dinlemek için aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz: Halkın Sesi Radyosu