Kelimeler De Savaşır

“Sorunun arka planı”,
“Yaşananları okuma”,
“Gündemin Röntgenini çekme”,
“Reenkarnasyon beklentisi “ ,
“Otopsi yaptığımızda”,
“Piyasa tapınmacılığı”,
“Yaz modundayım”,
“Empati yaptığımızda”
“Öğretilmiş çaresizlik”,
“Yönlendirilmiş algı”
“Gıdaya erişimsizlik”…

Buraya örnek olarak sadece bir kısmını aldığımız kelime ve kavramlar, bir tıp dergisinde ya da bir ekonomi tartışmasında veya bir sosyoloji seminerinde kullanılmış değildir. Örneğin “otopsi yapmak” kavramı bir siyasal tespit için kullanılmıştır.

Öğretilmiş çaresizlik”, “yönlendirilmiş algı” bir sosyoloji belgesinde değil, bir siyasi hareketin bildirisinden alınmıştır. Siyasi literatürde benzetmeler, tasvirler, çağrışımlar kullanılamaz mı… Elbette kullanılabilir ve çok da kullanılmıştır. Ancak artık bu tür bir kullanımın ötesinde, farklı bir kullanım sözkonusudur.

Bu tür kelimelerin bir çoğu, özensiz, yersiz, anlamsız kullanılmaktadır.
Kimi özentilerin, kimi ideolojik savrulmaların sonucunda kullanmaktadır.
Çoğu kez de burjuvazi, bunları gerçeği gizlemek, bulandırmak, çarpıtmak için piyasaya sürüyor ve öyleki herkesin diline yerleşiyor. Esas sorun da budur.

Hergün böyle onlarca kelime, kavram karşımıza çıkarılıyor.. Gün geçtikçe de bu tür kelime ve kavramların daha çok istilasına uğruyoruz. Gazetelerde, televizyonlarda anlamadığımız, anlam veremediğimiz bu kelime ve kavramlar ile kuşatılıyoruz. Bunları kullanmamızı istiyorlar, bunlarla konuşmamızı istiyorlar. Bu, burjuvazinin ürünlerini ve düşüncelerini pazarladığı reklam dilidir.

Burjuvazinin sosyoloji, psikoloji kavramlarını, sınıf mücadelesinin kavramlarının yerine koymamızı istiyorlar.
Bunlarla düşünmemizi istiyorlar. Herbirinin sorunlu olduğu kelime ve kavramların çıkış noktası elbette, mücadelenin neresinde olunduğu ile ilgilidir. Uydurma, anlamsız ama bir o kadar da mücadele dilinden uzak olan bir dildir konuşulan…

Bu dil, halkın dili değildir. Bu dil mücadelenin dili değildir. Bu dil, özenli değildir. Bu dil bilimsel değildir. Bu dil özentidir, uydurmadır!

Açlık yerine, “gıdaya erişimsizlik” deniliyor. Sorunu muğlaklaştırıyor, yumuşatıyor… Empati yap diyor.. “kendini onun yerine koy” demiyor. Empatiyi bir çok kişi anlamıyor… Öldü diyor.. Katledildi demiyor.. O zaman kelimenin seçimiyle fail, suçlu gizleniyor… “Kapitalizmde herşey kârdır.. Burjuvazi sadece kazanacağı paraya bakar” gibi açık ifadeler yerine… Piyasa tapınmacılığı diyor..

Kısacası, seçilen kelime, konuyu nasıl ve hangi ideoloji açısından, hangi sınıflar açısından, ezenden yana mı, ezilenden yana mı ele aldığımızı da ortaya koyar.

“Polis müdahale etti” derseniz başka bir açıdan, “polis saldırdı” derseniz başka bir açıdan bakmış olursunuz..

O nedenle günlük konuşmada ve yazılarımızda, bildirilerimizde kullandığımız kelime ve kavramlara özen göstermek zorundayız. Bizim kendimizi anlatmak gibi, anlaşılmak gibi bir sorunumuz var.
Bizim dilimiz böyle olamaz. Anlaşılmaz, uydurma, anlamsız ve mücadele dilinden uzak olan bu kelime ve kavramları kullanmamalıyız.
Dilimiz sade ve anlaşılır olmak zorundadır.

Düşüncelerimizi anlatırken kullandığımız kelime ve kavramlar elbette anlaşılır olmak durumundadır. Burjuvaziye özenmeden, burjuva kurumların dilinden ve yönlendirmelerinden etkilenmeden yazmalı ve konuşmalıyız…

Sosyal ağlarda paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.