Oyuncağı kırılmış çocuklar gibi iç çeke çeke ağlamanın bir yararı yoktur.
Karanlığı silip süpürecek bir rüzgâra ihtiyaç var.
Geçenlerde Ankara’daydım. Her taraf polis kaynıyordu, adım başı kimlik kontrolü yapılıyor.
İstanbul, Diyarbakır, Şırnak, Hakkâri ve diğer pek çok kentte de manzara aynıdır.
Tam bir polis ordusu kurulmuş.
Söylemeye gerek yok, devlet yönetimi diken üstünde; korkuyor.
Korku benliğini öyle sarmış ki…
Türkü söylemek bile örgüt üyeliği sayılıyor.
Grup Yorum solistleri işte bu nedenle cezaevine kapatılmışlar.
Dört ayı aşkın bir zamandır açlık grevinde olan bu genç insanlar, uğradıkları haksızlığı protesto ediyor ve halkın vicdanına sesleniyorlar.
Diyarbakır belediye başkanı Selçuk Mızraklı da benzer bir haksızlıkla karşı karşıyadır.
Polis ve askerler arasındaki o görüntüsü vicdanları sızlatıyordu.
Bir itirafçı, Selçuk Mızraklı’nın bir PKK’liyi ameliyat ettiğini söylemiş.
İtirafçı cezaevinden çıkmak için elbette iftira edecektir. Başka türlü nasıl dışarı çıkacak?
Bu suçlama soyuttur ve Selçuk Mızraklı da iddiayı kararlılıkla reddetmektedir.
Kaldı ki, doktorlar Hipokrat yemini nedeniyle tedavi ettikleri hastaların etnik, dini ve siyasi kimliğine bakamaz ve tıbbi yardımı reddedemezler. Aksi halde hem görev, hem de insanlık suçu işlemiş olurlar.
Devlet yönetimi öyle bir korku cehenneminde ki, muhalif her düşünceyi örgüt üyeliği sayıyor.
Bunun içindir ki, sadece Grup Yorum ve Selçuk Mızraklı değil…
Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, Nazlı Ilıcak, Selçuk Kozağaçlı, Ahmet Altan, İdris Balüken, Selahattin Demirtaş, Eren Erdem, belediye başkanları ve daha binlerce siyasetçi ve düşünce insanı cezaevinde tutuluyor.
Siyaseti ve düşünceyi cezaevine kapatan bir rejimde halkın vicdanı da tutsaktır.
Oyuncağı kırılmış çocuklar gibi iç çeke çeke ağlamanın bir yararı yoktur.
Karanlığı silip süpürecek bir rüzgâra ihtiyaç var.
Mahmut Alınak
Odatv.com